Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ah "aşkım" Avrupa!

Ah "aşkım" Avrupa!
 

internetten alınmıştır


Belki de dünya tarihinin en acı ve en aşağılayıcı aşk hikayesidir bu...Yüzyıllarca sürmüş gelmiş bur tutkunun öyküsü... İşte başlıyor:

NERDESİN?
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar:-Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana:-Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben.
Elverir ki bir gün bana, derinden,
Ta derinden, bir gün bana "Gel" desi

Cumhuriyet dönemi şairlerinden Ahmet Kutsi Tecer'in bu şiirini bilmeyenimiz yoktur. Okul sıralarında hemen her kademede karşımıza çıkan bir şiirdir.

Meçhul bir sevgiliye olan tutkulu bir aşkı sembolik ifadelerle anlatan güzel bir şiirdir, Nerdesin!....

Bu şiirin tutkusundan hareketle, bizim aklı bir karış havada "aydınımız" ın Avrupa aşkını anlayabilir miyiz acaba diye, şiirle siyaseti karıştırmaya yönelik bir "şey" yapmak istedim...

Şiirin özünü, hem aşığını yakasından tutmuş bırakmayan, hem de kendini hiç bir şekilde aşığına vermeyen bir "meçhul sevgili" oluşturuyor.

Bir gece vakti şairin ruhuna girip, "Nerdesin?" diye haykıran bu ses, asla mücessem hale gelmiyor... Aşık kendisine seslenen bu sesin ürpertisiyle onun peşine düşüyor.

Avurupa adlı şarısın güzel de bize aynı şeyi yapmadı mı?...Osmanlı'nın gündüzden geceye döndüğü, gücünden kuvvetinden çok şey kaybettiği zamanlarda, Osmanlı aydınının ruhuna sızarak "Nerdesin" diye haykıran ses aslında bu şarışın güzelin sesinden başka bir şey değildir.

Ancak, sadece sestir...Bu sarışın aşüftenin peşine taktığı kara yağız Osmanlı delikanlısına kendini vermeye hiç de niyeti yoktur...

Nihayet bu kovalamaca ile Osmanlı biter; yıllarca aradağı, uğrunda çok şeyini feda ettiği "güzeli" bulamadan, ona kavuşamadan yıkılır, çöker...

Yerine Cumhuriyet adlı genç  gelir ama bu "tutkulu aşk" daha da artarak sürer. Bir bakıma babadan tevarüs ettiği bir  "tutku" dur bu cumhuriyet için..

Cumhuriyet adlı genç için bu kara sevda daha  hastalık hale gelerek sürecektir. Aşığı olduğu bu "ses" bazan önüsıra rüzgarlarla esip giderken, bazan yanında birlikte yürüyormuş hissini verir, bazan tam ense köküne yanaşıp "Nerdesin" diye haykırır...Ama yine ortaya çıkmaz, yine görünmez ve yine davet etmez...

Cumhuriyet adlı gencimiz, bu insan mı cin mi belli olmayan Avrupalı sarışının "Nerdesin" sorusuna, "Hep seninleyim, senin izindeyim" demeye teşnedir ancak soruyu soran sadece sormakla kalıp ortadan kaybolmaktadır.

Bu şuh sevgili, aşığını  sadece "ses" ine bağlamıştır ve ona sesinden başka vereceği bir şey yoktur aslında...Ama tüm ihtiraslı kadınlar gibi, içeri almayı hiç düşünmediği "köle"yi, kapısının önünden ayırmak da istememektedir.

Bu çağların kaşarı aşüfte, eğer bizim Cumhuriyet adlı gencimiz, ailesinin ya da örfünün etkisiyle birazcık peşinden sapma gösterir, ne yapıyorum ben, gibi sorgulamaya girerse, bu defa en cilveli sesiyle yanaşıp yine "Nerdesin" diye seslenir...

Nihayet iş o hale gelmiştir ki, bu tutkulu aşk illetine düşmüş Cumhuriyet genci, aile, vatan, din, iman ne varsa bütün sevgileri içinden atmış ve varlığını tamamıyle bu Avrupa sarışınına vermiştir. Ondan başka hiç bir şey yoktur artık hayatında. Onun azat kabul etmez kölesi olmuştur. Hayattan bütün beklediği, bütün amacı bir tek şeydir artık; o da, bu aşüftenin şöyle yürekten gelen bir sesle bu perişan gencimize "Gel" demesidir...

Evet, bu tarihin en tutkulu ve hastalıklı aşkı hala bir şekilde sürmektedir. Çünkü sarışın güzel, yüz yıllar sonra bile bu kara yağız Doğulu gence, "Gel" dememektedir. Oysa, bu süreç zarfında kendi çevresinden "gel" demediği kimse kalmamış, hepsiyle halvet olup AB denen aşk grubunu kurmuştur...Gel, demediği sadece gerçek aşığı Asyalı genç olmuştur.

Ne yazık ki, "Git" de dememektedir bu hain sevgili...Bütün varını, varlığını bu sarışına vermiş Cumhuriyet genci sürekli kapıda bekletilmektedir...Bıkıp gidecek gibi olursa, içerden "Nerdesin" diye haykırıyor, ama soğukta, ayazda; gecede, gündüzde kapısında köle gibi bekletip duruyor; "gel içeri" de demiyor.

Dese bile, bunu öyle aşılması imkansız  engeller ardındaki şatodan söylüyor ki, bunları aşıp bu sevgiliye ulaşmanın imkanı yok, tıpkı bloga seçtiğim karikatürde göründüğü gibi...

Bu çarpık aşk asla vuslata ermeyecek...Çünkü, tek taraflı bir aşk bu...Artık aşık açısından dram hatta trajedi haline gelmiş bir aşk...

İnşallah, oğlumuz yakında aklını başına alır da, kendini seven, kendi ailesine gelinlik edebilecek kıza döner...Böylece, tarihin en aşağılayacı ilişkisinden kurtulup haysiyetini ve şahsiyetini bulacağı köklerine dönmüş olur.

Ne dersiniz döner mi?...

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..