Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti rejiminin geleceği üzerine temlik

Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti rejiminin geleceği üzerine temlik
 

AYDINLANMA ÖNCÜLERİNDEN ÇOK MUHTEREM HOCAM, TÜRKAN SAYLAN'I RAHMETLE ANIYORUM. ÖNER SAMANLI


“TÜKORDER” TÜKETİCİYİ KORUMA ve BİLİNÇLENDİRME DERNEĞİ GENEL Genel Başkanı olma sıfatımdan öte, bu ülkede aşağı yukarı 35 senelik sivil toplum örgütleri içerisinde mücadeleleri bulunan, çağdaşlaşma ve aydınlanma yolunda, hak ve adaletten ayrılmayarak mücadele veren sıfatımla, Laik ve Demokratik, Atatürk İlkelerine inanmış bir Türkiye’nin korunmasına dair ant içmiş bir Türk evladı olarak, Türkiye Kamuoyunu aydınlatmayı sorumluluk bilincim gereğince, görev saymaktayım.

Yüksek Öğretim Kurulu’nun, aldığı katsayı kararı, AKP Hükümetinin, Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti rejiminin geleceği üzerine önemli bir temlik koymasıdır.

YÖK’ün Aldığı Karar, AKP’nin Türkiye’nin Laik ve Demokratik Siyasetinin Altını Oyma Taktiklerinden Birisidir, durum ise. fevkalade Siyasidir

MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI

Hastane aynı, başhekim aynı, doktor aynı, hemşire, hastabakıcı aynı doktorun elinde bistirü, keseceğim de keseceğim diye bekliyor,

Anestezist uyutmak için aceleci, kesecekler, biçecekler, başhekiminden hastabakıcısına kadar her biri dönerden dilimlerini alacaklar. ( hastanelerde, döner sermayeden pay alanlar bu adı takmışlar)

Hasta çaresiz umarsız, doktor keseceğim dedikçe, hasta benim başım ağrıyor doktor bey kesmeden tedavi olamaz mıyım diyor,

Doktor, hayırrrr, olmazzzz, üç dişinizi, bademciğinizi, sol böbreğinizi, sağ testisinizi alacağız böylece bir daha başınız ağrımayacak diyor,

Hasta başhekime de soralım doktor bey diyor,

Başhekim arkadan tok bir sesle, soruya, “eveeet zinhar kesilmelidir”, diyor….

İllaki Rahmet istemez, Aziz Nesin’mi yazacaktı böyle mizansenleri…..

YÖK’ÜN ALDIĞI KARAR, ESASINDA YÖK ÖZGÜR İRADESİNİN YANSIMASI DEĞİL, AKP BASKISININ TEZAHÜRÜDÜR VE FEVKALADE SİYASİDİR,

SİYASİ ERKİN AMACI BELLİDİR, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİ ANİ OPERASYONLA DEĞİL, KISIM KISIM UZUVLARINI KESEREK ÇÖKERTMEKTİR.

Ülkemiz, eğitim sisteminin baştan aşağı revize edilmesi gerekiyor. Bu revizyon, ne 28 Şubatçı mantaliteyle, ne de sözde çağdaş özde muhafazakar anlayışla mümkün olabilir.

Katsayı meselesini biraz eğitimci gözümüzle irdeleyelim:

1. İmam hatipliler zaten bürokrasinin, siyasetin, medyanın etkin konumlarına, gerek İlahiyat ve gerekse de
İslam Enstitülü diplomalı, üniversite ve/veya yüksek okullu yapılarıyla yıllardır, siyasetin ve yönetsel yapının
içerisinde yer almaktadırlar. Sonraki kuşakları suni yöntemlerle engellemeye çalışmanın mantığı ise,
Halep ordaysa, arşın burada demekten başka bir şey değildir.

