Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '11

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Ademoğluna son ihtarımdır !!

Ademoğluna son ihtarımdır !!
 

Bu sabah uzunca bir yürüyüşten sonra kahvemi iskelenin yanındaki sıfır çay bahçesinde oturup etrafı, denizi, martıları seyrederek höpürdete, höpürdete içmek istedim. Deniz mavi atlas yorgan gibi ışıldıyor;martılar pike yaparak denize bir  iniyor, bir  yükseliyor kendilerine atılan ekmek parçacıklarını havada birbirleriyle  yarış halinde kapışıyorlardı. Karabataklar çılgınca denize batıp, batıp çıkıyor, hemcinsleriyle  oynaşıyorlardı. Kahvemin gelmesini beklerken bir yandan da  gazetenin başmakalesine göz gezdiriyordum, dalmışım. Körfez  vapuru ilk turunu  tamamlamış, neşeli, telaşlı, aceleci yolcularını indirmiş, iskelede bekleyen  gürültücü yeni yolcularını bindiriyordu. Kahvemi büyük bir keyifle yudumlayıp fal için  kapatmıştım bile...

Vapurun kalkış düdüğüyle gazeteden başımı kaldırıp doyumsuz manzarayı  seyretmeye başladım. Vapur; tüllerinin üzerine damla inciler işlemeli, kuyruklu  gelinliğini giyip salınan taze gelinler gibi arkasında beyaz  köpükler, öpücükler bırakarak işveli, işveli süzülüyordu ki dalgaların kıyıya  şalap, şalap vurarak dövdüğünü gördüm. Mavi-beyaz  öfkenin durulmasını, sakinleşmesini zevklenerek seyretmeye koyuldum. Dalgaların içinden  hiddetli, tınısı hiç de yabancı gelmeyen bir ses işittim.

-Ey ! Ademoğlu sesime cevap  ver.Gayriihtiyari sağıma, soluma bakıp bana  mı  sesleniyor  veya kim diye kulak kabarttım. Sesine yanıt veren kimse olmadığı  için sesini biraz daha yükselterek sözlerini yineledi. Etrafıma bakındım benden  başka hiç kimse gözükmüyordu.

- Kimsiniz, bana sesleniyorsanız ademkızı demeniz gerekli değil mi diyerek talkılacak oldum, aynı hiddetle yanıt verdi.

- Benim sözümü kesmeyiniz lütfen beni dinleyip not alınız, bunları duyurunuz, bu bir  sitem değil,  2011 yılının Kasım ayında ademoğullarına yapacağım son ihtarımdır dedi.

- Kimsiniz sesiniz çok tanıdık geliyor ama çıkaramadım, üstelikte sizi  göremiyorum, lütfen kendinizi tanıtınız yoksa bu bir kamera şakası mı sabah sabah diyerek  şaşkınca cevap verdim.

 - Beni görmek için etrafa, denize, havaya, kurda, kuşa, böceğe, sineğe, toprağa, ağaca bakman kafi. Ben doğayım; çevreyim, bitkiyim, yelim, karım, şebnemim, buzum,asumanım, deryayım... dedi. İyice abondone olmuş, dilimin ucuna gelen  kelimeleri seçemeyip, her zaman çok konuşan dilime 40 kilit  vurulmuş,  mühürlenmişti  adeta. Mekaniki bir hareketle çantamda her zaman  bulundurduğum bloknot ve kalemimi çıkartmış emir verilmesini bekleyen bir uşak gibi hazırola geçmiştim.

 - Ademoğullarından şikayetçiyim, uyarılarıma yeni yılda da önlem  almayacağınızı sezinleyerek biran önce son kez uyarmayı münasip gördüm şöyle ki: 

- Hiroşima ve Nigazaki' ye attığınız atom bombalarıyla bana ve insanlığa verdiğiniz  zararı unutmadım daha... 

- Çernobil nükleer santralinin patlamasıyla oluşan çevre felaketini ve yetkililerin  zararsızdır diyerek tv' de karşımızda yiyerek, içerek örnek olduğu ve yediğiniz fındık, içtiğiniz çaylardan nasıl evlerden ırak kansere yakalanıp toprak olduğunuzu  unutmadım hakeza... 
 - Siyanürle altın aramak da neyin nesi? habire bağrıma kazmayı vuruyor, delik  deşik ediyor, Kaz Dağları' nın o muhteşem görüntüsünü, florasını,  hayvanlarını tahrip ediyorsunuz...
- En verimli ovaları, patetes ve pamuk tarlalarını, deltaları imara açtınız, betonlaştırdınız, fay kırıklarımın üzerine harcı çimentosu az, kumu denizden gizlice  çekilmiş, düşük profilli demir kullanıp kat, kat binalar diktiniz; sizleri biraz  silkeleyince de kaderinize rzıa  oldunuz, kusurlarınızı görmemezlikten gelerek...
- Clora-flora carbon gazları içeren deoderantları, parfümleri, spreyleri bol, bol  kullandınız, taşıtlarınızın eksoz ölçümlerini zamanında yaptırmayı ihmal edip,  havamı berbat ettiniz. Ozon tabakasındaki kapatılması na mümkün deliği  görmezden geldiniz. Sera etkisiyle mevsimlerin dönüşümünün zamanlamasını değiştirdiniz, hastalıkların çoğalmasını,

çeşitlenmesini hızlandırdınız. Isındım ve milyarlarca yıldır erimeden kalan  kutuplarımı;  o pırıl, pırıl  parlayan, penguenlerimin, ayı  ve fok balıklarımın yaşam  alanlarını  daralttıp, erittiniz.

