Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '13

 
Kategori
Eğitim
 

Ah şu beynimiz!

Ah şu beynimiz!
 

 İnsan o değerli kişilerin öldüğüne yanıyor. Ah! Gitti diyorsun… Giden bir gövde iki ay sonra  toprak oluyor… Ama asıl giden o değil ki. Bunu hepimiz biliyoruz. Onunla birlikte giden o kadar kıymetli şeyler var ki. İnsan asıl onlara acıyor. Asıl bir beyin ölüyor ve onun içindekiler gidiyor!

Şu Atatürk öldü gitti… Ama giderken kim bilir aklında daha neler neler vardı. Kendiyle birlikte götürdü. Şu Einstein… Shakespeare…ve daha nice akıllı adamlar gittiler. Fakat birlikte götürdükleri en önemli şey, mutlaka bütün hayatları süresince biriktirdikleri bilgi birikimiydi ve bu da kuşkusuz son derece kıymetli bir hazineydi. Nice değerli insanlar, akıl, fikir dolu beyinlerini de birlikte götürdüler, ben ona yanarım. Yoksa kalplerinde ne vardı, karaciğerlerinde ne vardı… Bana ne… Onlar başkalarına lazım. Amma ille de beyin. 50-60-80 yılda neler alıyor, nelerle doluyor… Ondan sonra bir anda hadi bakalım toprak ol… Asıl haksızlık orada.

Ve insanoğlu bir ömür boyu kendi kendini eğitiliyor. Kimi mükemmel bir şekilde eğitiliyor ; kimi de kötü , hatta zararlı bir şekilde… Ama o değerli insanların… İnsanlığa çeşitli şekillerde katkıda bulunmuş insanların bütün bildiklerini yapamadan, işleyemeden; ortaya koyamadan , alıp birlikte götürmeleri kabul edilemez. Ama gerçek bu. Buna hiçbir insan çare bulamıyor; hiçbir teknoloji bunun altından kalkamıyor. Öldü mü ; o kıymetli beyin toprak oluyor.

Değerli insanlarımızın büyükçe bir bölümü de  üniversitelerde çalışıyorlar. Otuz sene- kırk sene… Sonra  yaş 65’e gelince, Rektör Bey “kusura bakmayın vakit geldi ; kapı çalındı emekli olmanız gerekiyor,” diye… bir telefonla bildiriyorlar.

Ayrılması gereken o adam kaç tane Yüksek Lisans öğrencisi yetiştirmiş; kaç tane Doktoralı eleman yetiştirmiş, hiç saymadan : “Hadi sana güle güle…” deyip kapının önüne koyuyorlar.

Yahu, bu adamın yaşı 65 ama; adamın gözü gayet iyi görüyor; kulağı duyuyor; nereye istersen oraya gidiyor.. Hiçbir hastalığı, sakatlığı yok. Üstelik en verimli çağında, çevresindeki herkes ondan memnun… Neymiş, yaş 65 iş bitmiş… Hadi canım sende! Bu da bellediğimiz ezberlerden biri. Bu insan kolay mı yetişti? Kaç ülkeye gitti; kaç dil öğrendi; nice kitaplar yazdı… Nice insanlar yetiştirdi… Hala da yetiştirebilir. Hadi sana güle güle… Bu açıkça yurdumuzdaki insan israflığıdır.

Hele Beyin Göçünün bu derece yaygın olduğu, iyi elemanların durmadan öteki ülkelere kaçtığı ülkemizde bu insanları kapı dışarı etmek… Doğrudan doğruya insanın harcanmasıdır. Bu insanlar da ne yapıyorlar? Hadi bakalım Kıbrıs’a, Asya üniversitelerine ve Dünya üniversitelerine gidip oralarda çalışıyorlar. O üniversiteler böyle elemanları kapış kapış alıyorlar. Sen bir yandan Yetişmiş Eleman arada; diğer yandan yetişmiş elemanı, Yasa böyle, diye elinden uçur… Reva mı?

