Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '12

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Ağaç hareketi ekonomisi

Ağaç hareketi ekonomisi
 

Bugün çalışanların yarısı hak ettiği ücreti alamıyor. 12 milyon insandan bahsediyoruz. Sizin hiç, bir ay süreyle gece gündüz kan ter içinde çalışıp ayın sonunda elinize 700 lira verildi mi? Herkes maaşım yetmiyorun derdinde. Günde 8 saat 1 ay çalışmanın karşılığı bu olur mu diyen yok. İnsanların çoğu maaşının kaç lira olması gerektiğini dahi bilmiyor.

Ülkede ücretler konusunda bir standart oluşturulmamış. Asgari ücret 700 lira. İşsiz kalma korkusuyla kabul ediyorsun. Ekonomi daha kötüye gitse belki boğaz tokluğuna çalışmaya bile razı olacaksın. Üretim mi yetersiz? İşveren mi kazanamıyor? Teknoloji nedeniyle emek gücüne daha mı az ihtiyaç var? Patron bu kadar veriyor; olmadı işten çıkarıyor. Devlet “işyeri kapanmasın, zararına bile olsa üretim devam etsin, insanlar işsiz kalmasın, ne kadar aldıkları önemli değil” diyor. Ve siz bir işiniz olduğuna şükrediyor, aldığınız 700 liraya seviniyorsunuz. Benim 30 günlük çalışmamın karşılığı bu mu diyemiyorsunuz.

“Ülkemizin şartları bu kadarına yetiyor…” Anlatmaya çalıştığımız haksızlığın ya da çaresizliğin açıklaması bu.

İsyan, protesto, coblar, biber gazı…

Bir de dünyadaki krizler…

Siz insanları soyuyorsanız ve insanlar da sokaklarda yürüyüp bunlar bizi soyuyor diye bağırıyorlarsa iş bitmiştir. Ortada haksızlık var ama insanlar da haklarını arıyorlar dersiniz ve haktan hukuktan habersiz halk denilen köle güruh ikna olur. Onun için alçak düzenin sahipleri donunu kıçından alırlar ve sonra çık ortaya bağır derler. Kapitalizm sömürüsünün yaşamasını sağlayan göstermelik sokak hareketleridir. Demokrasi var diye ikna olursunuz. Hakkımızı alacağız diye ikna olursunuz.

Bugün Türkiye’de sömürünün karşısında, haksızlığın karşısında hiçbir güç yok. Sendikalar, sivil toplum örgütleri, polis taşlayanlar, cop ve biber gazı yiyenler, yazarlar, medya… Hepsi sömürü filminin figüranlarıdır. Sokaklarda yürüyorsun, hakkımızı alacağız diyorsun; hakkının ne olduğunu bile bilmiyorsun. Söyle bakalım sayın sendika, bir çalışanın maaşı ne olmalıdır? İki binli sanal yoksulluk rakamlarıyla insanları gaza getirip dolduruyorsun. Ayda 2000 lira maaş aldığımız halde yoksul sayılacaksak ya sen bu ülkede yaşamıyorsun ya da sopa istiyorsun. Sen 2000 liraya yoksul diyorsun, adam 700 lira alıyor.100 yılda bunu değiştirememişsin. Çünkü sen figüransın ve eylemlerin sömürüyü meşrulaştırıyor. İşçinin memurun kazanımları konusunda hiçbir işe de yaramıyorsun!

Çark işliyor… Bu ülkenin şuursuz bilinçsiz insanları ikna edilmiş, kandırılmış, aldatılmış olarak çarkın dişlileri arasında Taksim’de toplanmış, basın açıklaması okuyor!

Üretim mi yetersiz. Üretmezsen yetersiz olur tabiî ki. Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının 10’da birini kullanıyorsun. Geri kalan %90 ayılara volta alanı. Bilinçli olarak yapıyorsun bunu, ülke kalkınmasın diye.

İşveren mi kazanamıyor? Adam davar çobanı, geliyor tekstil fabrikasının sahibi oluyor. Elbette müdürü de o. Hatır, gönül, akrabalık, milliyetçilik nedeniyle dolduruyor okul bile okumamış amca dayı çocuklarını. Patron ya, Laila’da beş bin bahşiş veriyor. Büyük balıklar var ayrıcana; hayat hakkı tanımıyorlar istavritlere. Bir de kredi işine girmişse davar çobanı amucam köye dönüş biletini bile alamayabilir.

