Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acının kantarı yok ki tartsınlar

Acının kantarı yok ki tartsınlar
 

Acılar yaşamın gerçeğidir. Acısız bir yaşam olanaksızdır. Ne ki, acıyı azaltmak olanaklıdır. Hepsi bu. 

Acıyı yaşamak kolay değildir. Acının kantarı yok ki tartsınlar. Ceylan bakışlarını insanın yüzünde donduranların kolayına gelir. Körpecik bakışlara, bükülmez duruşlara tahammülleri olmayanlara acının varlığını anlatmak, tartışmak boşunadır. Olanaksızdır. 

Siz yalakalığı onuruna yedirene, yandaşlığı çıkarı için kullanana, sorgusuz sualsiz olan bitene biat edene, üçkâğıtçıya, dönekliği meslek edinene, çıkarı için salya sümük ağlayana gerçeği nasıl anlatır nasıl kabul ettirebilirsiniz? 

Hayatın her alanında yaşanan acılara, yokluklara, yoksunluklara, feryatlara rastlarsınız. İçiniz burkulur. Çaresiz kalırsınız kimi zaman. 

Bir ülkede iş isteyenlerin, işsizlerin, evine bir lokma ekmek götürmek için çırpınanların, sokaklarda utana sıkıla elini açanların, kısacası fakirin, fukaranın, garip gurebanın, kimsesiz yaşlıların varlığına şahit olursunuz sıklıkla. 

Gün boyu sessiz ve derinden yaşanan acıların farkında bile olmayız çoğunlukla. 

Yasalarımıza göre dayak atmak suçtur. 

Ancak yer ve zeminini bulanların dayak atması hep olmuştur. Dayak yiyenler de keza öyle. 

Hırslıdır, hayata küskündür, emeklidir, çalışandır, görevlidir, görevsizdir, ağabeydir, kardeştir, anadır babadır, omzundan sarkan ceketi ile külhanbeyidir, “ileri demokrasi”ye inanmıştır, güç gösterisini, başkalarına acı vermeyi sever. Dayak atmak, acı vermek onun işidir. 

Yaşananlara isyan edersiniz. 

Sokaklarda bir avuç kendini bilmezin yaptıklarının acısını içinizde hissedersiniz. Bir milletin bağımsızlığının ve onurunun sembolü olan bayrağa yapılan saygısızlıklara şahit olur üzülürsünüz. 

Eline gazete alma gereğini duymayan, haberleri izlemeyi bir yük olarak kabul eden, işi gücü sokaklarda, parklarda, banklarda bir araya gelip “dedikodu” yapmak olanlara yaşanan acıları anlatamazsınız. Anlatamayız da. Çünkü hamurlarında “biat” etme vardır. Belki okusalar, olan biteni kendi akıl süzgeçlerinde geçirseler, başkalarının acılarını duyumsamaya çalışsalar yaşananları daha iyi anlayacaklar. 

Yaşanan acıları dile getirmeye kalkışırsan, eleştirirsen, gerçekleri topluma anlatmaya kalkışırsan ya kurşunlanırsın ya da bıçaklı saldırıya uğrarsın. 

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Onat Kutlar, Turan Dursun, Doğan Öz, Bahriye Üçok, Bedri Baykam ve benzerleri ya kurşunlara, ya bombalara, ya da bıçaklı saldırılara maruz kalmadılar mı? 

Köşe yazarı isen köşeni elinden alırlar, memursan başka illere sürülürsün, işçiysen işinden olursun. Bunların örneklerini yaşamadık mı? Yaşamıyoruz mu? 

Bir aile düşünün. Bütün birikimlerini çocuğunun geleceği için harcayan. Mutfağından kesip dershane parası yatıran. Çocuklarının başarısı onlara mutluluk değil tam tersine acı getiriyor. Çünkü okuyan ve bir meslek sahibi olan çocuklar bir türlü iş bulamıyor. 

Yalakalık genini taşıyanlar kaptıkları köşelerinden, çıktıkları ekranlardan “mahalle kahvesi” sohbetlerinden öteye geçmeyen, içeriksiz, inandırıcı olmayan söylemlerle varlıklarına varlık katıyorlar. 

Diğer yandan toplumda yaşanan acılar, gerginlikler. Evine bir lokma ekmek götürme derdinde olanlar. 

Herkesin bir maske ile dolaştığı, yaşananlara kayıtsız kaldığı bir ortamda insanların acıları bir yurttaş olarak canınızı yakmıyor mu? 

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..