Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '17

 
Kategori
Güncel
 

İstiklal Marşı "ezberletmekle" eğitimdeki sorun çözülür mü?

İstiklal Marşı "ezberletmekle" eğitimdeki sorun çözülür mü?
 

internetten alınmıştır


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri toplantısında şunları söyledi:

"Kültür sanatta sadece, üzülerek söylüyorum, kopya çektik, taklit ettik, üstelik onları da kötü bir şekilde yaptık. Kendimize ait olanları geliştirmek sağlamak şöyle dursun mevcuda dahi sahip çıkamadık."

Biz bu söze, Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar'ın: "Türkiye beş asırdır bilim üretemiyor" sözünü de katarak devam edelim.

Türkiye, son yıllarda ekonomide, sanayide, şehirleşmede, ulaşım ve haberleşmede önemli adımlar attı; ancak kültür ve sanat konusunda dişe dokunur bir gelişme olmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yukardaki sözleriyle, aslında üç asırlık geçmişimizi ifade ediyor...Türkiye, gerçekten de Osmanlının son iki yüz yılı ve Cumhuriyet döneminde sanat ve kültür alanında dünya çapında ürünler veremedi.

Edebiyatta, mimaride, musikide ve aslında tüm güzel sanatlar alanlarında adeta geviş getirdik, başka bir şey yapamadık...Bırakalım yeni ürünler vermeyi, eskiyi korumayı bile başaramadık.

Buna karşılık yaptığımız, Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, Batı'nın kötü bir kopyası oldu...Arada ufak tefek pırıltılar olsa da sonuç itibariyle durum böylesine trajik..

Taklit etme hastalığına yakalanmış toplumların orijinal sanat ve edebiyat üretmesi beklenemez...Adı üstünde taklitçi taklit ettiğinin daima altında, onun kopyası olarak kalır.

Her alanda olduğu gibi kültür ve sanat alınında da işin temeli eğitim sistemidir...Bizim eğitim sistemimiz, insanımızı sanat yapmaya, kültür üretmeye ayarlı olmadığı, olanın ezberlenmesinden öteye geçmediği için, sanat ürünleri veremiyoruz.

Cumhuriyet dönemi , söylemde muasır medeniyeti hedeflese de, esasında, rejimi sorgulayamacak, yaratıcı özelliklerden yoksun verileni ezberlemekten başka bir şey yap/a/mayan insanlar yetiştirmeyi hedefledi.

Bu bakımdan Cumhuriyet öğretmeni, rejimin en önemli neferi olarak yetiştirildi...Bu "eğitim ordusu"nun neferinin esas görevi, Ankara'da pişirilen aşı ülkenin ta öbür ucunda kepçe kepçe dağıtmaktan ibaretti.

Amaç, aynı aşı yemiş, aynı biçimde düşünen(aslında düşünmeyen) tek tip insan modeli yetiştirmekti...Bu amaç bir ölçüde gerçekleşti;  tabii yaratıcılıktan uzak, sığ, sadece sloganlarla düşünen insanlar yetiştirerek...

Önceki gün İzmirin merkezi ilçelerinden birinde Edebiyat Öğretmeni olarak çalışan bir arkadaşım şundan yakındı: Tüm okullarda zorunlu olarak İstiklal Marşını ezberden okuma yarıması düzenlenmiş...

İlçenin bütün okulları ve tüm öğrenciler İstiklal Marşını ezberleyecek ve huzura çıkıp okuyacak...Kim daha çok bağırırsa o yaşırmayı kazanmış olacak!..Eskiden bunu Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi için yaparlardı.

İşte sözünü ettiğim ezberci kafanın başka bir yansıması...Ezberletilenin Gençliğe Hitabe olmasıyla İstiklal Marşı olması arasında hiç fark yok...Çünkü, sonuçta ezberci eğitim kabukta kalır, muhtevaya inmez...