Teknoloji nedeniyle emek gücüne daha mı az ihtiyaç var? Maalesef doğru…    Artık fabrikalarda on binlerce işçiye ihtiyaç yok. Tarlada hasat makinesi kendi kendine işi yapıyor. İyi de fabrika benim değil. Tarla da benim değil. Ve ben çalışmak, para kazanmak zorundayım. Bana ne fabrikada ne de tarlada ihtiyaç var. Ben bakmak zorunda olduğu çocukları olan 45 milyon anne babayım.

Türkiye’de bugün birbirinden farklı iş sayısı 50 çeşidi geçmez. Kerim Korkut bu ülkede 500 çeşit iş, meslek ve sanat yaratılabileceğini söylüyor. Sakalını kaşımaktan başka bir şey bilmeyen insanlar işin kolayına kaçmışlar.”Kadının yeri evidir…” saçma anlayışını yine onlar gibi akıl ve kültürden yoksun milyonlara dede baba masallarıyla ve dini/töreyi kullanıp aşılayarak 20 milyon kadını evde yatırıyorlar. Böylece işsiz sayısı azalıyor. Ama bu sefer de aç sayısı artıyor. Baba çalışıyor.700 lira alıyor. Evi kira. Çocukları okuyor. İnsanlar aç kalıyorlar. Karısı da çalışsa… Bir 700 de o alsa aç kalmayacaklar. Aciz yöneticiler babaya iş bulamıyor ki karısına bulsun.

 Kerim Korkut diyor ki “Ben bu ülkede, tarımda 10 milyon kişiyi çalıştırır,150 milyar dolar tarım ihracatı yaparım.10 milyonu BİREYSEL GİRİŞİM,10 milyonu da FABRİKASYON olmak üzere 20 milyon kişiyi üretim alanında çalıştırırım.15 milyon kişiyi hizmet alanında çalıştırırım. Topladığınız zaman 45 milyon eder.” Devlet ise bugün 3–5 milyon kişiye bile iş bulamıyor. Çünkü vizyonu yok.

Ülke de 5 milyon işsiz, 5 milyon da 700 lira maaşlı asgari ücretli var iken garantili iş, 3 bin maaş vatana ihanettir! Verilmiş hak geri alınamaz. Kim vermiş, nasıl vermiş? Yukarıdan kırpacaksın! Adam 2.500 lira ile işbaşı yapıyor, maaşım az diye sokaklarda yürüyor.

2500 lira alan memur akıllı; karısı da çalışıyor. 700 lira alan benim asgari ücretli cahil hemşerim gurur yapıyor “Ben karımı çalıştırmam …” diyor. “O zaman sürün…” diyeceksin, ne yardım ne bir şey; sigara parası bile vermeyeceksin de ah o boyunu bükükler olmasa…

Patron diyor ki sana şu kadar vereceğim. Bizim işyerimizde ücret böyle. Asgari ücretin altında olmasın da(ki zaten olamaz) kaç lira olursa olsun. Yaptığın iş önemliymiş, yaptığın iş ağırmış, karı yüksekmiş, çok kazandırırmış… Bunlar önemli değil. Eğer çalışanın özel bir yeteneği var ve işveren de onu çalıştırmaya mecbursa istediğini veriyor. Değilse… İstisna birkaç büyük işkollarında toplu sözleşme ile kamudaki işçiler ayrı tutulursa ülkemizdeki çalışma düzeni bu. Yani en az 15 milyon kişi bu şekilde çalışıyor.

Benim ücretimi beni çalıştıran belirliyor.5 lira veriyorum, kabul edersen çalış, değilse kendin bilirsin diyor. Benim ücretimi beni çalıştıran belirliyorsa adam beni bedava çalıştırmak ister; niye fazla versin ki. Mesele az alıyor çok alıyor meselesi değil, ücretimi beni çalıştıran kimsenin belirlemesi. Adam vicdanlıysa 5 lira vicdansızsa 1 lira verecek. Hiç kimse kullandığım ifade nedeniyle bana kızmasın. Türkiye’nin 15 milyon kölesi, artık uyanma zamanı gelmedi mi? Sana hakkını vermek zorundalar. Krizmiş, iş yokmuş, işten çıkarırlarmış… Çıkarsınlar. Hep birlikte aç ölelim. Köpeğin önüne kemik atar gibi patronun insafına kalmış ya da hükümetin yüzdelik zamları ücret olarak kabul edilemez.