    İmam hatiplilerin yasama-yargı-yürütme erklerini ele geçireceğinden endişe ediliyor. Bunların, yaklaşık 50 yıllık sağ iktidarlar ile ülkenin Adalet Bakanlığı da dahil tüm bakanlıklarında yuvalanmış ve yapılanmış bir aşırı muhafazakar alt yapıya sahip olduklarını bilmeyen sanıyoruz sağır sultan olmalıdır. (Bakınız tüm bakanlıkların alt katlarındaki mescitlere ve WC’lerdeki, takunyalara) Bizim bu okullara girmek özlemimizi içlerine sindiremiyorlarsa, Anadolu liselerinde, kolejlerde okuyan çocuklar da siyasala girmek üzere hırs yapsın diyen imam hatipliler, diğer meslek liselilerden neden bu denli hırslıdırlar, işletme veya iletişim değil de, hukuk, siyasal, tarih okumak üzere bu hırslarının peşindedirler, yıllardır bu durumu anlamamak için devenin hendek atlamasını beklemek mi gerekmektedir..? Siyasaldan mezun olan herkes, siyasete, Hukuktan mezun olanda illaki adli görevlere mi soyunuyor, Gazetecilik okuyan gazeteci mi oluyor, ziraati bitiren ziraatçı mı oluyor, yahut psikoloji okuyan psikolog mu oluyor..? Hayır..! ÖSS sisteminde öğrenciler ne yazık ki istedikleri bölümlerden ziyade, tutturabildiklerine giriyorlar. Mezun olunca da sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Bunu anlamamak için oltası kancasız, balıkçı olmak gerekir. Siz eğitim ve öğretim sistemlerinde 50 yıllık bir süreçtir var olunuz, lise eğitim ve öğretimine gelen öğrencileri, seviye ve alanlarına göre eğitim ve öğretime yönlendirmeyiniz, çok programlı adı ile açtığınız liselerde fiyaskoya uğrayınız, alan liselerini yaygınlaştırmayınız, bu alan liselerine girişleri zorlaştırıp, rahatlıkla imam hatiplere girişleri kolaylaştırınız, sonra da geçiniz karşıya, İmam hatipli imam olsun' diyerek, atı alanın Üsküdar’ı nasıl geçtiğini seyretmeye devam ediniz. Birçok İmam Hatipliye şu soruyu sorunuz, “İmam veya hoca olmak arzusuyla mı bu okula geldiniz..?” Alacağınız yanıtların yüzde doksanı ailemizin isteği ile buraya geldik olacaktır. Sosyal yapı itibarıyla ve düşük gelirli ailelerin, çocuklarını sıkı disipline ve terbiye etmekteki zorluklarını, Allah korkusu ile aşma tercihleri, bu çocukların değil, ailelerinin, imam hatip tercihlerinde etken bir durumdur. Bu durumu algılamayanlar içinde, iğnenin deliğinden Hindistan’ı gözlemek daha evladır..! Yıllardır gelen giden hükümetlerde, piramidin tepesinde gizlenmiş muhafazakarlık erklerince, tabanda oluşturulan muhafazakarlık sistemi ile toplumsal inanç-inançsızlık kargaşaları yaratılmış, geçmişte olduğu gibi ülkenin mutlu insanları, alevi-sünni, sağcı-solcu ve bugün olduğu üzere de, kürt-türk taraf/karşı taraf modelleriyle toplum insanları birbirlerine düşürülmüş, kinlendirilmiş, düşmanlıklar yaratılmıştır. Örneğin her dönemde, din ve ahlak derslerine öğretmen atamalarında, kontenjanlar yeterinden fazla tutulmuştur. Tayinlerde, aydın öğretmenlerin atamaları özellikle İmam Hatip Liselerine yapılarak bu öğretmenler üzerinde baskı ve yıldırma politikaları sergilenmiştir. Oysa olaya meslek liseleri açısından bakıldığında: Ülkede işsiz var, ama kalifiye işçi yoktur. Meslek liseleri, hala önemsenmeyen, hor görülen bir kategoridir. Meslek liselerinin öğrencileri üzerinde yaptığımız aile sosyal araştırmalarında %85 inin düşük ve orta gelirli aile çocukları oldukları görülmektedir. Bu nedenle de sistemin üstünde katsayı ile uğraşılmadan önce sistemin alt yapısındaki psikolojik ve sosyolojik sorunların çözümlenmesi gerekmektedir. Bunu anlamamak için de, arpa ekilen yerden yulaf biçmek gerekmektedir. Katsayı uygulamasının kalkmasıyla, en çok özel okullar bu durumdan olumsuz olarak etkilenecektir. Devletin Milli Eğitim kadrolarından uzak tuttuğu sakıncalı bulduğu, eskiden 1402 lik diye adlandırılan öğretmenlerin tamamına