Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Ağır abiler ve hafif kadınlar

Bir kitap nelere kadir... Bildiğiniz gibi, son okuduğum kitap olan Aldatan Kadınlar Anlatıyor hakkında bir yazım var. Öyle ilginç soru ve yorumlar geldi ki, bu konuda apayrı bir blog daha yazmama sebep oldu bu durum. Kitabı tanıtmama genelde erkeklerin tepkisi var, şimdi biliyorum ki yine kızacaklar bana :) Ama ne yapayım işte yazmadan edemiyorum işte...

Yazıma, daha doğrusu kitaba gelen tepkiler beni biraz eskilere götürdü. O çok konuşulan, erkeklerin boş işler dediği, ama tüm kahramanlarının adlarını ezbere bildikleri, çoğunun gizli gizli takip ettiği programlara... Hatırlıyorum da, Semra Hanım'la Sinem'in atışmalarını soluksuz seyreden kadınlara eşleri kızar, " böyle saçma şeylerde ne bulur bu kadınlar anlamam" derlerdi çoğu kez. Genellikle toplum içinde sarfederlerdi bu sözleri, yalnızken seyrettikleri çalınırdı kulağıma. Bazı arkadaşlarımın eşlerini yakaladığımız olurdu izlerken :). Gizlice bakardık kapıdan; o bizi içeride kahve içiyoruz sanardı, rahat rahat seyrederdi. Sesini de kendi duyabileceği kadar açardı. Bir elinde kumanda, biz içeri girersek hemen değiştirsin diye kanalı :) Biz de kıkır kıkır gülüşürdük ve suçüstü anında hallerini görmeliydiniz. Kendi aralarında böyle şeyleri izlemek ayıp sayılırdı belli ki. Merak olgusunun kadınlara ait olduğu kazınmıştı akıllarına çünkü. Dedikodu ve merak olayı kadınlarda olur zanneder herkes. Gizli gizli ne dedikoduları var halbuki. Meraklı Melahat lafını duyduk çoğu yerde de, meraklı Ahmet, meraklı Mehmet lafını duydunuz mu hiç? Duyamazsınız. Açık vermezler erkekler duyguları hakkında pek. Meraktan deliye dönen bir kadınla yine aynı duygulara sahip bir erkeği getirin bakalım yanyana. Neler yaparız biz kadınlar merakımızı gidermek için. Bekleriz, sabrederiz ama vücut dilimiz öyle bir ele verir ki kendini :). Oysa yanındaki erkekte hiç bulamazsınız meraklandığına dair bir iz. Oysa deliriyordur, çatlıyordur ama "ağır abi" pozunu bozmaz pek. Yalnız kaldığı anda da hamle yapıverir, anlaşılmaz. Ya da yakalanır bazen böyle :).

Evet, meraklıdır kadınlar. Onlar yerinde duramayan, çok konuşan belki; kıpır kıpır varlıklardır. Bir erkeğin komik bulup gülümsediği şeye kahkahayı basabilirler. Daha açıktır kartları. Bıcır bıcır konuşurlar, bire on kelimeyle. Herşeye ilgilidirler. Prensipleri vardır tamam ama tabuları pek yoktur erkekler gibi. Bir erkeği öldürsen doğrusundan döndüremezsin. Bir kadını ikna etmek daha kolaydır bazen. Doğrusunu değiştirdiği için değil elbet, kırmamak için ikna olur çoğu kez. Ya da gerçeği gördükleri için. Kırılgandırlar. Hep ilgi beklerler, sevgi beklerler. Boğulduklarını söyler eşleri. Oysa onlara göre duygular varsa, yaşanmalıdır. Ama ağır abilerden " seni seviyorum" lafını cımbızla alırlar mecburen.