Sevgili işçiler! Sizler yanlış bir şeye takılmışsınız: Maaşımız az, maaşımız çok. Daha önemlisi maaşınızın nasıl ya da neye göre verildiği. Ya içinizde okumuş kültürlü insanlar yok mu? Kızmayın ama kafanız basmıyor mu? Senin maaşını patron belirleyemez.

21 yaşının üzerinde sağlıklı 45 milyon insanımız var. Hepsinin çalışması gerekiyor. Devlet 780 bin km’lik uçsuz bucaksız ülkenin kaynaklarını belirleyip değerlendirmiyor. Tarım yok, hayvancılık yok. Madenlerin değerlendirilmesi yok. Bir gram altın çıkmayan Almanya dünyanın önde gelen altın ticaretine sahip. Bizde yılda 17 bin ton altın çıkarılıyor. Bizde altın işleyiciliği diye bir meslek yok.

Hükümetlerin yatırımla, üretimle işi yok. Seçimlerde yardım sandıkları kuruyorlar. Sanki dilencihane. İnsanlarımız da zır tembel. 400 lira bağ kur maaşı bağla sırtüstü yatsın. Yazıklar olsun! Bu ülkenin insanı olduğum için utanıyorum!

Kerim Korkut çalışma hayatına yeni anlayışlar getirmeye çalışıyor. 3 lira,5 lira; çalışanın maaşı bilim kurullarında tespit edilecek.

Çalışanlarımızın yaptığı birbirinden farklı iş, meslek ve sanatlardan her biri bağımsız bir ad altında (müzik, koyun, temizlik gibi) belki sayısı yüzleri aşacak bir liste halinde formatlanacak.

Her iş, meslek ya da sanat iş, işyeri ve çalışan olarak ülke çapında bağımsız birimler(Domates, taşıma, evlilik, altın vs) şeklinde örgütlenecek.

Yani biz tarım demeyeceğiz, sebze demeyeceğiz, bahçe/tarla demeyeceğiz de örneğin domates diyeceğiz. Ve domatese ait üretiminden tüketimine kadar her şey bu format düzenlemesi içinde olacak. Tüm ülke olarak ekilen alan belli, çalışanı belli, ülkenin nerelerinde kaç tane TABİR (Tarım İşletme Birliği)’e domates ekildi, ne kadar domates ürettik, ne kadarı ihraç edildi, ne kadarını tükettik bütün safhalarıyla domates yetiştiriciliği bağımsız bir yapılanma içinde takip edilecek. Çalışanlarının iş elbiselerinin yakasında bu domates işinde çalıştıklarını gösterir (Domates üretim, domates ayırım, domates taşıma) armaları olacak. Çünkü çalışanlar buna göre eğitim alacaklar, buna göre ücret alacaklar.

Domates üretimi için yapılan bu düzenleme yüzlerce diğer iş, meslek ve sanat için de yapılacak.

İş, meslek ve sanatları böyle ayırıp örgütlediğiniz zaman her birisi için yapmanız gerekenleri yapabilme şansınız doğar. Örneğin bugün Türkiye’de üretilen müzik ürünlerini kontrol edebiliyor musunuz? Korsan kaset falan konusunu kastetmiyorum. Müzik çalışanları emeklerinin karşılığını alabiliyorlar mı? Sen bedava dinliyorsun, nasıl alsınlar? Ya da işte anlattığımız domates… Hormonlu, çürük, ucuz, pahalı, tatsız, tarlada çürüyor… gibi bir sürü olumsuzluk. Bütün iş, meslek ve sanatlarda bunlar var. Ben domates mesleğini ülkede belli bir format içinde düzene koyduğum zaman üretimin miktarını ve kalitesini, maliyeti, satışı ve çalışanların ücretlerini kontrol edeceğim.

Ağaç Hareketi düzeninin ilkelerinden birisi her şey mutlaka olması gerektiği gibi olacak. Bir diğer ilke ise bizim düzenimizde belli bir kalitenin altında mal üretilemeyecek. Buna rağmen her şeyin üretildiği merkezlerde (ürün ayırım ünitesi) olacak. Arızalı bir mal asla size getirilemeyecek. Kaldı ki ihtiyacınız olan şeyi önce siz sipariş edeceksiniz, sonra üretilip size getirilecek. Yani hazır üretim yok.