Sen nasıl 80-100 yaşındaki bir ağacın kıymetini bilmeden, “kesilecek” deyip kesiyorsan ; aynı şekilde öğretim üyelerini de 65 yaşına geldin, hadi sana güle güle diye sepetliyorsun. Bir ağacın 80 yılda, 100 yılda yetişmesi kolay mı? Ya insan beyni… O kıymetli insanlar… Nasıl atarsın? Ama aynı kafa…!

Ne yapmak gerekir? Belki 65 yaşından sonra bu gibi kişilerin emekli olup olmamalarına Yönetim Kurulları karar vermeli ; veya daha üst Kurul… Yararlıysa niye atıyorsun. Zararlıysa zaten üniversite de tutma. İşe yaramayan hiçbir elemanı üniversitede tutma. Çünkü o durumda o kadar çok eleman var ki… Ne yabancı dil öğrenir ; ne doktorasını yapar.. Ne de bir kitap yazar.. Hiç boşuna! O zaman at gitsin…

Bu konuda dışardan da düşünenlerimiz var. Öneriler var. Örneğin Kemal Derviş, böyle eleman ziyanına karşı kademeli bir sistem öneriyor. Olabilir.

“Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş yazdığı makalede kademeli emekliliği savundu. Derviş 65-70 yaşında çalışanların haftada iki gün çalışabileceğini, böylelikle çalışma ve sosyal güvenlik sisteminin daha esnek olabileceğini belirtti.( hürriyet.com.tr/26.7.13)

Devlet Dairelerinde nice kıymetli eleman var ki işlerinden ağlayarak ayrılıyorlar. Çalışmak istiyorlar ama yasalar uygun değil. Bunların durumlarına Yasa değil; üniversiteler veya kendi kuruluşları karar vermeli. Yoksa bunların ayrılmaları Devletin zararınadır. Devlet farkında değil. “Çık..Git…” demek kolay… Çıkar, gider ama sen zarar edersin ; o değil… Yazık ! Her yerde İnsan kaynakları israfı  devam ediyor. Yazık ki ne yazık… 

İnsan o değerli kişilerin öldüğüne yanıyor. Ah! Gitti diyorsun… Giden bir gövde iki ay sonra  toprak oluyor… Ama asıl giden o değil ki. Bunu hepimiz biliyoruz. Onunla birlikte giden o kadar kıymetli şeyler var ki. İnsan asıl onlara acıyor. Asıl bir beyin ölüyor ve onun içindekiler gidiyor!

Şu Atatürk öldü gitti… Ama giderken kim bilir aklında daha neler neler vardı. Kendiyle birlikte götürdü. Şu Einstein… Shakespeare…ve daha nice akıllı adamlar gittiler. Fakat birlikte götürdükleri en önemli şey, mutlaka bütün hayatları süresince biriktirdikleri bilgi birikimiydi ve bu da kuşkusuz son derece kıymetli bir hazineydi. Nice değerli insanlar, akıl, fikir dolu beyinlerini de birlikte götürdüler, ben ona yanarım. Yoksa kalplerinde ne vardı, karaciğerlerinde ne vardı… Bana ne… Onlar başkalarına lazım. Amma ille de beyin. 50-60-80 yılda neler alıyor, nelerle doluyor… Ondan sonra bir anda hadi bakalım toprak ol… Asıl haksızlık orada.

Ve insanoğlu bir ömür boyu kendi kendini eğitiliyor. Kimi mükemmel bir şekilde eğitiliyor ; kimi de kötü , hatta zararlı bir şekilde… Ama o değerli insanların… İnsanlığa çeşitli şekillerde katkıda bulunmuş insanların bütün bildiklerini yapamadan, işleyemeden; ortaya koyamadan , alıp birlikte götürmeleri kabul edilemez. Ama gerçek bu. Buna hiçbir insan çare bulamıyor; hiçbir teknoloji bunun altından kalkamıyor. Öldü mü ; o kıymetli beyin toprak oluyor.