Çok da zekidirler aynı zamanda. Akıllıdırlar. İyi bildikleri birçok şeyi bilmiyor gibi yaparlar. Örneğin, çoğu kadın hesap kitap işinden anlamaz görünür. Elimin altında hesap makinesi duruyorken neden zor yolu seçeyim ki? Bir de bunu erkek olmanın bir mecburiyeti sanan bir erkek var yanımda zaten. Alışverişte izle onları. Nasıl pazarlık yaptıklarına inanamazsın. Ay sonunu nasıl borçsuz harçsız getirdiklerine şaşarsın. Pratik zekaları erkekler tarafından onların zeka seviyesinin düşük olduğunu düşünmelerine yol açar bu gibi durumlarda.

Sezgileri de çok kuvvetlidir. Sizin ısrarla hayır dediğiniz şeyin evet olduğunu adı gibi bilir onlar. Onun için asla toplantı uzadı masalına inanmazlar. Onlar, sizin onu ne zaman düşündüğünüzü, ne zaman düşlediğinizi çok iyi bilirler. İstisnalar dışında, gereksiz kıskançlıklar yapmazlar pek erkeklerin aksine. Ama tehlike sinyali aldıkları anda da o masum kedi bir anda kaplana dönüşebilir. Genelde de yanlış alarm değildir, çoğu doğru çıkar gelen sinyallerin.

Bu sinyaller sadece tehlike anında değil, aşkta da doğru çıkar genellikle. Geçsen karşısına, seviyorum diye kapansan ayaklarına, sezgileri görür gerçeği. Gerçekten sevildiğini, gerçekten sevilmediğini bilir o. Ya da tam tersi, sevmiyorum seni diyorsan ona, bilir bu kelimelerin kalbinden mi yoksa dudaklarından mı döküldüğünü. Onun için oyalanan kadın, kandırılan kadın kavramları saçma gelir bana. Çünkü öyle bir sezgi gücü verilmiştir ki, sezgilerine kulak verip onlarla konuşmayı öğrendiklerinde çok fazla hata yapmazlar aslında. Ama sezgileri haykırırken yapma diye, bazen zaaflarına yenik düşerek yaparlar o hataları. Öteki kadın olmayı, kandırılmayı, üzülmeyi ,ezilmeyi kendileri seçer genelde." Yapmamalıyım aslında, biliyorum ama.." ile başlayan cümlelere çok sık rastlarsınız onlarda. Kadınları zayıf düşüren umutlarıdır bir yerde. Sezgilerinin engellediği şeylere umutlarıyla gitmeye devam ederler. Özgüvenleri de zedelenmişse bir kez, o daha beter hatalara sürükler onları. Yeterince sevilmeye layık olmadıklarını düşünen kadınlar, düşünmeyenlere göre daha fazladır yeryüzünde maalesef. Ah, kendilerini dinlemeyi öğrenseler biraz, kendilerini sevmeyi; neleri değiştirirler hayatlarında. Daha çoğu kadın kendi içindeki gücün farkında değilken erkeklerin kendilerini üstün görmelerini pek yadırgamıyorum doğrusu.

Tabuları vardır erkeklerin, yıkılmaz tabuları. Bir kere mutlaka ağır abi olacaksın, duygularını açmayacaksın. Aşkından ölsen bile kasacaksın kasabildiğin kadar. Hıçkıra hıçkıra ağlamak bile gelse içinden, bırak hıçkırmayı, gözünün dolmasına bile izin vermeyeceksin. Yerlerde tepine tepine gülmekse içinden gelen, gülmeyeceksin. Sadece yandan yandan gülümseyeceksin. Duygusallık "tuzağına" asla düşmeyeceksin. Mantıklı düşüneceksin herşeyi. Analitik olacaksın. Sert görüneceksin. İçindeki o sevgiye aç çocuğu kimsenin görmesine izin vermeyeceksin. Asla gerekmedikçe eşine "seni seviyorum" demeyeceksin. Onu şımartmayacaksın. Vesaire vesaire...

