Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hayatımı Yaşıyorum

Hayatımı Yaşıyorum
 

Hayata Dair Notlar, No:2
Hayatı yaşamak bahsine giriş yaptık ve sonra da neresinden çıkacağımıza karar vermek için ihtiyar heyetini acilen toplantıya çağırdık. Zor ve hassas bir konu olunca iş heyete kaldı…

Şaka bir yana hayat dediğimiz şey hakikaten de içerisinde birçok hadiseyi ve bunlarla ilgili bağlantıları barındıran karmaşık bir yumak gibi. Bir yerinden çekiştirince öbür tarafı geliyor, altını tutunca üstü açık kalıyor filan. Birkaç kelime ile hayatı ve ona dair olanları anlatmak olası değil.

Bugün üzerinde duracağım husus ekseriyetle hayatın yaşanış şekilleri arasında özellikle günümüzde hayli popüler olan ve nefsin tuzaklarından olan şeklidir. Başlıkta bir cümleyle ifade ettiğim bu yaşayış modeli baskın ve etkin güçlerin PR çalışmaları eşliğinde dört bir yandan taarruz eden atlılar gibi hızla insanların üzerine gelmekte ve büyük ölçüde onları esir almaktadır.

Günümüzün farkına varılamayan en büyük ve bence en tehlikeli hastalığı “tüketim hastalığı”dır. İşte az önce bahsettiğim PR çalışmaları yani reklamasyon silahıyla bu hastalık çok hızlı bir şekilde kişiden kişiye sirayet etmekte ve kısa sürede bedenleri esaret altına almaktadır.

İşin hazin ve korkunç olan yanı ise bu hastalığın kişinin kendisinden yine kendisine bulaşmak suretiyle gittikçe şiddetlenmesidir. Yani kişi başkalarını enfekte ettiği gibi kendini yeniden enfekte (re-enfekte) etmekte ancak bunun farkına varamamaktadır. Bu tıpkı denize giren kişinin giderek suyun sıcaklığına alışması gibi bir alışkanlık hissi meydana getirdiğinden dışarıdan uyarı ile farkına varılabilecek arızi bir durum haline gelmiştir. (Deniz içerisindeyken güneşin bulut ardına girmesi yahut rüzgâr çıkması gibi).

Öyle ki bu arızi hal kişinin kendisi ve çevresi tarafından fark edilememesi bir yana toplum genelince de arızi olarak nitelenmeyebilir. Baskın ve hakim güçlerin istediği de zaten budur. Böylelikle o iş üzerinden para kazanmaya, keselerini doldurmaya devam ederler. Trend adı verilen klasik tabiriyle “moda” adını verdikleri yönlendirme okları sayesinde krallıklarını güçlendirirler. Onları için amaç para kazanmak olduğundan her yol mübahtır ve toplumun dejenere olup olmaması ile ilgilenmezler.

Burada kişilere düşen “hayatımı yaşıyorum” klişesinden ve fikrinden kurtulmak için gayret sarf etmektir. Evet hayat yaşanmak içindir, ancak unutmayalım ki canlı adını verdiğimiz her şey yaşıyor. Bitkiler de hayatlarını yaşıyorlar, hayvanlar da, insanlar da. Yani zaten hayatımızı yaşıyoruz. Nefsin tuzağına kapılıp içine düşülen durumun hayatımı yaşıyorum diye adlandırılması son derece yanlış. İsteseniz de başkasının hayatını yaşama şansınız yok.

Mademki hayatı zaten yaşıyoruz onu daha kaliteli yaşamak adına bir takım girişimler de bulunabilir, kendimizi bu anlamda geliştirebiliriz. Hayatımı yaşıyorum diyerek vur patlasın çal oynasın, nerde akşam orda sabah zihniyetiyle yaşayanlardan bir farkınız olmasını istiyorsanız evvela yaşama amacınızı iyi belirlemeniz gerekiyor.

Bu demek değildir ki eğlenceden uzak bir hayat sürmek gerekir. Asla! Her şey zamanı ve yeri geldikçe yaşanacaktır. Burada önemli olan sınırları iyi belirlemektir. Elbette insan bu dünyada çalışıp çabalayacak, para kazanacak, hayatını bir gaye uğruna tüketecektir. Elbette bir yandan kazanırken bir yandan da mutlu ve huzurlu olmanın yollarını da arayacaktır. İhtiyacı olduğunda eğlenecek, ihtiyacı olduğunda dinlenecek. Hepsini de yapmak hakkıdır.

Atasözümüzdeki gibi her şeyin azı karar, çoğu zarar. Kararında kalmaya özen göstermek, onun için donanımını ve yeteneğini geliştirmek, melekelerini güçlendirmek insanın boyun borcudur. Aksi halde nereye gittiğini bilmediği bir hayat nehri içinde bilinçsizce ve amaçsızca sürüklenip gider.

Bu anlamda normal ile anormal arasındaki dengenin bozulduğu; neredeyse anormal her şeyin normal kabul edildiği/ettirildiği; bir çok yönden insanlığın dejenerasyona uğradığı bu dönemde tüketim çılgınlığı virüsüne çok ama çok dikkat etmek gerekiyor. Aynı zamanda dört bir yandan gelen asrın haçlı seferleri olarak niteleyebileceğim saldırılara karşı uyanık olmak gerekiyor.

Hayatı yaşamak çok basit bir işken onu git gide komplike bir hale getirmeye çalışan; insanları sömürge aracı gören; paradan başka çıkar düşünmeyen; kendisi maddiyatçılığın batağında boğulurken beraberinde bizleri de götürmeye çalışan; insanları insanlık dediğimiz o kutsi değerden uzaklaştırıp adeta taşlaştırmaya gayret eden deccallere karşı uyanık olmamız gerekiyor.

Unutmayalım ki bir Mehdi’nin gelip bizi kurtarmasını beklersek vakit çok geçmiş olabilir. Kendi kendimizin Mehdi’si olmak zorundayız. Kudretimizdeki Kabe’nin Nur’undan istifade ederek içimizdeki Mehdi’yi uyandırmalı, Deccal’e karşı tam takım savaşa hazır bulunmalıyız.

Er meydanı olarak Gönlünüz, silah olarak “İman”ınız yeter!

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

Bundan önceki bölüm: Hayatı Yaşamak Ama Nasıl?

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..