Değerli insanlarımızın büyükçe bir bölümü de  üniversitelerde çalışıyorlar. Otuz sene- kırk sene… Sonra  yaş 65’e gelince, Rektör Bey “kusura bakmayın vakit geldi ; kapı çalındı emekli olmanız gerekiyor,” diye… bir telefonla bildiriyorlar.

Ayrılması gereken o adam kaç tane Yüksek Lisans öğrencisi yetiştirmiş; kaç tane Doktoralı eleman yetiştirmiş, hiç saymadan : “Hadi sana güle güle…” deyip kapının önüne koyuyorlar.

Yahu, bu adamın yaşı 65 ama; adamın gözü gayet iyi görüyor; kulağı duyuyor; nereye istersen oraya gidiyor.. Hiçbir hastalığı, sakatlığı yok. Üstelik en verimli çağında, çevresindeki herkes ondan memnun… Neymiş, yaş 65 iş bitmiş… Hadi canım sende! Bu da bellediğimiz ezberlerden biri. Bu insan kolay mı yetişti? Kaç ülkeye gitti; kaç dil öğrendi; nice kitaplar yazdı… Nice insanlar yetiştirdi… Hala da yetiştirebilir. Hadi sana güle güle… Bu açıkça yurdumuzdaki insan israflığıdır.

Hele Beyin Göçünün bu derece yaygın olduğu, iyi elemanların durmadan öteki ülkelere kaçtığı ülkemizde bu insanları kapı dışarı etmek… Doğrudan doğruya insanın harcanmasıdır. Bu insanlar da ne yapıyorlar? Hadi bakalım Kıbrıs’a, Asya üniversitelerine ve Dünya üniversitelerine gidip oralarda çalışıyorlar. O üniversiteler böyle elemanları kapış kapış alıyorlar. Sen bir yandan Yetişmiş Eleman arada; diğer yandan yetişmiş elemanı, Yasa böyle, diye elinden uçur… Reva mı?

Sen nasıl 80-100 yaşındaki bir ağacın kıymetini bilmeden, “kesilecek” deyip kesiyorsan ; aynı şekilde öğretim üyelerini de 65 yaşına geldin, hadi sana güle güle diye sepetliyorsun. Bir ağacın 80 yılda, 100 yılda yetişmesi kolay mı? Ya insan beyni… O kıymetli insanlar… Nasıl atarsın? Ama aynı kafa…!

Ne yapmak gerekir? Belki 65 yaşından sonra bu gibi kişilerin emekli olup olmamalarına Yönetim Kurulları karar vermeli ; veya daha üst Kurul… Yararlıysa niye atıyorsun. Zararlıysa zaten üniversite de tutma. İşe yaramayan hiçbir elemanı üniversitede tutma. Çünkü o durumda o kadar çok eleman var ki… Ne yabancı dil öğrenir ; ne doktorasını yapar.. Ne de bir kitap yazar.. Hiç boşuna! O zaman at gitsin…

Bu konuda dışardan da düşünenlerimiz var. Öneriler var. Örneğin Kemal Derviş, böyle eleman ziyanına karşı kademeli bir sistem öneriyor. Olabilir.

“Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş yazdığı makalede kademeli emekliliği savundu. Derviş 65-70 yaşında çalışanların haftada iki gün çalışabileceğini, böylelikle çalışma ve sosyal güvenlik sisteminin daha esnek olabileceğini belirtti.( hürriyet.com.tr/26.7.13)

Devlet Dairelerinde nice kıymetli eleman var ki işlerinden ağlayarak ayrılıyorlar. Çalışmak istiyorlar ama yasalar uygun değil. Bunların durumlarına Yasa değil; üniversiteler veya kendi kuruluşları karar vermeli. Yoksa bunların ayrılmaları Devletin zararınadır. Devlet farkında değil. “Çık..Git…” demek kolay… Çıkar, gider ama sen zarar edersin ; o değil… Yazık ! Her yerde İnsan kaynakları israfı  devam ediyor. Yazık ki ne yazık…

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..