İş, meslek ve sanatlar bu şekilde düzenlendikten sonra her bir iş, meslek ve sanat için çalışanların ücretleri farklı olarak belirlenecek. Bunun için ekonomi, maliye, Yazar ve düşünürler, çalışan temsilcileri ile tüccar ve iş adamlarından oluşan bilim kurulları oluşturulacak.

Bu bilim kurulları 600 lira temel ücret+600 lira performans ücretinden az olmamak, her bir iş, meslek ve sanat için ayrı ayrı olmak üzere saat ücreti bazında tek kalem çalışanın ücreti belirlenecek.

Çalışanın durumuna değil yaptığı işe bakılacak. Çalışan kaç liraya geçinir, ailesi kaç kişidir, evi kira mıdır, tahsilde çocuğu var mıdır gibi saçma sapan kriterler dikkate alınmayacak. Ücret kişiye değil yapılan işe, yapılan işin karşılığı olarak verilecek. Biz fakir doyurmuyoruz, insanların hakkını veriyoruz. 600 lira temel ücret çalışan herkese verilecek. Bunun dışındaki 600 lira performans ücretini çalışan hak etmez ise alamayabilir ya da eksik alabilir. Ayrıca bunların dışında o iş için bilim kurullarının tespit ettiği ücret farkı da (mutlaka fark olacak çünkü 600+600 hiçbir beceri gerektirmeyen, yorucu olmayan işler için) çalışana yansıtılacak.

Ücret tek kalem dedik. Ücret net olacak. Saat ücretiyle 6’yı (Yeni düzende herkes için çalışma saatleri 9.00–15.00 arası 6 saattir), onunla da o ayda kaç gün varsa çarpıp kişinin hak edişi bulunacak.

Malum yeni düzende vergi varlıkazanç(varlık+kazanç) tan %1 oranında alınıyordu. Bu durumda çalışanın maaşından sadece sigorta primi kesilecek. Çalışan işe girdiği tarihte tespit edilen aylık sigorta primi belirlenen ücretinden düşülecek ve o kişi artık bu prim kesintisi yapılmış ücreti alacak. Her ay her ay prim kesilmeyecek. Prim tutarı da ücret de her yıl aynı oranda artacağı için bu basit düzenleme yeterli olacak. Burası yardım sandığı değil, işveren niye senin sigorta primini ödesin? Sigorta primi sadece çalışandan kesilecek ama bunu yatırma işi işverene ait.

Devletin bu işler için kadrosu var. İş Birimi ile çalışanları kontrol ederken işverenin çalışanın hak ettiği aylık tutarı ve sigorta primini tam ve doğru olarak yatırıp yatırmadığını kontrol edecek. Etmezse kendi bilir. Çalışan emekli olduğunda cebinden verir. Çalışan toplu parasını ve emekli aylığını çatır çatır ister.

Yeni düzende malum resmi, özel; memur, işçi, yönetici gibi ayırımlar yok. Çalışanların tamamı uzman ve çalışan (AYB üyeleri ve benzeri farklı meslekler uzman gurubunda oluyor) olmak üzere 2’ ye ayrılıyor. Üniversite mezunları uzman, diğerleri çalışan. Uzmanlar diğerlerinden %30 daha fazla maaş alırlar.

Her ayın hak edişi o ayın bitimini takip eden iş günü mesai saatinde görevli bankalarda (bankalar bu işle görevlendirilecek) çalışanın “Kişi/devlet” hesabına geçilecek. Maaşın ödenmesinden çalışılan işveren değil direk devlet sorumlu. Devlet de işverenlere bu format içinde çalışanların ücretlerinin ödenmesi sorumluluğunu yükleyecek.

Ülkemizin taşı toprağı neyi varsa bütün yeraltı ve yer üstü kaynakları ekonominin emrine verilecek. Ülkede 21 yaş üzeri, eğitimde olmayan sağlıklı kadın erkek tüm bireyler için çalışma imkânı yaratılacak. Bugün itibarıyla (evi olacak değilse ev kirası hariç) 1000 lira aylık geliri veya 100.000 lira varlığı olanlar dışında kalan herkes çalışmaya mecbur. Devlet bunlara öncelikle iş bulacak. Durumu bu ölçülerin üzerinde olanlar bugünkü gibi isterlerse çalışacaklar.

Ev kadınlığı diye bir meslek yok. Ev işleri ayrı bir meslek olarak düzenlenip belli bir ücretle yapılacak. Yani herkes kendi evinin içini yapmayacak. Hizmet birimlerinde yer alıp maaşıyla çalışacak.