İstiklal Marşını ezberlemek de aynıdır. Koca bir imparatorluk kaybetmiş bir milletin bağımsızlık manifestosu olan İstiklal Marşı'nın özüne inmeden, içeriğini anlamadan, bağıra bağıra okumanın ne anlamı var?..

Korkma'nı anlamından başlayarak, şehadeti, "tek dişi kalmış canavar"ı ve bunların güncellenmiş karşılığını anlatmadan, öğrenciyi bu manifestonun muhtevası içine daldırmadan, gırtlakları patlatırcasına bağırmak kime ne kazandırabilir?

Bunun kültür ve sanat üretmekle ne ilgisi var demeyin!...Benim burada dikkat çekmeye çalıştığım şey, Türkiyenin başka alanlarda uluştağı bunca aşamaya rağmen eğitim ve eğitimci mantalitesinin hala ezberciliği aşamamış olmasıdır.

Bir örnek daha vereceğim: Doksanlı yılların ortalarında çalıştığım lisede teftiş geçiriyoruz...Müfettiş, toplantıda o ara çok moda olan, öğrenci merkezli, eğitim falan diyip duruyor...Yani, öğrenciyi düşündüren, onu işin merkezine alan eğitimcilikten falan bahsediyor.

Ben söz alıp şöyle dedim: Madem böyle istiyorsunuz, şu öğretmenin her dakikasını önceden programlayan müfredatı ortadan kaldırın...Bakanlık her yılın Edebiyat eğitimi için bir ana çerçeve sunsun, gerisini öğretmene bıraksın...Ders Kitapları da olmasın, bizler ana kaynaklardan (-yazarların kendi kitaplarını esas alarak), kendi formasyonumuzu işin içine katarak ders işleyelim...Öğretmen, öğretici değil eğitici olma fırsatı yakalasın...

Müfettiş hiç düşünmeden şunu söyledi: Biz öğretmene güvenemeyiz!

Mesele budur...Devlet, kendi yetiştirdiği, formasyon verdiği öğretmenine güvenmiyor...Neden?..Çünkü, öğretmenden istediği, serbest düşünen insanlar yetiştirmek değil, aksine Ankaranın düşündüğü gibi düşünen insanlar yetiştirmek...Elbette, yetiştirdiği öğretmenin ne kalibrede olduğunu da biliyor!!

İki binli yıllardan sonra bu anlayış değişmeye başladı...Her alanda ülke atılım içine girdi...Ankara merkezli anlayış büyük ölçüde ortadan kalktı...Ancak, eğitim hayatımız ve buna bağlı kültür ve sanat dünyamız bu hızın yanına bile yaklaşamadı.

Zaten kültür ve sanat değişimi yol, metro, iletişim gibi bir kaç yılda, bir kaç yatırımla hemen değişmez...Yüz yılların getirdiği ataleti, ezberci zihniyeti birkaç yılda temizleyemezsiniz...

Yapacağınız iş, şimdiden sağlıklı tohumlar ekmek ve bunun onlarca yıl sonra meyve vermesini beklemektir...Bunun yolu da eğitimi gerçek anlamda meleke kazandıran, hür düşündüren, kendi kültür değerlerine yönelmiş yapıya kavuşturmaktır...Nasıl mı?

Öğretmenininizi böyle yaparak...Öğretmeniniz, bilgiyi üreten, sanat yapan, kültürel değerlerine aşına insanlar olmalı...Yani, öğretmen aynı zamanda hikayeci, şair, romancı, felsefe üreten, matematik teoremlerini isbat eden, labaratuvar çalışmaları yapan, kendine has yorumlar getiren insan olmalı.....Zor değil mi?

Evet, yol yapmaktan, metro kazmaktan, denizlerin üzerine köprüler kurmaktan çok daha zor bir iş!

Ne var ki, Cumhurbaşkanımız'nın başta söylediğim serzenişi bile, geleceğe dair umutlarımızın artmasına vesile oluyor...

İnşallah bilim, kütür ve sanat alınında da dünya çapında eserler veren insanlar yetiştirdiğimiz günler gelecek!

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..