- Kategori
- İnançlar
Örümcek adam ve namaz

DUALARI DA ÖĞRENMİŞ Mİ?
"Yeryüzünün gönlündeki define benim; ne diye yere baş korsun?"
Mevlana
9 Mart 2013 Cumhuriyet gazetesinin haberine göre Çankaya Timur İlköğretim Okulunda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sınavında, “Örümcek Adam” (Spiderman) çizgi roman ve film karakteri kullanıldı. Sınav kâğıdına “Namaz Kılan Örümcek Adam” karakteri yerleştirildi.
Alman düşünür Leibniz “eğitim ayıları bile dans ettirir” derken çizgi roman kahramanlarının namaz kılacakları nereden bilebilirdi? Namaz kılan “Örümcek Adam”ı yem olarak kullanan zihniyetin çaresizliği ve aczi ortadadır. Bunun dini kullanarak siyaset yapmaktan bir farkı yoktur. Yakında Noel Baba, Süpermen, Red Kit, Asterix ve Tenten de yakında namaza başlarsa şaşırmayalım. Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki namaz paganlıktan gelme bir tapınma şeklidir.
NAMAZIN KÖKENİ
Eski devirlerde Ortadoğu halkları birbirlerini eğilerek, hatta yere kapanarak selamlıyorlardı. Tevrat kayıtlarına göre İbrahim peygamber yabancı konukları görünce yere kapanır; Yakup ağabeyi önünde yedi kez yere kapanır; Yusuf'un kardeşleri de onun önünde secdeye varırlar. (Tevrat, Yaratılış 18:2; 33: 1-3; 26-28). Bu şekilde saygı sunma geleneği ilahlara ve putlara da gösterilmeye başlayınca yere kapanarak, secde ederek tapınma da başlamış oldu. (Tevrat, Yaratılış 17: 3; 24:52)
Kıyam (ayakta durma), rüku (eğilme), kuud (dizleri kırıp ayakları altına alarak oturmak), sücut (secde) pozisyonları alarak tanrılara dua etme İÖ 2000 yıllarında Mezopotamya ve Ortadoğu bölgesinde çok yaygın pagan bir ibadet şekliydi. Eski Pers, Mısır ve Babil duvar resimleri, heykel ve kabartmalarında görülen kıyam, rüku, diz üstü oturma, çömelme, secde gibi tapınma pozisyonları tüm Sami ve Mezopotamya halkları tarafından benimsenmişti. Babil Kralı Hammurabi ile Satrapları tanrı Şamaş (Şems veya Baal) önünde tapınırken gösteren birçok taş kabartma ve duvar resimleri vardır. Yahudiler de bu tapınma şekillerini Ortadoğu halklarından aldılar. Tevrat’ta, diz çökerek, çömelerek, rüku ve secde ederek Allah’a tapınanlardan söz eder:
“Çünkü RAB Mısırlıları öldürürken evlerimizin üzerinden geçerek bizi bağışladı. İsrailliler eğilip secde kıldılar.” (Çıkış 12: 26-27); “Gelin, secde edelim, eğilelim, bizi yaratan Rab’bin önünde diz çökelim.” (Mezmurlar 95:6); “Bunun üzerine Musa ile Harun İsrail topluluğunun önünde yüzüstü yere kapandılar”. (Sayılar 14:5); “İlya Karmel Dağı'nın tepesine çıktı. Yere kapanarak başını dizlerinin arasına koydu.” ( I. Krallar 18: 41, 42)
Diz çökerek, çömelerek, yere kapanarak, rüku ve secde ederek tapınma “namaz” adıyla ilk kez İran'da, Zerdüşt (Mecusi) dininde uygulanmaya başlandı. Kuran'da adı geçen ve İranlı peygamber Zerdüşt’ün öğretisi olan ateşe tapanların dini olarak bilinen Zerdüştlük İÖ VI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı bir din olduğu ileri sürülse de çeşitli tanrılara, meleklere, şeytanlara inanırlar. Baş tanrı Ahura Mazda'dır. Ahura Mazda'nın oğlu olarak kabul edilen “ateş” kutsal bir varlıktır. Ateşten geçerek veya üstünden atlayarak günahlardan arınma sağlanır. Zerdüşt tapınaklarında ateşin yakıldığı yere “Kıbleah” (Kıble) denir ve ateşe dönerek günde 5 kez namaz kılınır. Ölümden sonra Cinvat köprüsünden geçmeyi başaran müminler cennette iri göğüslü hurilerin yanına gider, köprüden aşağı düşenler ise cehennemin dibini boylar.
Müslümanlık ortaya çıkınca bu tapınma şeklini benimsedi ve sıkı bir disipline bağladı. “Namaz” sözcüğünün Arapça değil Farsça kökenli olması bu adetin Zerdüştlük'ten geldiğinin en açık göstergesidir. İşte bu nedenle olsa gerek Müslümanlık, putperest bir din olduğu halde Zerdüştlük ve onun benzeri Sabilik'i hak din olarak kabul eder, Zerdüşt ve Sabileri kitap ehli sayar. ( Bakara 62, Maide 69, Hac 17)
Namaz yerine Sema’yı bir tapınma ve arınma yolu olarak benimseyen Mevlana (1207-1273), Fihi Mafih'de Hallacı Mansur'un ünlü “Ben Tanrıyım (Enel Hak)” sözünün büyük bir tevazu, alçak gönüllülük, göstergesi olduğunu savunur ve asıl “kutsal kitap”ın insan olduğunu dile getirir: “A insan, Tanrı kitabı sensin, sen.” İnsan yeryüzüne gömülü en büyük hazine ve kutsal bir kitaptır. Hazineyi yerden çıkarmak gerekir, dolayısıyla, başını yere koymak ona yakışmaz. İranlı düşünür ve matematikçi Ömer Hayyam (1048-1131) da
“Rintlerin yolunda kendini unut;
Namazın, orucun kökünü kurut;
Putların, Kabenin istediği: Kölelik;
Çanların, ezanların dilediği: Kölelik;
Mihraptı, kiliseydi, tesbihti, salipti:
Nedir hepsinin özlediği? Kölelik.”
rubaisiyle şekilci ve gösterişe yönelik tapınmayı kölelik olarak yorumlamıştır.
Dinbilimci Kirkegaard (1813-1855) bu şekilde tapınmayı Şeytan'ın oyunu olarak görmüş, bunun büyük bir günah olduğunu öne sürmüş, iki ayak üstünde durma yeteneğiyle yaratılmış insanın dört ayaklı hayvanlara benzer bir pozisyon alarak ve “utanmazca arkasını göğe çevirerek” tapınmasına şiddetle karşı çıkmış, bunu “Tanrı imgesinde” yaratılmış olan insanın alçaltılması, dolayısıyla Tanrı ve Kutsal Ruh'un aşağılanması olarak görmüştür.
Kuşkusuz herkes istediği gibi tapınmakta özgürdür. Ama, sanırım burada şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor: Yüce Tanrı bizden böyle şekilci ve pagan bir tapınma mı bekliyor, yoksa şekilcilik ve putperestlikten arındırılmış bir yaklaşım mı bekliyor? Bu konuda uzlaşmacı olabilir miyiz? “Kutsal” ile “kutsal olmayan” bir arada bulunabilir mi?