Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eşimin dilinden, benim kalemimden

Eşimin dilinden, benim kalemimden
 

Resimde ki ev birçok yaşanmışlıkların olduğu bir ev.  Çok sevgili eşimin bir dönem çocukluğunun geçtiği, en güzel anılarını  yaşadığı anlattığı ve benim dinlemekten zevk aldığım bir ev. Gidip gözümle görme imkanım olmadı. Ama  düşüncelidir benim eşim, kocaman metropolde  anılarının yüklendiği ev yıkılmadan resimde de olsa benimde görmemi istemiş. Çünkü etrafında olan müstakil bahçeli evler yıkılmış ve yerine kocaman ruhsuz beton yığınları dikilmiş.  Benim görmem için bu evin resmini çekmiş olması  beni o kadar mutlu etti ki dünyanın tüm çiçeklerini ayaklarımın altına serse bu derece mutlu olmazdım. Sanki gök kuşağına çıktım oturdum ve o mahalleyi bundan  20-30 yıl öncesini izledim  sinema filmi izler gibi.

İşte bu evin resmini ilk gösterdiğinde sevgili eşim , gözüm ilk incir ağacına gitti. O incir ağacı kendisine  ve arkadaşlarına bazen uzay mekiği, bazen bir yarış arabası, bazen  salıncak, bazen de dev bir robot olmuş. İkinci kattan bakıldığında adalar ve deniz bile o zamanlar görünürmüş. O anlattı ben gözlerimi kapattım. İkinci katın balkonundaydım yönüm denize doğru . Denizden gelen hafif esinti,  denizin maviliği ile birleşti  ve  o evin sıcaklığını yüreğimde hissettim.  Komşularını anlattı yan bina da Korhan diye bir arkadaşı varmış. Çok oyunlar oynayıp birçok anıyı paylaşmışlar. Zamanla insanların taşınması, eğitim, yeni çevre ve arkadaşlıklar çocukluk arkadaşlarını birbirinden ayırmış. Ben buna kısaca zamansızlık diyorum. Facebook aracılığıyla Korhan la birbirlerini buldular ama görüştükleri yok sanırım. Bir de Cem Ağabey varmış eşimi Fenerbahçe li yapan ? O da meslektaşım yani öğretmen olmuş.  Mahallenin bakkalı kahraman Mustafa Amca varmış bir de.  Her mahallede küçük bakkallar vardı o zamanlar. Elinde küçük bir defterle gidersin ve bakkal amca yazardı 2 ekmek iki sakız ? ekmek ihtiyaç sakızda yol ücretiydi. Kolay değil o güzelim oyun yarıda bırakılıp gidiliyordu. Güven vardı, itimat vardı esnafında da yaşayanında da. Üst katta Sezer diye bir çocuk otururmuş aile durumu birçok kişiye göre maddi anlamda iyi olan. Canım eşim onun oyuncaklarıyla oynadığından bahseder hep. Bir de Almancı Salim Amca kızları Elif ve Alev. Alt katta Çankırı lı Salim amca gelini ve oğulları.

O zamanlar çocukların en büyük eğlencelerinin sokaklarda oynamak olduğu zamanlar. Korkmadan anne ve babaların çocuklarının dışarıda oynamalarına izin verdiği dönemler. Şimdiki çocuklar gibi dershane cafelerin de yada alışveriş merkezlerinde birbirlerini gördükleri zamanlar değil. Okula  giderken arkadaşların beklendiği  , servis diye bir kavramın hayatlara girmediği zamanlar. Çantaların duvar üzerine konulup oyuna dalındığı eve geç gidilip azar işitildiği zamanlar. Susadığın da yada karnı acıktığında komşu teyzenin yağlı ekmek sürüp kapı önünde oynayan çocuklara ikram ettiği zamanlar. Sokakların, okulların, heryerin  güvenli olduğu zamanlar. Kavga edince bile uzlaştırıcı birkaç arkadaşın araya girip birbirlerini barıştırdığı zamanlar.

Canım annemiz evin temel direğiymiş her anne gibi, babamızla birlikte üç erkek çocuk. O nedenle hep evdeymiş. Tam bir Karadeniz kadını hala yıllara meydan okurcasına dik ve dirayetli. Bazen  cümlelerinde Karadeniz e has kelimeleri duyduğumda çok hoşuma gider. Bilirim çok dua eder benim için rahatsızlığımdan dolayı. O beni hep gözlerimden öper bende onu o güzel Anne yüreğinden öperim. O nedenle Kayınvalide kelimesini kullanmam kendisine Annem derim. Bir süre önce canım eşim rahmetli babamızın ve annemizin düğün davetiyelerini bulduğunda (tam 40 Yıl önce basılmış) her ikisinin de baba adı yerinde ağabeylerinin adı yazıyordu. Etkilendim ve üzüldüm. İkisi de erken den babasızlığı yaşamış. Ben eşimden dinledikçe bu nedenle sevgilerini evlatlarına verdiklerini düşündüm hep. Rahmetli Babamızı tanıma şansım olmadı ama eşimden dinlediğim kadarıyla kalender bir adam ve tam bir baba. Çok çok tanımak isterdim kendisini.

O zamanın çocuklarıydık hep . Şimdi düşününce  sokaklarımız sessiz, insanlarımız sevgisiz ve güvensiz. Çocuklarımızsa şimdiden yaşlı gibi yorgun ve gözleri donuk mutsuz. 

Caddeler süslü ama çocuk sesleri yok. Marketler var bilumum ürünle hizmet veren ama güven yok bir dahaki ay ödenmek üzere yazılan o küçük hesap defterleri tarihe karıştı post makinaları var şimdi.

Artık lüks binalar, sezondan sezona şekil değiştiren dekoru yenilenen vitrinler , mağazalar ve bu binalara girip çıkan yapay, ruhsuz insanlar olduk. Masal anlatan yaşlılarımız yok ama  çocuklarımızın ruhunu söküp alan vurdulu kırdılı bilgisayar oyunlarımız var.

Biz mi böyle olsun istedik yoksa zaman mı

Not:  Sevgili eşime dün bu konuyu yazsam dediğimde muzipçe bence mahsuru yok dedi. Evin resmini kullanabilirmiyim dedim. Şu anda o evde oturanlar ne der bilemem onlardan izin almak lazım  dedi. Aslında kendisi benden daha güzel ifade eder düşüncelerini ve anılarını. Ama iş temposu çok yoğun maalesef.

Kısacası bu yazdıklarım eşimin diliyle, benim kalemimden….. 

 
Toplam blog
: 146
: 762
Kayıt tarihi
: 02.05.14
 
 

İnsanları ve yaratılmış tüm canlıları severim. Yazmak amatörce de olsa hayatımda bir süredir var...