Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Ada şimdi sensiz öksüz !!

Ada şimdi sensiz öksüz !!
 

Onurlu bir mücadelenin simge ismi artık sonsuzluğa intikal etti... Allah rahmet etsin... Ruhu şad oldun !...


Bugün tüm Türk topraklarında bayraklar yarıya inecek, inmeli de..

Bugün Türkiye ve Kıbrıs Türkleri öksüz kaldı. Seksen sekiz yıllık yaşam serüveni, hasta yatağında sonlandı. Ama arkasında, yıllarca unutulmayacak bir isim ve bir miras bıraktı. O onurlu Türklüğün ve dik durmanın, asla pes etmemenin ve mücadelenin ismiydi, babasıydı, atasıydı. O bir kahramandı, başkandı, şefti, reisti, babaydı, dedeydi ama nihayetinde insandı..

Bugünün genç nesli Denktaş’ı belki, yavru vatan Kuzey Kıbrıs’ın emekli Cumhurbaşkanı olarak bileceklerdir O’nu. Ancak, bu ismin arkasında neredeyse elli yıllık bir mücadele öyküsü yatar. Bizim yaştakiler ancak 1974 sonrasını hatırlar bilirler. O o yılların öne çıkan kahramanlarından ve davanın en büyük savunucularındandır. Daha nice isimli, isimsiz kahraman vardır elbette ama Kıbrıs, Kıbrıs davası, Kıbrıs sorunu, Kıbrıs Türkleri deyince akla gelen ilk isim Denktaş olacaktır. 1974 yılı Kıbrıs davasında bir mihenk taşıdır ama Kıbrıs Türkleri’nin acılarının biteceği, dönüm noktası olacaktır. Kıbrıs davasında tavizsiz bir militan, özgüveni yüksek bir siyasetçi ve ada Türklerinin asla unutmayacağı iyi bir yurttaş ve atası olacak bundan sonra Denktaş. O artık ölümsüzler diyarına göç etti. Ama arkasında, asla yenilip, bitirilmemesi ve sahip çıkılmaması gereken koskoca bir miras bıraktı.. Kıbrıs ve Kıbrıs Türklüğü..

Peki kimdir Rauf Denktaş ?

Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildikten 1 yıl sonra 1924 yılında Kıbrıs’ın Baf bölgesinde dünyaya geldi. Daha 1,5 yaşında iken annesini kaybedince büyükannesi tarafından büyütülür. 1930 yılında eğitim için İstanbul’a geldiğinde, Arnavutköy’de Fevzi Ati Lisesinde ortaokula’ kadar olan eğitimini yatılı olarak burada tamamladıktan sonra Kıbrıs’a döner ve Liseyi burada bitirir. 1945 yılından sonra üniversite eğitimi almak için İngiltere’ye gider.  Hukuk’u bitirir ve avukat olur. Bu yıllarda siyasetle ilgilemeye başlar. Bu arada 1948 yılında, Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingine katılır. Adada bölük bir görünüm oluşturan Kıbrıs Türklerinin önemli cemaatlerini bir araya getirerek, Kıbrıs'taki Türk toplumunun çıkarlarının birleşmesini sağlar. Daha sonra 1949 yılında savcı olur. Aynı yıl evlenir ve bu evlilikten 4 çocuğu olur. Cemaatin önde gelenlerinden Dr. Fazıl Küçük ’ün onayıyla ‘Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu’ kongresinde başkanlığa seçilir. O yıllar, ada İngiliz hegemonyasındadır ve İngiliz yönetimi Denktaş’ın siyasete girmesini istemez, üzerinde baskı kurmaya çalışır. Bu baskılar sonucunda savcılıktan istifa eder ve artık bütün gücüyle ve varlığıyla siyasete ve Kıbrıs Türklerine adayacaktır.

Ellili yılların sonlarına doğru, İngilizler ’den de yüz bulan adadaki Rumlar kendi ‘anavatan-Yunanistan’ ile birleşme stratejisi ve planları yapan ve bu ideali yaymaya çalışan ‘Enosis’ ideolojisine tabi ‘Eoka’ adlı bir örgüt kurmuşlardı ve bu örgüt adada terör estirmeye başlamıştı, elini kana bulamıştı. Bu arafa Denktaş 1958’de hükümetten istifa eder ve 1 Ağustos 1958’de ‘TMT’yi  (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurarak, adada hakimiyet kurmaya çalışan ve kan akıtan Eoka terör örgütüne karşı, ada Türklerini örgütleyerek, direnişe kalkıştırdı. İşte bu yıllarda Denktaş bir siyasetçi değil, artık bir örgüt lideridir.

1958 yılında, Rumların Türk köylerine saldırması ve adada katliamlar yapması üzerine, Türkler bu olayları protesto ederler. Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük, Ankara’ya gelerek zamanın Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşürler ve adaya Türk askerinin gönderilmesini isterler. Ancak, adadaki bu krize, Türkiye’nin de uğraşları ve uluslararası toplumun müdahaleleri sonucu 1959 yılında Zürih ve Londra anlaşmaları imzalanır. Bu anlaşmalar sonucunda, Denktaş Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında çok büyük katkılar sağlar. Bu yıllarda hala Rumlar ve Türkler iç içe yaşamaktadırlar. Aynı yıl, ‘Türk Cemaat Meclisi’, İcra Komitesi Başkanlığı’na seçilir. Fakat Rumların kanlı eylemleri son bulmaz. Bunun üzerine 16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik bir Türk alayı Kıbrıs’ın Magosa limanına ayak basar. Rumlar bir süre eylemlerini azaltırlar ama gizlice ve sinsice örgütlenirler, silahlanırlar. Daha kanlı eylemler yapmaya başlarlar. Denktaş, 1963 yılında gelişen olaylar üzerine, önce Ankara’ya gelir, bazı görüşmeler yapar ve sonrasında gizlice bir sandalla Kıbrıs’a geçer ve Türk silahlı direnişini örgütlemeye başlar.

