elinde evr..." />
Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '07

 
Kategori
Sağlık
 

Acil servis...

Acil servis...
 

Değirmen yıkılmış...

Her günden farkı, bir önceki günün sürüklediği ve sonrasındaki gün olmaktan öte, farklılığı olmayacağını düşündüğüm bir günde...

Şimdi de bir Antalya plakalı, beyaz renkte, binek bir araç yanaştı, geleli on beş dakika ya olmuş ya da olmak üzereydi; içinden indirmeye gayret ettikleri kişinin hali dermansız, bakışlarında takatsizlik, hatta gözlerinde hafif baygınlık hali vardı ki; başına kabaca sarılmış, öncesinde beyaz olan bir havlunun, artık tamamen koyu kızıl olmaya yüz tutmuş şekli, yaralı, çare arar bir halde getirildiğini gösterir netlikteydi...

Farklı iki araçtan daha, benzer görüntüyü değişik bölgelerinde taşısalar da, aynı beklenti sebebiyle ve sonradan anlaşıldığı üzere aynı olaydan dolayı oraya gelen diğerleri de, göz, bakış, duruş şekli ile yakın bir seviye sergileyerek, ama sedye, ama üzerinde pirinç levha yapıştırılmış "........ belediyesi tarafından bağışlanmıştır" ibaresi bulunan tekerlekli sandalyelerle, ilk tanı, acil müdahale bölümüne doğru, olanca süratle, < çekilin="" lütfen,="" yol="" verin,="" açılın,="" müsaade="">> yetiştirilmeye çalışılıyordu...

-aaa eee nnn uuu " sağ tarafa park etmiş araç sahipleri, lütfen aracınızı bulunduğu yerden kaldırın, aaa eee nnn uuu... araç sahipleri... dıııtıııjjzzz..."

-Çekilin, yol açın, sedye, acele, çabuk, yol açın...

Yanaşan aracın arka kapısı gürültülü bir açılış yaparken, iki acar sağlık memuru arka arkaya araçtan iniyor, biri sedyeyi çekiyor, diğeri dengeli ve problemsiz bir iniş için yardımcı oluyordu...

Ön kapıdan dışarı fırlayan başka bir görevli > elinde evraklarla ekibe katılarak içeri hareket etmek üzereydi ki...

Sedye de inleyen, inlemesinin sebebinin ne olduğunu tam olarak bilememenin verdiği korku, korkunun sürekli kıldığı endişeli ve acılı yüz ifadesi ile etrafına, ne olup bittiğine bakan o yüz...

-Açılın lütfen, yol verin, yardımcı olun...

Küçük bir çocuk, hava serin, hatta hafif yağışlı; asfaltta, yağmurun ıslaklığının gece karanlığına baş kaldırır ifadesi ve cilamsı parlaklığını destekler halde yüksek ışıklı aydınlatıcıların yola mehtap yansıması gibi vurduğundaki çocuk; küçük çocuk meraklı < niye="" ki,="" neden,="" ne="" oluyor="">> bir halde, bir yere, bir sedyeye, bir koşuşturan üstünde ışıklı fosforlu önlükleri bulunan insanlara bakıyor, arabaları , izliyor, sedyede indirilen hastayı getiren aracın üstünde, bir mavi bir kırmızı yanan ışığın, niçin, bir sağa bir sola hareket ettiğini anlamaya çalışıyor, dayısının elini tutuyor ama annesinin üstündeki siyah mantonun yan cebine elini sokmuş bir halde; hayata sarılmanın en masum, en güzel, en şirin > halini sergiliyordu...

-dıııtıııjjzzz...daaeet..daaeet.. Polis memuru ........ acil kayıt odasına bekleniyorsunuz...(muhtemelen gelen yaralıların adli raporu için, ya da içerideki durumun özel güvenlik görevlileri tarafından kotarılamayacağı endişesi ile yapılan bir yönlendirme)

Çocuğun iki adım ötesinde...