yakını bugünkü büyük dersane veya özel okul işletmecileri ve/veya ortakları olmuşlardır. Bunların sahipleri ve/veya ortakları olan bu sakıncalı eğitimciler yatıp kalkıp 1402 nedeniyle kendilerine ceza uygulayan sisteme dua etmektedirler. (Sorsanız inkar edecekleri, hatta bu yazının yazarını eleştirecekleri kesindir) Karşılaştığım bir çoğu da iyi ki, Milli Eğitim Bakanlığı bizi cezalandırdı, devlette öğretmen olamadık diye hallerine duacı olmaktadırlar. Devlet liselerinde eğitim çok geri kaldığından, orta gelirlinin tek çabası, çocuğunun iyi bir lisede okumasıdır. Fakat etkin öğretim veren iyi liselerde dersler ağır; ortaöğretim başarı puanını yükseltmek, meslek liselerine göre çok daha zordur. Bu durumda aileler, çocuklarını özel okulda okutmak için kendilerini heba etmekten kaçınmayacaklar, bu durumda da, hallerine dua eden bu eğitim kurumlarının gelirlerine gelir katarak, toplumsal eğitim eşitsizliğini desteklemiş olacaklardır. Yıllardır, özel dersanelerin kapatılacağından söz edilir ama hiçbir Milli Eğitim Bakanı buna cesaret edemez, zaten de, bu cesareti gösterebilecek, milli ve sosyal bir hükümet modeli bugüne kadar oluşamamıştır. Bu somut gerçeği soyut bir algılama gözü ile seyretmek ise, bizim gibilerinin, havanda su dövmesinden başka birşey değildir. Ülkemizdeki İmam Hatip Liselerinde asıl sorun, kız öğrencilerdir. Bunlar İmamiye, Vaiziye, Müftiye vb. olamadıkları gibi üniversiteyi kazansalar dahi, başları örtülü olarak üniversiteye giremeyeceklerini bildiklerinden, İmam Hatiplerde İslami bilgilerle donanmayı, ailelerin tercihi olan yukarıda anlattığımız, vermekte zorlanılan sosyal ve ahlaki terbiye ve disiplinin okullarda sağlamasının tercihi içerisinde bocalayacaklar ve kısa bir süre sonra da, bu kızlarımız tercihlerini erken yaşta, evlilik olarak belirleyeceklerdir. Esasında bu kızlar ezilen kadın statüsünün daimi üyeleridirler. Yani katsayının kaldırılması, kızlar için şu anda bir şey ifade etmemektedir. Bunun çözümü içinde mevzilenmiş AKP hükümeti yakında üniversitelerde de, yaptığı rektör atamaları ile, kendi istediği çözüme doğru adımlar atacak ve yıllardır baş ağrıtan bir engeli de ani bir yüksek atlama ile def etmiş olacaktır. Yani baş örtüsü yasağı kaldırılmış olacaktır. Bunu anlamamak içinde uyanıkken düş görmek gerekmektedir. YÖK’ün en önemli karar geliştirmesi gereken konulardan birisi de; üniversiteye kayıt olan öğrencilerin birinci sınıfı okuduktan sonra, başarı ve ilgi alanlarının değerlendirilmesine ve bölüm seçmelerine ilişkin geliştireceği ve tüm üniversitelerde geçerli kılacağı bir uygulama modelini geliştirmesi gerektiğidir. YÖK, bundan bir süre önce Sabancı Üniversitesi'ndeki 'seçmeli sistem'e karşı çıkmıştır. Ancak Üniversite Senatosu sistemdeki kararlılığını sürdürmüştür. Çünkü bu sistemde ÖSS puanıyla bu üniversiteye giren öğrenci, bölümünü ancak 1 yıl sonra, ortak dersler aldıktan sonra seçebilmektedir. Günümüzün gençliği hazırcı ve sorumsuz olarak yetişen bir gençliktir. bu gençlik üzerinde, günümüz ebeveynleri toplumsal günah çıkartmaktadırlar. Biz babamızdan annemizden bu imkanları göremedik, bizim zamanımızda bu fırsatlar yoktu, çocuğumuz mahrum kalmasın vb. anlaşyışlarla, tembel ve sorumsuz bir gençliğin mimarıdırlar. Çünkü üniversite öğrencilerinden %70 inden fazlası ne yazmayı, ne düşünmeyi biliyor, bunların çoğunun meslek seçiminde de ebeveynler öncü rol oynamaktadırlar. (100 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığım araştırmada, onlardan iadeli taahhütlü bir posta gönderisin işlemlerini yapmalarını istemiştim. Kesin sonuç, %96 sının başarısızlığıydı.) Bu toplumsal gerçeği algılamamak, yorulan eşeğini sırtına alıp da pazara giden Hoca Nasreddin olmak gerekmektedir.

