Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acı ama gerçek - 2

Acı ama gerçek - 2
 

Kader arkadaşı karıncayı kibrit kutusundan çıkardı,
masaya koydu, denemesini yaptı, her şey yolundaydı.
Garsonu çağırdı, meraklı ve tedirgin bir edayla sordu.
“Masanın üzerinde duran karıncayı görüyor musun?”
Garsonun verdiği tepkiyi ise, hiç hesaba katmamıştı…

Henüz 19 unda iken arkadaş grubu ile gittiği bir eğlencenin dönüşünde ıssız sokakta kıstırmıştı bir anda kader hayatını. Alkolün de verdiği cesaretle, cüzdanını kurtarma direnişleri içinde tamamen nefsi müdafaa refleksinden başka bir şey değildi yaptığı gerçekte. Ancak, ne bir şahit ne bir delil kalmamıştı geriye, yerde yatan cansız bir bedenin ardından.

Yargılanmıştı ve cinayet suçundan müebbet hapse mahkum edilmişti. Tek kişilik hücresinde karanlığın pençesiyle tanıştı çok geçmeden. Aylar geçtikçe gözleri de karanlığa alışmıştı artık. Bir gün, aniden hücresinde yalnız olmadığını fark etti. Bir karınca ilerliyordu yanı başında. Eğildi, hemen parmağına aldı ve elinde, avucunda oynamaya başladı onunla. Karınca da memnun gibiydi bu dostluktan. Bıraktığında yanında bekliyordu.

Günler sonra aklına ilginç bir oyun geldi. Karıncaya sağ ön ayağını kaldırmayı öğretebilir miydi? Denemeye değerdi. Aylarca uğraştı bunun için ve netice almaya henüz başlamıştı. Birkaç senenin sonunda karınca artık komutu tanıyor ve sağ ayağını kaldırıyordu. Sıra sol ayağa gelmişti. Birkaç sene sonra bu da tamamdı. Yıllar geçtikçe karınca, etrafında sağa, sola dönmeyi öğrendi. Sonrasında “sırt üstü yat” komutunu öğretmeyi de başarmıştı. İleri ve geri takla atmayı öğretmesi ise beş yıldan fazla zamanını almıştı.

Tam 20 yıl geçmişti ki bir gün beklenmedik biçimde tahliye edilme şansının doğduğunu öğrendi. Genel af çıkıyordu. İnanılır gibi değildi. Duyguları ise çok karmaşıktı. Korkuyordu dışarıdaki hayattan. Her şey çok hızlı gelişti ve bir anda kendini özgürlüğün ortasında buldu.

Her şey çok değişmişti. Şehrin kalabalığında şaşkın bakışlarla saatlerce yürüdü. Karnı çok acıkmıştı ancak cebinde hiç parası yoktu. İzbe bir lokantanın önünden geçerken tezgahtaki çorbanın kokusu, ne olduğunu anlayamadan onu içeri çekmişti bile. Çorbasını bir çırpıda içiverdi. İkinci ekmeğin eşliğinde, üzerine bir tane daha. Kendine geldiğinde ise onu önemli bir sorunun beklediğini hatırladı.

Ne yapacağını kara kara düşünürken birden “tabi ya” dedi. Yıllarca boşuna mı uğraşmıştı. Şimdi tam sırasıydı.

Cebindeki kibrit kutusunu çıkardı. İtinayla açtığında içinde bekleyen kader arkadaşının şaşkın ve ürkek duruşunu hiç yadırgamamıştı. Dikkatle kutudan dışarı çıkmasına yardımcı oldu ve masaya bıraktı. Hemen birkaç deneme yapmalıydı. “Sağ ayağını ver” dedi, tamam. Sol ayak tamam, sağa sola dön tamam, sırt üstü yat tamam, taklalar da tamam. Her şey mükemmeldi.

Garsonu çağırdı hemen. “Şu masanın üzerinde duran karıncayı görüyor musun?” diye sordu.

Garsonsa hiç yadırgamamıştı bu tavrı. Omzunda bekleyen sararmış havlusuyla tek darbede bitiriverdi karıncanın işini. Yükselen sesse bir sonun habercisi gibiydi.

“Tamamsa, borcun 10 YTL birader!”…

Sevgiyle,

Kıssadan hisse: ………Bu kez ne diyeceğimi bilemiyorum Dostlar. Yardımcı olun…

Acı ama gerçek - 1: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=118474

 
Toplam blog
: 36
: 1267
Kayıt tarihi
: 25.05.08
 
 

İstanbul'da doğdu. Teknik Lise Elektronik Bölümünde okurken rakamlara olan ilgisini de keşfetti. ..