Ticaret ve piyasa kaldırılacak. Dağıtım Birimi ve İhracat/İthalat birimi gelecek. Üretilen her şey bu birimler yoluyla tüketime ya da dış satıma sunulacak.

Yaklaşık 50 milyon çalışandan 20 milyonu hizmet, görev ve değişik birimlerde, kalan insanlarımızın tamamı ise üretimde çalışacak.

Üretim planlaması devasa bir yapılanma olup onlarca konuyu kapsayacak. Mal üretimi, medya, iletişim, sanat, tarım, ormancılık, turizm, eğlence, sağlık gibi çok sayıda üretim alanları olacak ve 30 milyona yakın insanımız bu alanlara kanalize edilecek.

Ancak Ağaç Hareketi kriterlerine uyulmak şartıyla kişiler isterlerse tek başlarına çalışabilirler. Bu kriterler öncelikle o kişi yapacağı işle ilgili meslek belgesine sahip olacak. Değilse işte benim param var açayım bir işyeri, yok öyle şey. Tüm iş ve işyerleri küçük ya da büyük, kurumsal olmak zorunda. Zaten ilgili meslek örgütüne bağlı olarak işyeri açıp çalışabileceksiniz.

Kişiler kendi başlarına var olan yetenekleriyle belli bir iş yeri açmadan da bir şeyler üretebilecekler. Zaten üretim fabrikasyon ve bireysel olmak üzere iki şekilde yapılacak. Elinde işinle ilgili meslek belgen olsun, çalışma kriterlerine de uy ne iş yaparsan yap. İşin sermaye yönü ise kişiler öncelikle kendi sermayeleriyle çalışabilirler.

Yalnız burada özellikle bireysel üretim için bir yanlış anlama oluşmasın. Yani herkes evinde, istediği yerde dilediği gibi bir iş yapacak değil. Çalışma bölgeleri şehrin dışında. Her iş ve meslek için basit, pratik ama teknolojik sanayi yapılanmaları olacak. Şunu demek istiyoruz: Oltu taşından tespih yapacak birisi için fabrika kurulmayacak elbette ama bu çalışma alanı bir baraka da olmayacak. Son derece modern, gerekli her türlü şeye sahip bu çalışma alanları Ağaç Hareketi ekonomisinin bel kemiğidir. Tespih imal edilen de uzay aracı imal edilen de aynı modern yapıya sahip olacak.

FİRMA denilen bu çalışma alanları yeri ve alt yapısı devletten olmak üzere koşulları yerine getiren herkes tarafından yapılabilecek. Kişi kendisi çalışabileceği gibi kiralayabilecek de. Buraların kirası maliyetinin %1’dir. Yani 100 bin liraya mal olmuş ise yıllık 1000 lira kirası vardır. Yani aylık 90 lira. Ne iş yaparsanız yapın kira size dokunmayacaktır. Ama zaten bu yerler 100 yıl ömürlü yapılacağı ve de kira STADOR(Standart değişim oranı) tutarınca her yıl artacağı için uzun vadede de olsa maliyetini kurtaracaktır.

Fazla bir getirisi olmadığı için kişilerce FİRMA yapıp kiraya vermek tercih edilmez, bunlar sadece kendileri için yaparlar ama devlet özellikle kendi bilgi ve yetenekleriyle iş yapmak isteyen ve sermayesi olmayan milyonlarca bireysel girişimciye bu yerleri yapıp kiralayacak.

STADOR’dan da bahsetmek lazım. Enflasyon, değerleme oranı, faiz vs bizim ekonomik değişken ve göstergelerimiz var. Yeniçağda malum pazar olmadığı için enflasyon da olmayacak. Ama mal ve hizmetlerin değeri de aynı kalamaz. Ayrıca paranın da maliyeti vardır. Yani kullanım bedeli olmalıdır. Kontrolü bize ait olan maaş, ücret, mal, hizmet, para(dolar, altın, borsa vs nin kontrolü bizde değil) gibi bütün ekonomik varlıkların ilk tespit edilen fiyatı her yıl standart bir oran uygulanarak otomatik olarak arttırılır. İşte bu standart orana STADOR denilir. Bugünkü ekonomik duruma göre STADOR %5’tir.Yani senin ücretin (diğer her şey de tabi ki)her yıl kendiliğinden %5 oranında artar.