-Polise ne diyeceğiz, ....... takımının aleyhine konuştu, küfretti, kapıştık, onlarda iki, bizde üç yaralı, aha bu da suç aleti demir borular ve sair mi?

.......?

-Ulan, oğlum, harbiden, bizden adam olmaz yaaa...

Konuşurlarken çocuğun dikkatini ister istemez bu anlamsız, hatta vakanın olma sebebi ve sonuçları ile hepten mânâsız sohbet den > diyen bir yüz ifadesi ile onlara bakarken; bakan mı, baktıran mı çocuk karar veremiyorsunuz...

- - -

Kararsızlık anını biraz olsun dağıtmak adına, acil kapısından içeri girip sola döndüğümde, yerler yeni kuru paspas yapılmış, temiz, duvarlar mavi ve tonlarında boyanmış, tavana yakın kapı üstü ve yan girişlerinde hizmet konusu belirtilen odalar, hasta bakıcı üniforması ile kah sedye iten, kah kan-idrar numunesi taşıyan, kah röntgen, kah hasta yetiştiren kadınlı erkekli çalışanlar arasında; ellerinde hijyen eldiveni, ağızlarında maske, hemşirelerin, doktorlar etrafında işçi arı misali koşuşturmaları...

Beyaz önlükleri üzerine yaka çevresinde sarılı streskopları dışında, yorgun ama anlayışlı olma gayretinde, dinleyen, anlamaya çaba sarf edip, teşhis için talepleri konusunda " ..... raporu, ......tahlili, .....röntgeni, şuradan, şu servisten, bar kod numarası alın, ........yaptırın" derken, ilgilendiğinden sonraki hastaya yönelen; her seferinde, yeni, yeniden, değişken duruma konsantre olarak, işini, sorumluluğunu yerine getirme çabası, göz ifadesinden alın çizgisine, boyun kaslarının gerilmesinden duruşundaki el hareketlerine kadar yansıyan; ama kadın ama erkek, önlük beyaz içi esmer olan meslek mensuplarının; bir çay arası, bir yemek molası, bir sigara kaçamağı ile sınırlı tam günü, tam memnuniyet belirtisini hiç bir zaman yakalayamadıkları yüzler, gergin saatler, katılaştıran günler, birbirine eklenen beklentilere cevap yetiştirmeye çalışan sağlık elçileri...

- - -

Koridorda kısıtlı sayıda bulunan sandalyelerde tedirgin bekleyişi ancak oturarak karşılayabilecek güçte olan hasta yakınları, onlardan daha dinç ve birazda genç olanların şefkat ve endişe karışık bakışları; beklerken duvara yaslı ayakta geçecek sürenin belirsizliğini, duvarda asılı durmak dışında, kıştan kışa ısıtmak gibi bir görevi de olan metal panele yaslanarak hafifleştirme gayretindeyken; bir sağa bir sola, bazen ayakları hafif tempolu yere vurdurarak, bazen metal panelin diğer tarafında kaykılarak benzer bekleyiş, benzer tedirginliğe sahip kişilerin sohbetleri ve birbirine karışan ikili konuşmalar...

-...ondan sonra doktorlara niye kızıyor diyorlar...çık çık çık...

-Yaa! Neymiş, yemek saatiymiş, bak şuna yaaa...

-Doktor bey, zehirlenme, mantar, 17 kişi...

-Allah ya sabır! iki köpek ısırığı, üç kırık, beş kanamalı hasta....

-(Cep telefonuna) tamam da sema hanım, karnesi yok, kayıt almıyorlar, ücret ödenecek yani, demiştim ben şu SSK işini, karnesini çıkaralım, yaaaaa.....

-...beyefendi, üçüncü kez söylüyorum, elinizdeki tüplerle ileride labarotuvar yazan yere gidin, formla beraber verin, size süresini söylerler, lütfen...

