- Kategori
- Anılar
Yalan dünya

Artık anneniz yok kedicikler
Bekliyorduk...
Bugün yarın haberi geldi gelecek...
Geldi, sabah saat altı buçukta aradı Nermin abla, "Hakkın rahmetine kavuştu" dedi.
Beni olmayan kızı gibi seven, benim de onu annem kadar sevdiğim Feride teyzem yoktu artık.
En son üç hafta kadar önce hastaneye ziyaretine gittiğimde son görüşüm olacağını tahmin etmiştim. Nasıl sevinmişti beni görünce; tekrar geleceğimi söylemiştim, ama sözümde duramadım. İş güç, çocuk, hastane de Gebze'de, hayli uzak, olmadı.
Cenazesi ikindi namazındaydı, eski eşim aldı beni evimin kapısından, koyulduk yola. O benden daha fazla görebilmişti Feride teyzemi hastalığında, yoğun bakıma kaldırılırken de yanındaymış. Yıllarca komşuluk ettik aynı apartmanda, ikimizi de çok severdi.
Çok hakkı vardı bizde, iki yıl boyunca oğlumu akşam okul dönüşü karşılayıp biz işten dönünceye kadar bakmıştı, yedirip içirmişti. Çocuğu yoktu, yalnız yaşıyordu, çocuk sevgisini bizim gibi sevdiklerinin çocuklarıyla ilgilenerek gideriyordu. O bir kedi annesiydi, yıllarca bir çok kediyi evinde besledi, sokaktakilere yemek verdi, korudu kolladı. Kediler yüzünden komşuların bir kısmından işitmediği söz kalmadı, kalbi kırıldı bazen, aldırmadı. İki yıl önce tek kediyle yaşıyordu, araba altında ezilip perişan olan bir kediyi veterinere götürüp tedavi ettirmiş ve evine almıştı. Hayvan tam sağlam değildi, fakat Feride teyzenin elinde epey bir süre yaşadı. O da öldüğünde hatırlıyorum, "Bu bana bir işaret" demişti. "Artık kedi de yok, ölümüm yakındır, Allah biliyor işini"
Sonra sağlığı gitgide bozuldu, abisinin oğlu, evlat edindiği Necati abi ve karısı Nermin abla Gebze'deki kendi evlerine götürdüler onu. Çünkü artık yalnız başına yaşamak zorlaşmıştı onun için. Ne olduysa ondan sonra oldu ya, evini satmaya karar verdi ve sattı. Fakat evini sattıktan sonra çok üzüleceğini, yaşam sevincini kaybedeceğini tahmin etmemişti. Yıllarca yaşadığı, ekmeğini kazandığı İstanbul ile bağlantısı tamamen kopmuştu. Yaşamanın bir anlamı kalmadığını söylüyordu sık sık.
Ölmeyi istedi, yaşamayı reddetti bir yerden sonra.
İkindiye yakın evlerinin önüne geldiğimizde kapının önünde cenaze arabasının gelmesini bekliyordu herkes. Tanıdıklarımızla selâmlaşıp başsağlığı diledik birbirimize. Bizim gibi Üsküdar'dan gelen bir komşusu da vardı, son zamanlarında evine yemek yapıp götürürdü, çok vefalıydı Elmas, sağ olsun.
Cenaze arabası geldiğinde tabutu dışarı çıkarıp "Mevtanın yüzünü görmek isteyen var mı?" diye sordu imam? Bir kaç kadın hemen gitti tabutun başına. İmam kefenin başını açarken dayanamadım uzaklaştım. Bu zamana kadar dayanan gözlerim bıraktı yaşları sicim gibi. Hiç böyle bir şey görmemiştim, sokakta ölünün kefeninin açılıp gösterilmesi tuhaf geldi bana.
Namazı kılınıp mezarlıktaki defin işi de bitince evlerine gittik tekrar. Evin içini yeni kavrulmuş taze helva kokusu sarmıştı. Mutfağa girdim, ona son gittiğimde birlikte kahvaltı ettiğimiz masanın üzerinde şimdi helvası duruyordu. Kötü oluyor insan.
Mekanı cennet olsun.
Helvanın yanında yemek de verdiler; belediyenin hizmetiymiş, cenaze için başvuranlara yemek yolluyorlarmış. Pilavı, tavuk sotesi, ayranı, plastik kaşık çatal peçete paketi ve köpük tabaklarıyla tam takım yollamışlar. Şaşırdım, uzun zamandır bir cenazeye gitmediğimden (Allah uzun süre göstermesin) bilmiyordum, Üsküdar'da da veriyorlarmış aynı hizmeti.
Her ölümden sonra söylenen söz işte; YALAN DÜNYA.
Ömür kısa, bilmiyoruz ki, bugün varız yarın ne olacağız.
Kalp kırmadan geçirilecek sağlıklı ömürler diliyorum herkese, kendime de.