SONUÇ OLARAK:

KİMİN ELİ KİMİ CEBİNDE TARTIŞMALARI YAPMAKLA, BU GÜNE KADAR BİR YERE VARILMADIĞINI ANLAYARAK, ÖNEMLİ OLANIN, SİZİN ELİNİZİN KENDİ CEBİNİZDE OLUP OLMADIĞINI FARKETMENİZ GEREKTİĞİDİR.

Yıllardır dini ilimler alanında ihtisas yapmış insanları gel mahalle muhtarı ol, gel belediye veya il genel meclisi encümen üyesi ol, gel belediye başkanı ol, gel milletvekilimiz ol, gel başbakanımız ol, gel reis’i cumhurumuz ol diyerek, itibarla payidar etmişiz, etmekteyiz, vazgeçmiyoruz.

SİYASETİ ESKİ KÖHNE VE DEĞİŞMEZ FİKİRLİLERDEN ALIP YENİ YEPYENİ BEYİN VE YÜZLERE BIRAKMIYORUZ, HALA ABD'NİN UYGUN GÖRMEDİĞİ BİR HÜKÜMET VE DEVLET MODELİNİ İKTİDARA TAŞIMAKTA ACZİMİZİ DÜZELTEMEMİŞİZ, SONRA DAHA ÖNCEKİ MAKALELERİMDE DE SÖZ ETTİĞİM GİBİ MANGALDA KÜL BIRAKMIYORUZ.
(YAKINDA, MANGALDA KÜL BIRAKMAYANLARA, KÜL SATMAK ÜZERE, MAHALLE MAHALLE GEZDİĞİMİ GÖRÜRSENİZ ŞAŞIRMAYINIZ)

Sonra da rejim elden gidiyor, vay imam hatipler, vay kuran kursları, vay deniz feneri, vay şeriat, vay tarikat diye diye, FEVERAN EDİYORUZ...

LEYLEĞİN ÖMRÜ LAK LAK MİSALİ, TEHLİKELERE GEBE GELECEĞİMİZİ, 1923 CUMHURİYETİ İLE BİZLERE TESLİM EDİLEN AYDINLIK GÜNLERİMİZDEN, TÜM ARSIZLIĞIMIZLA ÇALMAYA DEVAM EDİYORUZ...

e-iletişim: onersamanli@hotmail.com,

Türkiye ve Dünyanın En Kpsamlı Atatürk Sitesi

http://www.ataturksitesi.com/

KURUCUSU ve EDİTÖRÜ

 
Toplam blog
: 295
: 3087
Kayıt tarihi
: 22.08.08
 
 

Prof.Dr. Öner Samanlı, yıllarını eğitim ve öğretim faaliyetlerine adamış, birçok bilimsel makalen..