Kişilerin küçük paralarıyla FİRMA kiralayıp iş yapmaları mümkün olmayabilir ki zaten herkes girişimci olacak değil. Ama belki herkesin üç beş kuruş parası var. İşte bu nedenle devlet öncülük edip (yeniçağda devlet çok farklıdır) işyerleri kuracak ve herkes katkısı oranında bu fabrikalara ortak olacak. Ortaklara her yılsonu hisseleri oranında %5 SATADOR karını ödemeyi devlet garanti edecek. Aynı şeyi kişiler de yapabilir. Bugün 150 milyar dolara yaklaşan ekonomik değer ekonomiye hiçbir katkısı olmadan kişilerin üzerinde, yastık altında boş boş durmaktadır.

Belli bir kalitenin altında üretim yapılamayacağını söyledik. Rasgele de üretim yapılamaz. Ülkemizin örneğin ne kadar sayıda çim biçme makinesine ihtiyacı vardır; artı ne kadar da satabiliriz. İşte bütün üretim çeşitlerinde buna göre üretim planlaması yapılır. Fazla üretilip çöpe atılmaz, az üretilip millet aç çıplak bırakılmaz.

Bireysel girişimcilikte paranız olması gerekmez. Elinizde yapacağınız işle ilgili kariyerinizi ispatlayan meslek belgeniz varsa (SANAYİ MODÜLÜ) nde firma kiralayıp STADOR faiziyle çalışma kredisi alıp işe başlarsınız. Tek şart kar etmek ve başarılı olmak. Çünkü aldığınız krediyi ödemek zorundasınız. Daha kötüsü zarar eder, batarsınız. Ekonominin bütün kayıtlarını kendisi tutan devlet böyle bir duruma düşmenize izin vermez. Bu nedenle yeniçağda kriz, iflas gibi kavramları duymayacağız. Yürümüyorsa iş sona erdirilir. Siz başarılı olmamışsanız işiniz başka birine devredilir. Hiç kaybınız olmaz. Başarılı olursanız aldığınız krediyi %5 STADOR oranında geri ödersiniz. Bir paranın böyle devlete 20 ayda geri dönmesi(ki bu mutlaka sağlanır) -bugün bazen hiç dönmediğini düşünürsek- devlet açısından sorun yaratmaz.

Burada kredi verme ve geri ödeme hakkında da konuşmak lazım. Devlet sadece iş yapmak isteyenlere kredi verir. Bankaların ve finans kuruluşlarının para kullanımı nedeniyle aldıkları ya da verdikleri faiz belki %10 ile standart hale getirilir ama devam eder. O şekilde kredi almak isteyenler her şey için her şekilde kredi alabilirler. Bankalar topladıkları mevduat kadar bir teminatı devlete vermek zorundadırlar. Hiçbir şekilde devlet bankaların borcunu ödemez.

Çalışma kredisinin tutarı ekonomi yönetimince yapılacak işin incelenmesi neticesinde belirlenir. Aslında sanki kredi kullanmaya da pek gerek olmaz. Hani hiçbir şeyi yok. Diyelim ki kullandı. Her 1000 lira için bir ay geri ödeme süresi verilir. 100000 bin lira almışsanız 100 ayda geri ödersiniz. Yukarıdaki 20 ayda %5 STADOR oranında ödettirdiğimiz kredi 20000 lira küçük Firma kredisidir.

Ağaç Hareketi ekonomisinin iki temel yapısı (DAĞITIM BİRİMİ ve İHRACAT/İTHALAT BİRİMİ) daha önceki yazılarımızda anlatılmıştır. Bu sistemleri okuyanlar ticarete ve piyasaya gerek olmadığını göreceklerdir. Dünya tarihinde ilk defa bu sistemle kapitalizmin beli kırılmaktadır.

Ağaç Hareketi ekonomisinde (Standart üstü üretim) konusuna eğilmek zorundayız. Çok para kazanmak istiyorsun. Bir marka yarat. Yarattığın markayı milyonlar istesin, malı götür. Zaten fiyatı belli standart kalitede bir mal ve hizmet için ben sana niye fazla ödeyeyim. Ama örneğin dillere destan bir tarz, ağızlara layık bir tat yarattın ve milyonlar akın akın senin üretimine koştular. Böyle bir üretimde (bir yazımızda detaylıca anlattığımız gibi) malın fiyatını talep edenlerin sayısı belirler. Çok istiyorlar ve fiyata razılar kardeşim ne yapayım. Zaten bu parası olan ve harcamak isteyenler için. Ama öyle bir kanca takılmış ki mala olan talep başlangıç sayısının altına düşerse o anda tepe taklak oluyorsun. Tabii ki arıza tespiti halinde de. Bu, anlayan için gerçek bir dehadır ve insanlığı mutluluk sonsuzluklarında uçuracaktır.