-Ne var dört kere söylese sanki, anlamadık işte.... Mehmet, ayıp yahu, yürü....

-Yok anam! Dinlemezdi ki kimseyi; içme şu meretleri dedikçe içti, ne karaciğer, ne akciğer, ne böbrek... Haftada bir acil, çekilecek dert mi bu.....Haklısın teyze, eniştem böyle bir adam, ne yapalım, çekilecek derdimiz varmış...

-Hemşire hanım, nerede röntgenler, tahliller çıkmadı mı?.... Röntgeni Recep alıyor, tahliller 10 dakika sonra çıkacak efendim..... Kanamalı hasta... Ameliyathaneyi hazırlıyorlar efendim, haber verecekler...

-Aaahh..aaahhh

-Aaah yaa! Dedik sana halı saha da oynama diye. Sanki Milli takıma alacaklar! Nedir o arkadaş, birbirinize öldüresiye girmek?

-Aaahh..aaahhh

-Bilek gitti, kırık mı, burkuk mu Allah bilir! İşe de gidemeyeceksin, buyur buradan yak!

-Aaahh..aaahhh

-Emine abla! Çay demlenmiş, boşa çıkınca gel bir bardak iç abla!... Geliyorum, şu köpek saldırısında yaralanan çocuğun müdahalesi yapıldı, tahlilleri veriyim geliyorum... Nursen hemşire, çay hazır abla, aran varsa haberin olsun!... Sağol, bakarız...

İşe siyaset karışıyor...

-Köpek mamasına yılda harcananla, doğuda kalkınmayan il kalmaz diyorlar, ısırığı yetmezmiş gibi dışkısına basmayalım diye akla karayı seçiyoruz, köpek kedi, pes....

-Kedi köpek suçlu değil beyefendi, o hayvan; saldırmış doğru, belediye devlet ne için var? Adı üstünde hayvan, kontrolünü yapacak olan, yaşatacak olan da bizler...

-Hanımefendi, doğru onlar hayvan! Ne ister? Bir yemek bir de sevgi..! Mutfak artığı ile sevgi ile beslenirken, özel mamalara tonlarca para harcayıp, mutfak artığı vereceğimiz hayvana milyonlarca dolar harcıyoruz doğru mu?

-Yanlış, orada sizinle aynı fikirdeyim!

-Ona harcanan para doğuya gitse, peeeeh!

-Onla alakası yok ki beyefendi..! Burada kedi köpek maması satıyor, orada silah bomba satıyor..! Ne insanınızı ne hayvanınızı düşünüyor, onlar, sadece parasına kazancına bakıyor...

-Kim bakacak o zaman..?

-Devlet diyoruz, Hükümet diyoruz! Onlar bakacak bu duruma, vatandaşına doğru yönde hareket yaptıracak...

-Sıkıntı da o ya teyze! Her şeyi devletten bekleme hastalığı, baksana, burada bu kadar insan niye toplansın ki başka türlü..?

-Kih-kih-kih, hay oğlum bin yaşa emi...

"Şu koridoru biraz boşaltsak, hasta geçişinde sorun yaşıyoruz... Tabi, pardon!"

Hasta bakıcı geliyor...

-Abi, sizin hastanın işlemleri tamam. Röntgen, tahlil hepsi bitti, kırık varmış, bir doktorla görüşün en iyisi...

-Doktor bey, merhaba! ..... isimli hastanın durumu için rahatsız etmiştim...

-Evet! Ameliyat gerekiyor. Ameliyathanede tadilat var. Pazartesi alabileceğiz. Servise yatılı aldırıyorum hastanızı. Yatış işlemlerini hastabakıcı nezaretinde tamamlarsınız. Geçmiş olsun!

-Teşekkürler doktor bey!

Hasta bakıcı nezaretinde yatış işlemleri tamamlanıp, hasta koğuşundaki yatağına alınıyor ve istirahata bırakılıyor. Refakatçi ve sair derken ayrılık vakti geliyor...

