- Kategori
- Siyaset
The Economist: “Zengin, güçlü ama az eğlenceli Türkiye”

İngiliz The Economist dergisi, Türkiye hakkında özel bir rapor hazırladı. AKP iktidarındaki Türkiye’nin daha zengin, daha güçlü ve daha az eğlenceli bir yer olduğunu belirterek “Türkiye Batı'ya sırtını mı dönüyor?" sorusuna yanıt arıyor.
Aslında aynı soruya aynı dergide daha önce yayınlanan benzer bir makale ile yine yanıt aranmıştı, sanırım yanıt halen bulunamadı, bu gidişle bulunacak gibi de görünmüyor.
The Economist bu defaTürk Hava Yolları'nın tasarlanan yeni kabin ekibi kıyafetleriyle ilgili tartışmaları ele alıyor; "Dindarlığı ve aile değerlerini aleni olarak benimsemesiyle, AKP, İran'ın mollalarındansa Amer ika'nın dindar sağına daha çok benziyor. Ancak bu laiklerin kendilerini kuşatılmış hissetmelerine yetiyor."
THY'nin kadınlarda ayak bileklerine kadar kaftanlarının ve erkeklerde gümüş sırmalı kumaş ceketlerinin pek pratik olmadıklarını belirten dergi, THY'nin altısı hariç diğer iç uçuşlarda alkollü içki servisini kaldırdığının ortaya çıkmasının da tartışmaya yeni bir hararet kattığını ifade ediyor.
Ve diyor ki; “Bazıları, dini nedenlerle içki içmemek konusunda ısrarı olan olan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı memnun etmek istiyor”. (BBC)
***
The Economist’in aradığı yanıtı ben şu şekilde vereyim;
Türkiye, halen doğu ile batı arasında köprü konumunda bulunmanın yarattığı siyasi, sosyal ve ekonomik zafiyetlerini yüzyıldır çözemedi, yarına ne olabileceğini kestirmek de zor, Türkiye’nin yarını belirsiz.
Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunu ekonomi veya dış dünya ile ilişkileri değil, Kürt sorunu ve ifade özgürlüğü sorunudur. Avrupa’nın Türkiye’nin ekonomik gücüne ihtiyacı var ancak özgürlükler konusunda kısıtlı ve sorunlu bir Türkiye Avrupa’nın işine gelmiyor.
Türk-Kürt, Laik- Müslüman, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu, Ulusalcı Kemalist-İslamcı Muhafazakar- Özgürlükçü Demokrat gibi cepheleşmekten- cepheleştirilmekten, çatışmadan, didişmeden yorulmuş, huzur, barış, kardeşlik özleyen bir Türkiye söz konusu.
Kedisini protesto eden Ceylanpınarlı bir işçiye parmağını sallayarak ne demişti Başbakan Erdoğan? “Provokasyon yapma... Başbakan ne söylüyorsa odur” . İşte bu Türkiye’de demokrasi ve yönetim anlayışının özetidir.
Halk önce atomlarına parçalanmış, bu atomları toplayıcı unsurlar da "milliyetçilik", "din" adı altında karşımıza çıkmıştır. "Önce çürüt, kokuştur, sonra dayat ne istersen sistemi” diyorum ben buna.
Haklarını isteyen insanlara hemen “vatan haini” yaftasını yapıştırıveriyoruz. Ne ayıp hak aranır mı? Hak aranmaz, hak ancak büyükler isterse verilir. Birey özgürlüğü, yaşam hakkı, insan hakları, yurttaş hakları da neymiş? Herkes uysal çocuk olsun sonra karışmayız ha!
Adına derin devlet denen sektörün gündemde öne çıkmış isimleri “devletin bittiği yerde ben başlarım, daha doğrusu benim olduğum yerde devlet biter” diyen, avanesini bir takım generallerin, polis müdürlerinin, siyasetçilerin, yazarların, mafya üyelerinin oluşturduğu bir “öztürk” edası ile dolananlar…Tanrı onları devletinin kirli işlerini halletsin diye taaa Ergenekon’dan göndermiş buraya!
PKK’ya terör örgütü diyemeyen solcularımız olduğu gibi sınır ötesi operasyona hayır demekten korkan sözde barış yanlıları var. Etnik problemleri hiçe sayan, görmezden gelen ve halen “biz yıllardır kardeşiz zaten” diyen bir ezberimiz var. Emperyalist güçlerin oyunları hiç bitmez diye papağan gibi tekrar eder dururuz.
Memleketi hasta duruma getiren insanların kemikleşen zihniyetlerini değiştirmemesi yüzünden "din" veya "vatan" adı altında neleri ortaya koyduklarını görüyoruz. Samimiyetini yitirmiş veya zaten samimiyeti hiç olmamış politikacıların daha düne kadar kara dediklerine bugün ak dediklerini görüyoruz. Kirlenmiş siyasetten üstümüze bulaşan pisliklerle biz de kirleniyoruz.
Birileri “memleketin, laikliğin, bayrağın, Türklüğün sahibi biziz” diyor, Ata’nın ve devrimlerinin tapusu sanki ellerinde, Ata bir tek onlara miras bırakmış. Bir diğeri de “ yok öyle yağma hasanın böreği din de, memleket de artık bizim olsun, biraz da biz at koşturalım” diyor.
Türkiye mutsuz, daha az eğlenceli bir ülke çünkü halk seçimden seçime hatırlanmanın aczi içinde, halk kime güveneceğini şaşırmış durumda…
Aydınlığa karşı karanlığı, ilericiliğe karşı gericiliği, sevgi, barış, dostluk yerine düşmanlığı dayatan zihniyetlere “dur” demekten aciz insanlar olduk.
Birileri hızlı trene binmiş, riyakarlık ve yüzsüzlük içinde üzerimizden geçiyor. İmdat bile diyemiyoruz.
İşte Türkiye’nin ahvali budur. Bu ülkede nasıl mutlu olunabilir, nasıl daha çok eğlenceli olunabilir ki?
Türkiye’nin yüzünü nereye döndüğü değil, nasıl döneceği daha önemli sanırım.