Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '08

 
Kategori
Bilim
 

Adem ve Alem ilişkilerine devam

Adem ve Alem ilişkilerine devam
 

Bir hiyeroglif yazısında iki elini açıp dua eden ,secde eden figürlerin ustaca çizimi


Düşüncelerimi formatlamak gereği duyarak, önce kendimi sıfırlayıp, ilksel insan rolü oynamaya devam etmek eğlenceli geldi bana. Fizikçiler, Cern deneyiyle parçacıkları maddesel olarak çarpıştıradursunlar, ben tam aksine, maddesel değil, hayalî olarak, mitolojilerden yola çıkıyorum. İlk çağlara dönüp, doğmaları yeniden değerlendiriyorum. Bu oyunumu da sizlerin görüşüne sunmak bana mutluluk veriyor.

İnsana verilen yetenek, herkeste aynıdır bence. Yaratanın, çeşitliliği sunsa da, bazılarına torpil yaptığını düşündüğümde, hak edene, hiçbir emeği mükâfatsız bırakmadığını da sanıyorum. Eğer verileni kullanabilirse kişi ve kullanma alanında niyetine göre, mutlaka kayırılacaktır tabi ki. İnsan seçilmiş olmak istemez mi?
Yaradılışla ilgili ayetlerde, anlamadığım şeyleri, burada değerli yazar kardeşlerimizin yazıları vasıtasıyla çözüyorum. Etkileşim, güzel şey bence. Yanlış anlaşılmamalı. Bilgiyi aktarmak, ya da bilmeden birinin bilmesi gereken şeye vasıta olmak, belki de bize düşen halifelik görevidir.
Bildirmek, düşünceleri, dökebilmek açığa çıkarabilmek, anlatabilmek ve bununla örtüşen tüm kavramlarda ilk insanın çabalarından yola çıkabilmek. Önceki yazılarımda kalem ve kelam hakkında düşüncelerimi yazmıştım. Ve fazla sıkıcı olmamak için mümkünce kısaltmaya çalışmıştım. Fakat yaz dedi mi kalem, el durmuyor bir kere..ve yorum getirildikçe, okundukça diğer blok yazılarıyla bütünleşen gizemli bir kütüphane oluşuyor bloklarımızda. Bunun bilinciyle yazıyorum devamla..

İnsanın anlatma yeteneği, gördüğü bir çiçeği nasıl tarif edecek görmeyene? Hemen resmediyor onu. İşte bu çizme yöneliminde eline aldığı bir çöp bir taş onun kalemi oluyor. Bir çiçeği, ay ı güneşi çiziyor doğal olarak. Nokta konduğu anda başlıyor bilgi.”Ve âdeme isimlerin bilgisini verdi” Ayetini doğruluyor. Varlıklara ad ve onları ifade yetisidir bu. İlk Sanat, resim. Çizilen şekiller bir resim yazı olarak ifadelere dönüşüyor. Ancak şekiller çizimle anlatıldı diyelim ya duygular? Acıkmayı, ağlamayı, sevmeyi çizebilmek, bunu başarmış ilk insan. Bir tarihi eserin üzerinde görülen resimlere bakıldığında, kimin üzgün, kimin gururlu, kimin şefkatli, kimin hırslı, kimin tok, kimin aç olduğunu anlayabiliyor insan. Öyle bir yetenek ki bu, Elif’in noktasından başlayıp, çizgi haline gelip, bükülüp dal olup, Mim in noktasında biten. Ve Adını bildiren bir olgu.( q ) I ) (parantezin içine Arap harfleriyle Adem yazmıştım.Ancak haklı olarak denetime takılınca klavyeden benzetme yaptım) Yazılan Âdem dir. Aynı zamanda bu hatlar namazın da Kıyam, rükü ve secde hallerini tasvir eder. Şekilde de görüldüğü gibi. Ayakta duruş- kıyam ve orta dal da eğilen figür rükû ve başını yere yapıştıran bir figür de secde tarifidir bir anlamda bakınca. Ve okunuş Âdem dir. İlk insan ve bilmesi gereken. Harflerin, şekillerin çıkış noktaları boş değildir. İnsan bu yola hep tasvir için yöneldiğine göre, kutsal kitap dilinin neden Arapça olarak son bulduğu aşikârdır.