Yakın zamanda  tropik adaların, ada devletlerinin, denize kıyısı olan ülke ve  şehirlerin kaybolmasına, sular altında kalmasına ,mahvolmasına sebep  olacaksınız... 

 - Biyolojik ve kimyasal silahları kullanarak; suyumu, toprağımı, canlılarımı, bitki  örtümü  zehirlediniz...

- Hala fabrikalarınızın bacalarına filitre taktırmadınız, atıklarını denize verip sularımı  kirletiyor, gemiler zehirli varilleri kimseye çaktırmadan deryalara  boşaltıyor, sintinelerini usulca suya boşaltıp bitki  ve canlılarımı yok ediyorsunuz..

 - Ormanlarımı; tarla açmak bahanesiyle veya dikkatsiz piknikçilerin yaktığı ateşi  iyice söndürmeyip, içtiği sigarayı çiğnemediği için yaktığını, zarar verdiğini   unutmadan söylemeliyim...

- Arada hiddetlenip içimden gelen alevleri, ifrazatı dışarı püskürtüyorum yanardağ  diyorsunuz, kesilen, yakılan ormanlık alanlarımdan toprakla birlikte sel olup hırsla  akıyorum erozyon diyorsunuz, arada bir silkelenip kıpraşıyorum zelzele deyip  geçiyorsunuz. Fırtına, boran, lodos,keşişleme, karayel olarak ıslık çalıyorum deli  yel diyorsunuz, hala akıllanmıyorsunuz...

- Toprak Dede Hayrettin Karaca' nın söyledikleri bir kulağınızdan girip öbür  kulağınızdan çıkıyor...

- Düğün, nişan, cenaze törenlerinde çelenk yerine, hatıra ormanına ağaç dikin  diyorlar bildiğinizi okuyorsunuz...

- Yapılan kaldırımları her  4-5 senede birkaç sefer bozup tekrar  yapıyorsunuz, etrafımı kirletiyorsunuz, rahatsızlık veriyorsunuz...

- Düşük kalorili, bol karbondioksitli; belediyelerin bedava dağıttığı kömürle havamı  kirletiyor, solunum yolları hastalıklarına davetiye çıkarıyorsunuz...

- Çöp dağlarını öğütüp, değerlendirecek fabrika kurmak yerine, şehir merkezlerine  yakın yerde oluşturuyorsunuz, hırsımdan patlıyorum metan gazı patladı diyorsunuz  pişkince...

- Kullanılmış plastikleri, pilleri, gazeteleri  aynı çöp konteynırına atıyorsunuz, geri  dönüşüm konteynırına değil... 

- Toprağımın yüzüne, baka tükürüyor, sümkürüp, çöplerinizi, izmaritlerinizi  atıyorsunuz...

 

- Başıboş sokak hayvanlarını kısırlaştırıp, hayvan barınağı yapıp orada 

 yaşatacağınıza itlaf edip benim dengemi altüst ediyorsunuz...
 
- Bitki ve hayvanlara hormon verip hem kendinizi hem toprağımı, yeraltı kaynak  sularımı zehirliyorsunuz...
- Dip trolüyle balık avlayıp deniz canlılarının kökünü kazıyorsunuz... 
 
 - Zehirli atık dolu varilleri gizlice gece yarısı koynuma gömüp sularımı iyice  bulandırıyorsunuz...
- Suyun yeryüzü ile gökyüzü arasındaki dolaşımı sayenizde olması gerektiği gibi  olamadığı için yeraltı suları iyi beslenemiyor, pınarlar, dere ve akarsula, göller  kuruyor, toprak hızla çölleşiyor ...
- Caretta caretta dev deniz kaplumbağaları kıyılarınıza, kelaynaklar Birecik'e niye  daha fazla gelmiyor hiç düşündünüz mü?...
 - Bu Dünya' yı siz atalarınızdan emanet aldınız, torunlarınıza miras bırakacaksınız  ama... dedi  birden sesi kesildi nefeslenmek için durmuştu. Fırsatı ganimet bilip  tüm ademoğulları adına binlerce özür dilemek için  ağzımı açtım fakat...
- Ter içinde kalmıştım, boğazım demir bir pençeyle sıkılıyormuş hissiyle, nefessiz  bir şekilde uyandım, etrafıma baktım şüpheli gözlerle, tüm duyularım hissizleşmiş  hiptonize olmuş gibi şapşallaşmıştım. Yüksek sesle  oh !!!  çok şükür  rüyaymış  dedim, eşim ve oğlum uyanmış beni teskine çalışıyorlardı. Çok utanmıştım  insanlığımdan, bütün insanlığın hatası  benim yüzüme haykırılmış, işlemekten her zaman imtina ettiğim yanlışlıklarla suçlanmıştım.
Kendimi çok aciz hissedip savunamamıştım bile, yağmurda sırılsıklam ıslanmış  kedi eniği gibi titriyordum. 
- Öğlen olmuş hala rüyamın etkisinden kurtulamamış, yanaklarımın al al olan  kızarıklılığı geçmemişti. Bir gayretle rüyamı unutmadan kaleme almak için hamle  yaptım.
 -  Ben elçiyim ;sürçü lisan ettim ise affola...
 
 
 
 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..