İşte onun içindir ki, kadın olduklarının bilincinde olan ve duygularını özgürce yaşayanlara kötü gözle bakar erkek milleti. Hafif kadın diye bir şey yoktur aslında. Bastırılmış kadın vardır. O ciddi görünen, suratını asarak yolda yürüyen, işyerinde otorite sahibi yöneticilerden tutun da başı önünde sert bakışlı ev hanımlarına kadar, hepsinin bastırılmış duyguları vardır. Siz onları bir de kendi aralarında görseniz. En açık fıkraları bilen nice başörtülü kadın tanıyorum ben çevremde. Ahlaksız oldukları için mi? Hayır. Kendilerini rahat hissettikleri için, kaygıları olmadığı için, gülmek ve güldürmek istediği, o an öyle hissettikleri için. Takmak zorunda oldukları maskeyi önlerindeki sehpaya koydukları için. O sehpaya yığarız hepimiz, açınca yüzümüzü, rahatlarız. Aklınıza gelen her şeyi konuşabiliriz. Sandığınız gibi futboldan, ekonomiden de habersiz değiliz. Cinsellikten, aşktan, ihanetlerden, evliliklerden,çocuklardan, çiçeklerden; her konuda konuşuruz işte.Sırlarımızı anlatırız birbirimize. Sorarsa eşimiz ne konuştunuz diye açık vermeyiz hiç. Hiç öylesine işte, en çok kullandığımız cümlelerden biridir. Meraklı değil ya erkekler, sorarlar genelde çaktırmadan. :)

Öyle çok eğleniyoruz ki kendi aramızda anlayacağınız, aramıza erkek sinek bile karışsa hemen maskemizi takıveriyoruz bir panikle. Kadınlıklarını doya doya yaşayamaz kadınlar toplumda çünkü. Birbirlerine de yaşatmazlar pek. Onlar bastırabiliyorsa içindeki duyguları karşısındaki de bastırmalıdır. Kadın kadına olunan bir ortamda kimsenin kimseyi yadırgadığına şahit olmazsınız istisnalar dışında. Ama dışarıda da yapıyorsa bu hareketleri bir tuhaflık vardır elbet. Ev haliyle toplum halini demiyorum yalnız, dikkat edin. Erkeğin olduğu ortam ve olmadığı ortamdan bahsediyorum. Hareketlerden, giyim kuşamdan, edepten bahsetmiyorum. Onlar bir insanın olmazsa olmazları zaten. Benim bahsettiğim, duygular. Duygularını saklayamıyorsan vay haline. En altınlı günlerin gündemine oturuverirsin. O yüzden başta kadınlar takar birbirine "hafif kadın" sıfatını.

Erkek egemen toplumumuzda, erkekler kendi kişiliğinde olmasını bekler kadının. Biz de onların kopyası olursak kabul görürüz. Farklı olmamız gereken tek şey ev işleri ve anneliktir. Mars, Venüs olgusu yoktur, Dünya vardır sadece. Düz mantığa göre, ben böyleysem o da öyle olmalı. Ben bunu böyle düşünüyorsam başkası da böyle düşünür.Farklıysa ya ahlak sisteminde, ya düşünce sisteminde, ya da beyninde sorun var demektir. Sadece kadınlar için değil, tüm insanlar için böyle düşünürler aslında. Tabii genelde hemcinsleri şaşırtmaz onları paralel düşündükleri için. Demek ki karşı cinste vardır bir sorun.