Firma’lara 1’den başlayarak onları tanımlayan kimlik numarası verilir. Tabii ki bu onay almış firma’dır. Onay almadan(yani tüm şartlar yerine gelmeden) açılamaz zaten.

Firma kurulum şartları gerekli olan şeylerdir. O iş kolunda bu işyeri Firma planlaması dâhilinde mi yapılmıştır? İşyeri büyüklüğü, kapasitesi, çalışan sayısı, ne üreteceği gibi bilgiler işkolu örgütlenme kayıtlarına yazılmış mıdır? Çalışanları o işle ilgili (MESLEKİ EĞİTİM-MES Ya da ARA EĞİTİM) almışlar mıdır? Yani yapacakları işle ilgili meslek belgeleri var mıdır? Çalışanlarına sigorta başlangıç işlemi yaptırılmış mıdır(Maaşından sigorta primi düşülüp yeni maaşın belirlenmesi) Çalışma sermayesi var mıdır? Devletin işle ilgili hammadde dağıtım birimiyle irtibat kurulmuş mudur? Dikkat edilirse bunlardan hiçbiri bürokrasi değildir. Sadece bilgi amaçlı işkolu örgütlenme kayıtlarına(aynı zamanda devletin ekonomi genel kayıtlarına) kayıt yapılır ki zaten onu da devletin ekonomi kontrol birimi yapar. Siz hiçbir şeye karışmaz gider Firma’nızda çalışmaya başlarsınız.

İş yaptığınızda para kazanmak zorundasınız. Kar etmeyen iş ekonomi yönetimi tarafından sonlandırılır. Ancak işyeri kapanmaz. Yeniden planlama yapılır. Üretim alt yapısı ve diğer şartlar oluşturulup başka bir kişi ya da çalışıma gurubuna verilir. Çünkü belki kişiler yeteri kadar gayret göstermiyordur. Zira üretilen malın satılma ve parasının alınma derdi yoktur.

Üretilen mal devlete teslim edilir ve bedeli devletçe üretenin kişi/devlet hesabına anında yatırılır. Devlet üretim alanından topladığı bu malları derhal (DAĞITIM ve İHRACAT)birimleri vasıtasıyla iç tüketime ve dış satıma aktarır. Sipariş ve belirlenen sayıda üretim yapılacağından malların satış ve dağıtım garantisi vardır.

Burada zorluk alıcılardan bedelin hemen tahsili konusundadır. Dağıtım birimi ve iç tüketimde sorun yaşanmaz. Tüketim bedelleri ay sonu kazançtan düşme ya da 12 ay taksitli şekilde ödenir. Ürün tüketen kişiler bu iki yoldan birini seçebilirler. Ancak bunun da şartları vardır. Her ay için o ay tükettiğiniz mal ve hizmetlerin bedeli o ayki kazancınızın %10’undan düşükse her ay için tüketiminizin toplam bedeli ay sonunda çalışıyorsanız ücretinizden (bütün çalışanların) kesilir, serbest iseniz takip eden ayın 10’uncu günü akşamına kadar kişi/devlet hesabınıza devletin alacağı olarak yatırırsınız. Tüketiminiz o ayki kazancınızın %10’undan fazla ise 12 ayda taksit taksit ödeme hakkınız var. Taksitle ödeme şartları taşıyan için bir haktır; yani faiz ödenmez.

Üretim yöntemi daha önceki yazımızda da anlattığımız gibi hammadde, yardımcı madde ve malzeme ile işçi devletin ekonomi birimi tarafından üretene verilir. Ve üretilen mal geri alınırken bunların toplam fiyatına %10 kar eklenerek üretene ödeme yapılır. Yani daha doğrusu kişiye sadece %10 karı verilir. Yani senin verdiğin malzeme ile adam üretim yapmıştır, hepsi bu. Satılan ya da dağıtılan ürünün parasından hammadde ve malzeme, çalışanın maaşı ve sigorta pirimi, ihracat birimi çalışanlarının ücretleri ve ekonomi birimlerinde çalıştırılanların ücretleri ödenir. Buna rağmen yüksek kar ve yönetim gideri, finansman gideri(faiz vs) olmadığı için yine de ürünün fiyatı ucuz olacak böylece insanlarımız ucuz fiyata kaliteli ürün tüketecek, öte yandan ürünler ucuza mal olacağı (maliyet fiyatı+%10 kar dışında hiçbir ilave fiyat yok) için dışarıya da kolayca daha fazla ürün satabileceğiz.

