Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aidiyetsiz-2 devam

Aidiyetsiz-2 devam
 

Biri diğerini takip etti sonra adımlarımın. Aklım iyice karışmış artık nefes alamaz hale gelmişti fikriyatım uçuşan gidip gelmelerden. Yol bitti hemen ardı sıra ve gerçek tüm çıplaklığı ile tam karşımda duruyordu; yalnızdım, hatta yapayalnızdım ve uçuşan bu düşüncelerdi besbelli bu ıssızlığa itilişimin sebebi. Bir başkası değil kendimdim, kendimi cezalandırıp sonrada bu duruma içerleme cürretini gösteren, utanmadan, erinmeden, aymadan, tam bir zavallı idim yolun sonunda. Şahsi son hazırlayıcısı, üstün fantezi ustası yabanıl pirimat beni. Artık uçmuyordu düşün ürünü insan beyni yapısı hastalıklı, sapkın, cemiyet düşmanı fikir bozuntuları ve kafamda bıraktığı arazlar, artık tam karşımda birer yılbaşı süsü gibi asılı duruyorlardı. Ne esen rüzgar, ve çabalarım kafi gelmiyordu, bu hoş görülemeyecek kadar asi ve toplum düşmanı sinsi şeyleri söndürmeye yahut yok etmeye. Yol; bu yola çıkış ayniyeti düşüverdi işte tam o an hastalıklı zihnime. Bu yolu gerçeklemenin sebebiydi onlar, çünki ben ancak o zaman, onlar birer süse dönüştüğünde düşüyordum bu yola ve soluğu alıyorum mağbedimde. Çünki onlar yalnızlığımın yardım ve yatakçıları; hatta yabanıllık kaynağımdılar ve bana her hatırlattıklarında beni, soluğu hep aynı yerde alıyordum ve uyuşuyordum.

Artık kalkmıyordu yorgun, hasta ve asi başım, hep yerde sürüklernmesi gerekecek kadar luzumsuz şey... yol belirdi yine; artık vakit gelmiş gün ile ve gerçeklikle kalan son bağımda kopmuş ve çağrı başlamıştı... artık gitmeli ve gerekeni yapmalıydı ben; benim bir bekliyenim vardı ne de olsa. Mütebessim bar insanı, yüce yüreği yüzüne vurmuş tanıdığım sayılı kimselerden biriydi. Sakimdi o, yol gösterenim ve onu susturmamı, kahrolası zihnimin en derin zindanlarında, en ürkütücü delhizlerinde bir kaç saat bile olsa cezalandrımamı sağlıyacak ekipmanı sağlayandı o. Yürümeyle sonlanan serüvenim en nihayetinde, dünyanın sonuymuşcasına; ayaklarımın altında düşercesine derinliğiyle uzanan bu yalıyara yine getirip atmıştı beni. Ordaydım işte.

Yapacak hiçbir şey kaçacak hiçbir yerim yoktu. Beri dönüp yürümek; beni en hasta halime sürükler, ayağımı uzatıp düşeyim istesem, beni diğer bir efsunlu yalnızlığa itecek mekana sokmuş olurdu... Kandırmazdı beni ben, çılgınca bir çaresizlikle istediğinin, o iç ağrısı hastalıklı düşünlerden kaçmanın tek ilacının içerde olduğunu kendi de elbet biliyordu. acınacak sefilliği her halinden anlaşılan şu zavallının yüzünde ki aşağılık gülümsemeye de bir bakın dı hele. Bir oldu, acı; dinmek bilmez bir kuduzlukla, fikriyatını azdıran ıstıraba bir oh bile dedirtemedi, bunu öz de biliyor ve doymak bilmez bir açlıkla daha da istiyordu... Kimse bilmiyor, kimsecikler görmüyordu çekitiğini bu zavallı pisliğin suratında ki, ıstırabı istemiyordu. Iki diyordu, iki saki iki... Saki de bilmez üzülüyor ve soruyordu, her seferinde, her nebzesinde, her zerresinde doldurduğu meyi, bu anlamsızca çok sevdiği ve bu uyuşturulmuşluk budalası olamayacak kadar kendinde çocuğun derdini çözmeye çabalıyordu ama dayanamıyordu ısrarlı istençlerine. Üç oluyordu; ne bir tepki, ne bir sevinç duyuyordu içimde ben, hazzına varmak bir yana, süsler bi başka yanmaya başlıyordu, bağı kesilene kadar şuuruyla boyanmış gökyüzüyle. Deniyor, deniyordu ve ne var oluyordu nesneler dünyasında, ne de izini silebiliyordu yokluğunun, efsun arsızı bedenin nefesini kesmeye yeltenirken, silinmek, yok olmak istiyordu. Ama değil mi ki vardı, bir ayağı gerçeklikte; çıkamıyor, sıyrılamıyordu sürüden ve onun ürettiklerinden.

Bilge geliyordu aklına sonra. ve o nurlu yüzü. Peki ya o ne yapıyordu? Neden yaşa demişti bu sefilliği daha neyi beklemesi gerekiyordu iflağını kesmek için nefsinin istencinin, yahut bitirmek için solucansı hayatını?

 
Toplam blog
: 58
: 795
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

1978'de dünyaya gelmişim şirin bir anne babanın ilk erkek evladı olarak. Istanbul'a göçmüşüz sonra k..