Rumları örgütleyen terör örgütü EOKA’nın lideri bir papaz olan Makaryos’tur. Makaryos’un diş bilediği Denktaş adada bir taraftan direnişi örgütlerken, diğer taraftan da olayları uluslararası platformlara taşır. 1964 yılında düzenlenen Londra Konferansından sonra Makaryos tarafından ‘istenmeyen adam” ilan edilir. Artık Denktaş’ta hedeftedir ve Yeşilada’ya girmesi yasaklanır. Ama O gizlice Erenköy’e çıkarak, savaşa katılır ama 1967 yılında adaya gizli girdiği için tutuklanır ve Türkiye’nin girişimleri sonucu iade edilir. Daha sonra ‘adaya giriş yasağı’ kaldırıldıktan sonra geri döner. 1970 yılında yapılan seçimler sonrasında Türk Cemaati Başkanlığı’na seçilir, 1973’e kadar da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini olarak görev yapar.

Adada kriz gittikçe tırmanmıştır ve Rumlar her gün Türk köylerini basarak, insanları kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden hunharca katletmeye devam ederler. Adada, Türkler çaresizdir. Her taraf kan, cesetle doludur ve Türk yerleşimleri yıkıp, yakılmaktadır. Artık Türkler adada istenmemektedir. İşte bunun üzerine 20 Temmuz 1974 günü Türk ordusu Ankara’dan aldığı “Ayşe tatile çıksın” parolası ile harekâtı başlatır ve adaya hem denizden, hem havadan girerler. Ayaklanmalar bastırılır. Rumlar, fazla direnemez. Adaya artık barış gelmiştir, zira 22 Temmuz günü BM Güvenlik konseyi kararını kabul ederek ateşkes ilan edilir. Ateşkes sonrası Cenevre’de düzenlenen Konferans’a Denktaş Kıbrıs Türklerinin lideri sıfatıyla katılır ve 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilir. Bu arada temsili olarak hem devlet, hem meclis başkanlığını yürüten Denktaş, 1976’da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına resmi olarak seçilir. Daha sonra 1981 yılındaki seçimlerde 2. Kez devlet başkanı olur. 1990 erken seçimlerinde  ve 1995 seçimlerinde de Cumhurbaşkanı olarak seçilir.

Bu yıllarda hep daha barışçıl faaliyetler yürütür. Kıbrıs Türk devletinin tüm dünya tarafından tanınması için çaba sarf eder. Ama Türkiye’nin haricinde hiçbir ülke tanımaz. O yılmaz, girişimlerini sürdürür. BM nezdinde raporlar düzenlenir, görüşmeler yapılır. Ama Rum kesimi hep masa başında sorun yaratır. Orta yol bulunmaz. 12 Kasım 2002 tarihinde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, “Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin görüşleri” olarak tanımlanan çözüm planı Cumhurbaşkanı Denktaş ve Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides’e aynı anda sunulur. Cumhurbaşkanı Denktaş planı tüm yönleri ile dikkatlice inceleyeceklerini, yapıcı bir anlayışla değerlendireceklerini ve hükümet, meclis ve Türkiye ile değerlendirme ve istişareden sonra, halkın görüş ve düşüncelerine başvuracağını belirtir. Daha sonra, planın içerisinde değişmesi gereken, kabul edilemez olan ve zaman içerisinde Kıbrıslı Türkleri bir azınlık durumuna düşürecek çok şey olduğunun takvimleme yapılmasının ve tarih sınırlaması getirilmesinin empoze anlamına geldiğini”belirtir. Annan planı 3 kez revize edilirken ve süreç devam ederken 17 Nisan 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaz. Artık bundan sonra Kıbrıs davasını başkaları yürütecektir. Ama Rumlar ve Türkler hiçbir şekilde anlaşamayacaklardır. Rumlar, adanın kendilerinin olduğunu ısrarla savunurken, Denktaş’ın girişimleri ve dik duruşları ile adada Türklerin’de var olduğunu ya eşit paylaşımlı, eşit yönetimli bir Kıbrıs Cumhuriyeti olması gerektiğini olmuyorsa, ada da iki uluslu, iki devletli bir yönetimin baki kalacağını ve kalması gerektiğini hep savundu. Hiç geri adım atmadı. Rumlarda geri adım atmadılar.

Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye küçük de olsa bir devletin olması, Denktaş sayesindedir. Onun dik duruşu ve mücadeleci karakteri sayesindedir. Bugün onu sırtından vurmak isteyen Kıbrıslı Türkler olsa da o davasından ve ülküsünden asla vazgeçmedi ve seksen sekiz yıllık, çileli ve mücadeleli ömrünü dün tamamladığında geride dimdik ayakta duran  onurlu bir Kıbrıs Türklüğü, 50 yakın kitap ve Rumların mezalimini anlatan “İşgal altında” isimli bir film senaryosu, Amerika, İngiltere, Avustralya, İtalya, Polonya, Türkiye, Türki Cumhuriyetler’ açtığı sergilerinde de tanıttığı binlerce fotoğraf, sayısız konferans ve bir çok ödül bıraktı..

8 Ocak 2012 günü ishale bağlı su kaybı nedeniyle kaldırıldığı hastaneden 13 Ocak 2012 günü, üstelik, doğum gününe yalnızca 10 gün gün kala tarihin sayfalarında onurlu bir imza atarak hayata ve adaya veda etti..

O Kıbrıs Türklerinin ‘Che Gueverası’ idi. Ruhu şad, nuru bol olsun…

../

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..