Bu standart üretim. Marka ürünlerde durum değişik. Standart üstü üretim (Kişilerin becerisinin sınırı yoktur ve daha iyiyi yapmak isteyenlerin önü açık olmalıdır) listesine Firma numarasını yazan kimse o işle ilgili uzman kurula(Kurul istisnasız ülkede o konuda bir numara olan kişilerden oluşur) örnek bir ürün verir. Kurul ürünü inceler. Standart üretimin kalitesi 1’dir. Ürünün kalitesinin en az bu kadar olması gerekir ki marka adayı olsun. Marka adayı olarak uzman kurulca onay verilen ürün standart üretim fiyatıyla üretime başlar. Hiç tanınmayan bir ürüne elbette talep olmayabilir. Bu üreticiye haksızlıktır. Reklâm yapılır, ürün tanıtılır. İlk bir ayın ortalama talep sayı, tutar ya da miktarı başlangıç kalitesinin belirlenmesinde esas alınır. Eğer ürüne talep sayısı kişi bazında günlük 1000 kişi veya miktar bazında 1 ton ya da ciro 10000 lira ve altı ise bu üretimin kalitesi 1 yani standart üretimdir. Zaten yapıldığı için gerek yoktur. Marka olabilmesi için günlük olarak bu sayıların aşılması gerekir. 10000 kişi,100000 lira ya da 10 ton rakamına ulaşıldığı ya da aşıldığı takdirde ürününüz marka olur ve birim fiyatı ikiye katlanır. Bu böyle onar onar devam eder ama fiyat böyle artmak yerine birim fiyat başlangıç fiyata göre 3’e,4’e…katlanır. Ürünün kalitesi talebe göre kademe kademe artarak dünya markası olma yolunda ilerler. 3’kademe ve sonrası kalitedeki ürünler dünya markası olarak tescil edilir ve birim fiyatı başlangıç birim fiyatının 3 ve üzeri katıdır. İnsanlar sanat becerilerini ve ustalıklarını göstererek bir tat, bir fark, bir tarz yaratmışlardır; ödüllerini almalıdırlar.

1000 ton tekstil üreteyim, nasılsa satarım. Böyle bir üretim planlaması olur mu? Kim istedi sizden? Böyle bir talep var mı? Sipariş mi verdiler. Bir de çoğu kişinin böyle yaptığını düşünün, ondan sonra gelsin krizler. Ağaç Hareketi ekonomisinde bir ürünü satmadan üretmezsiniz. Sipariş gelir; ekonomi yönetimi malzemenizi verir ve bana şu kadar örneğin çorap üret der. Satamama korkunuz olmadığı için daha cesur olursunuz.

Yukarıda anlattığımız gibi çalışma birimine FİRMA denir. FİRMA en küçükten en büyüğüne kadar farklı kimlik numarası olan her türlü iş yeridir. Firmalara ait farklı her kimlik numarası kişilerin TC numaraları gibi ayrı değerlendirilir. Kişi eğer hem kendi kazancı hem de firma kazancı var ise vergide toplamı dikkate alınır.

Yeniçağın tek ekonomi birimi Firmalar şehirlerin dışında ama ana yollara yakın SANAYİ MODÜLÜ’ ne kurulur.  Firma binaları 100 yıllık bir kullanım ömrüne göre yapılır. Kişilere, devlete ya da halka ait olabilir. Alın terinin akıtıldığı bu yerler insanlarımızın ekmek teknesidir. Bu nedenle kutsal bir öneme haizdir. Her iş kolundaki firma için aynı standartta Ağaç Hareketi ekonomi yapılanması ilkeleri uygulanır. Sağlık, hijyen, temizlik üst düzeydedir. İnsanların sağlığını bozan ya da tehlikeye atan bir üretim çalışması asla yapılamaz. Her kentin yanında bir sanayi modülü vardır. Her birisinde farklı farklı üretimler yapılır. Kişilerin mega kent seçiminde bu durum dikkate alınır. Adam tekstilci demir çelik üretimi yapılan modüle yakın mega kenti seçmez tabii ki.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..