İslamiyet, Âdem ile başlamıştır. İsimler ne olursa olsun, Tek olanı, karmaşıktan ayırt etmeyi bilmiştir. Hiyeroglif yazılarında, İsa’dan önce namaz kılan figürler vardır. Bunları görünce, Resule Cibril-ü Emin in tarih ettiği şeyin, daha öncede bildirilmiş olduğunu görünce, hiçbir inanç ya da din bunu inkâr edemez.
İlksel insanlar, şimdilerde bizim Beşinci boyutu anlamaya çalıştığımız deneyleri doğal olarak biliyorlardı. Çünkü resim olarak çizilende anlatmak istenilenin hakikati yansıtmadığını keşfetmişlerdi. Etrafına bakınca kendisi duvara yapışık değildi çünkü. Arada boyut vardı. Bunu nasıl anlatabilirdi. Hemen çizgiyi derinliğe döndürdü, Yani kabarttı, Fresk e dönüştü çizgiler. Ama yine hakikat değildi. Perspektif yanıltıcıydı. Göz ise hepten aldatıcı. Suyun içinde aksini ters gören ilk insan, kendine bile inanamıyordu. Ünlü oto portre çalışan ressamlar, aynada sağ ve solu karıştırmamak için akıl yürütürken kulağının birini bile kesmişti. Hakikatin bilgisini yansıtma çabalarında her şeyin hayal olduğunu anlamak zor. Oysa bilinen tek gerçek var. Ünlü filozofun dediği gibi, hiçbir şey bilmediğimiz. Buna ben ilaveten derim ki; her şeyin bilgisine sahip fakat bunu bildiremeyen, sadece hakikati kişinin kendisi bilebilen. Bunun içinde, o çok zor olandan kaçan insan. Hakikate ulaşmak için, Lâmekân, olmayı bilemeyen insan...

Hakikatin bilgisini yansıtma çabalarında doğan plastik sanatlar, resimde iki boyutu, rölyefte üçüncü, dördüncü boyutu anlattılar. Ama hakikat değildi yine. Bir şey vardı, uzay - mekân ilişkisindeki boyutta. Heykele döndü duvardan kalkan kabartılar, ama yine mekânsız değildi, çünkü bir kaide üzerine oturtulması gerekiyordu. İşte bu noktada Miraç ‘la tarif edilen ve hakikatin bilgisi, Muallâk taşı. Zamansız ve mekânsızlık boyutunun tasviri. Hiçbir dayanak destek olmadan, boşlukta duran, yıldızların düşmeden seyri, evren…sonsuzluk..İnsanoğlu bunları akletti ve nakletti.Anlayan gözle bakınca. Bunu yansıtabilen insan da Sena sıfatının yansıtıcısı olarak, hangi dilden olursa olsun müşterek dil olan sanatçılığını konuşturdu. Bu yüzden evrenseldir sanat.

Daha önceleri, gezdiğim müzelerde, incelediğim mitolojik tasvirleri, o döneme giderek yaşadığımı farz ettiğimde, Kuran gözüyle bakınca ilk vahyin Hira dağından çok önce de geldiğini düşünmemek elde değil. Galiba zaman tünelinden geçişin bir şekli bu olsa gerek. Aynı tufanlar, aynı mağaralar, aynı dua şekilleri, aynı olaylar farklı kıtalar hatta farklı gezegenlerde farklı zaman ve boyutlarda bazen de aynı anda olmuş. Bir Ayette “İki doğunun ve iki batının Rabbi” geçer. Bu ayete bir de bu yönden bakılırsa, Âlem değil de Âlemlerin Rabbi lafzını daha iyi anlıyorum.
Bir şeyi açıklama zorunluluğu hissediyorum. Yazılarımda, felsefi amaçlı başlayıp, dönüp dolaşıp inançta noktalamam herhangi bir misyonu üstlendiğimi düşündürmesin. Din konusunda da ben evrensel bakış açısındayım. Ve Âdem âlem ilişkilerinden yola çıkıyorum. Sanırım bu yazı dizisi bitmeyecek. Sonraki bölümde, mitolojik uygulamalarımı sizlerle paylaşıp, görüşünüze sunacağım

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..