Hanımlar, düşünün bir kez. Eşiniz ya da sevgiliniz hangi yasakları getirir koyar önünüze? Bilin ki neyi yasaklıyorsa, mutlaka en az bir kez kendi yaşamıştır. Bir örnekle açıklamak gerekirse; diyelim ki mini etek giymene karşı çıkıyor. Neden? Başka erkekler bacaklarınıza bakmasın diye. Buraya kadar herşey normal. E peki ikinci bir neden sorusu soralım. Neden böyle düşünürler? Dedik ya, ben yapıyorsam başkası da yapar olgusu yerleşik diye, e adam mini etekli birini görünce bakıyor işte, anlasanıza. Asla ve asla inanmıyorum ki, hem bakmayan hem de yasaklayan bir adamın aynı bünyede yaşayabileceğini. Hatta inanmamanın ötesinde, iddia ediyorum. Bir erkeğin ne kadar fazlaysa yasakları, tabuları, o erkeğin hem özgüveni eksiktir hem de dışarıdaki diğer kadınlarda görünce eşini kıskanmasına sebep olan o potansiyelin ta kendisidir. Özgüvenleri ne kadar eksikse o kadar baskıcı, o kadar saldırganlardır. Bunu da maalesef toplum kuralı diye getirir koyarlar önümüze. İşin kötüsü, hem de en kötüsü biz kadınları da inandırmışlardır buna. Annelerimiz de kızlarını buna göre yetiştirir. Duygularını saklayan, hayatı doya doya yaşanması engellenen. Diğer yazımda da belirttiğim gibi ya evinin kadını, çocuklarının anası olacaksın, ya da evde kalacaksın. E, çünkü "evlenilecek kadın "ayrıdır, " eğlenilecek kadın" ayrı. Toplumumuzun yüzde doksan dokuzunu oluşturduğu için böyle düşünenler, biz de sadece vitrinlerde seyretmekle yetiniriz canım etekleri . Ya da olur da bulursak yüzde birlik kesimden bir grup, o zaman giyebiliriz belki.

Kadınların tamamen kontrollerinde olduğunu sanan, bilip uygulamayanlar olduklarını, uygulasalar bile eşsiz zekalarıyla asla çaktırmayanlar kişiler olduğunu bilmeyen, kadınlara verilen sezgi kuvvetinin bazı erkekler dışında çoğuna verilmediğinden haberi olmayan işte bu erkekler, Mehmet Coşkundeniz' e de, o kitabı tanıttığım için bana da ateş püskürüyorlar böyle. Özel hayatları ortaya seren gelin kaynana programlarını, Ahu Tuğba'nın aşklarını, Kuşum Aydın'ın sabah şekerliğini çaktırmadan takip eden erkeklerin dosyalarının arasına gizleyerek okuduklarına eminim bu kitabı. İstisnalar da var tabii. Hiç okumayanlar da var, okumayı düşünmeyenler de. Ya da aslanlar gibi açık açık okuyanı da. O aslanların da arasında kızanlar var, gizli okuyanların da. Ama ben hiç okumayıp kızanlara şaşırıyorum doğrusu.

Doğuştan görmeyen birinin maviyi bana anlatırken iddialaşması kadar garip geliyor bu durum. Hele ki eşinin bunları okumasından duyulan tedirginliği aklım almıyor. Okuyunca, etkilenip başka erkeklere mi koşar sanıyorsunuz? Aldatan kadınları onlardan daha iyi kimse bilemez. Çünkü, içinden çıkılması güç bir durumu ve aşklarını anlattıkları yegane kişi en yakın dostları ya da anneleridir. Bu yayına şaşırmama sebepleri, erkekler kadar tepki göstermeme sebepleri de budur. Hatırlıyor musunuz kitabın tanıtımında en çok neye şaşırmıştım? Bir erkeğe nasıl bu kadar cüretkarca şeyleri anlatabildiklerine. Aslında sizlerin de tepkisi bunun için biraz. Farzedelim ki kitabı Mehmet Coşkundeniz değil de Pakize Suda yazdı.O zaman da bu kadar ağır olur muydu bu tepkiler? İnanın bana o zaman tam tersi olurdu belki de. Kadınlardan tepki yağardı, bir kadın bizi niye deşifre ediyor diye.

Hepinize mutlu günler diliyorum Sevgiyle ve güvenle kalın.

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..