Acil servise girişte kullandığımız kapıdan çıkış yapmak üzere yöneldiğimizde; yaşı hayli ilerlemiş bir iki teyze bitkin bir halde, sedye üstünde, kollarında serum bağlı, serumlar yanındakilerin ellerinde havada taşınıyor, çözüme yaklaştıkları koridorda ilerliyorlardı...

-aaa eee nnn uuu " sağ tarafa park etmiş araç sahipleri, lütfen aracınızı bulunduğu yerden kaldırın, aaa eee nnn uuu... araç sahipleri... dıııtıııjjzzz..."

Kapıya yaklaştığımda, o küçük çocuk, kapıdaki özel güvenlik görevlisi olan ablaya, ısrarla cebinden çıkardığı sarı jelatinle kaplı çikolatayı vermeye çalışıyor...

-Ye abbacııım, al.

-Ah bi tanecik ablası, sen ye şirin şey, hadi... Abbaaa, al hadi..! Ayaklarının ucunda boyunu uzatarak, kollarıyla basketçi gibi kaykılıp, hani son saniye smaç vuruşu yapacak gibi bir halde, çikolatayı ablanın ağız seviyesine kadar çıkarınca, abba çaresiz kabul ediyor ve koca bir öpücük veriyor, o da karşılık veriyor...

Geldiğimden farklı olmayan bir hareketlilik, koşuşturan insanlar, sedyeler, üstünde yatan hasta yaralı insanlar, telaşlı endişeli yakınlar, ambulanslardan gelen siren uyarı sesleri, yol parlak; Kenarda bekleyen, beklerken sanki hastaya faydası olacakmış gibi sigara üstüne sigara tellendiren refakatçiler, yol ıslak; Sesler yavaş yavaş arkada kalmaya başladı, yoldan gelen başka bir siren sesi o kalabalıktaki sesliliğe katılmak için, hani önemli bir davete yetişmeye can atan birileri gibi çılgınca bir varış telaşı içinde yanımdan geçiyor, yol karanlık; Hafif de olsa insanı ürperten, hani sıcak bir ortamdan çıkmış olmanın da etkisi ile belki de, üşüten, omuzları yukarı kaldıran bir serinlik, arabanın kapısını açıyorum, içerideyim, hala üzerimde o serinliğin verdiği ürperti, yol donuk; Arabayı çalıştırıyorum, bir telaşlı davetli daha siren sesleriyle yanımdan geçiyor, yol belirsiz; Hafif gaz verip kaldırıyorum arabayı, farlar karanlığı öteliyor, hafif bir sola hareketle, yolda, karanlığı iteleyerek o ana hareketlilik katıyorum, eve doğru ilerlerken; ötelenen, itelenen, örselenen, yenilenen, yenilgisinin bedelini ödeyen seslerin sahiplerini ardımda bırakıyorum...

Sağlık elçilerini, onlarda hasta ve yaralıları için sağlık ihtiyacının karşılığını bulacakları ümidi ile gelenleri, kapıdaki o küçük şirin çocuğu da ardımda bırakıyorum...

Arabanın camını aralıyorum; yoldaki elektirik direklerine bakıyorum, ışık oyunları ile birer yel değirmeni siluetini andırıyorlar, gülüyorum, dışarıdan içeriye umarsızca giren rüzgarla birleşince; dikiz aynasından, ardımda bıraktığım aydınlığın ışık oyunları gözüme takılıyor, beyaz, kırmızı, mavi, sarı...

Diyorum ki;

...ama rüzgar hâla esiyor..!

Saygılarımla
 
Toplam blog
: 72
: 1708
Kayıt tarihi
: 09.08.07
 
 

"Beklentiler denizinde boğulmaktansa, gerçekler ve gerçekleşenler nehrinde yıkanarak arınmayı tercih..