Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Akdeniz'de bir cennet

Akdeniz'de bir cennet
 

Yaşanamayan kentlerde işsiz insanlar


Söz uçar, yazı kalır. Haberler gazetelere yansıyor. Öyle de hızlı akıyor ki olaylar, gündemi izlemek kolay değil. Gözünüze birkaç başlık takılıyor. Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken yeni olaylar patlayıveriyor. Üstelik hangisi gerçek bilgi, hangisi yalnızca ortalığı karıştırmak için konmuş şaşırtmaca, anlamak hiç kolay değil. Gerçeğe ulaşmak için kalabalığı süzmek gerekiyor. Olabildiğince az ve öz başlıklarla sınırlamayınca işin içinden çıkmak zor.
 
Bir meslek odası başkanı, belediye kavşağı kapatacak olursa suç duyurusunda bulunacaklarını, çıkan dört mahkeme kararının uygulanmadığını, en son kararda mahkemenin kavşağın kapatılmasını değil planın değiştirilmesini istediğini belirtmiş.   
 
İki partinin birleşmesiyle kurulan yeni oluşuma çağrılanlar "Partiyi hafif sola kırıp tam merkeze getirin, gelelim" diyerek beklemeye geçmişler. Birleşmeyle eski parti  tarihe karışmış.
 
Bir başka oda başkanı elektrik dağıtım özelleştirmelerinde çarpık ilişkiler ve hukuki sorunlar yaşandığını öne sürmüş. Şimdiye dek 2,3 milyar dolarlık devir yapılmış. Önce Başkent'e Sabancı-Verbund'dan 1.2 milyar, Sakarya'ya Akkök-Çez'den 600 milyon, Meram'a Alarko-Alsim'den 440 milyon, Aras'a Kiler'den 128,5 milyon, sonra Osmangazi'ye Eti Gümüş'ten 484 milyon, Yeşilırmak'a Çalık Enerji'den 441,5 milyon, Çoruh'a Aksa Elektrik'ten 227 milyon teklif gelmiş. Başkent ve Sakarya devredilmiş. Meram Alarko-Cengiz İnşaat Ortaklığı ALCEN'e gitmiş. Aras rekabet olmadığı için iptal edilmiş. Bazı yakın ilişkilerin kamuoyuna yansıdığı söylenmiş. Eti Alüminyum ile birlikte Cengiz İnşaat şirketine Oymapınar Barajı da bedelsiz olarak devredilmiş, aynı şirket yine özelleştirme yoluyla Karadeniz Bakır İşletmeleri'ni devralmış.
 
Kırk gündür eylemde olan Tekel işçileri, başladıkları açlık grevini geçici olarak bırakırken bir diyalog çabasının yarattığı umut sert açıklamalarla kırılmış. Sendika Başkanı'na: "Avucunu yalarsın!" mesajı verilmiş. Bir toplantıda 4 milyon işsiz olduğu, Tekel işçilerinin yalnızca aç sefil olarak ajitasyon yaptığı, oysa yönetimin onları iki yıldır çalışmadan maaşlarını ödeyerek görevlerinde tuttuğu, iyi niyet gösterdiği söylenmiş. "Depolarda duruyorlar, aydan aya maaş alıyorlar. Böyle bir şey yok. Ayda 40 trilyon ödüyor Tekel işçilerine bu devlet. O parayla 3-4 kat işçi istihdam ederiz" denmiş.
 
Hiç çalıştırmadan işçilere iki yıl maaş ödenmesi, buna göz yumulması normal midir? Yönetimlerin görevi iş alanları açmak ya da açılmasını sağlamak, insanların üreterek kazanacağı koşulları yaratmak değil midir? 4 milyon işsiz olmasını tekel işçilerine karşı kullanmaya çalışmanın anlamı, işsizlik sorununun çözülemediğinin itirafı dışında, ne olabilir?
 
Galiba kazanılmış hak kavramı bilinmiyor, ya da önemsemiyor. Tok açın durumunu anlamaz. Kendi haklarına dokunan olmadığı sürece de anlaması kolay görünmüyor. Oysa büyük sorumluluk taşıyanların önyargılarla, kişisel çıkarlarla, anlık kararla değil, hukuksal ilkelerle hareket etmesi gerekir. Bu yüzden, hakların korunması için gerekli adımların önceden atılması, özelleştirmeler yapılmadan önce orada çalışmakta olanların geleceklerinin planlanması zorunludur. Ama işte yine tok açın halinden anlamıyor. Devletin kasasına girecek parayı düşünenler, çalışanların ve çocuklarının geleceğini önemsemiyor.
 
Bir yazıda tekel işçilerinin yaşadıklarının özelleştirme politikalarının dramı olduğu, işyerleri satıldığı için işsiz kaldıkları söylenmiş. BAT firması İzmir Tire'deki fabrikasını kapatınca 600 işçinin de burada işsiz kalacağı, tütün üreticisi bir ülkenin hem kendi sigara sanayisini, hem tütün işçisini öldürdüğü yazılmış.
 
Bir yayın organının hangi konuyu ne zaman ve nasıl verdiği, nerede durduğunu da gösteriyor. Binlerce tekel işçisi kazanılmış haklarını ve çocuklarının geleceğini korumak için ölümü göze alarak direnirken kulaklarını tıkayıp bu haykırışı bir fısıltıya indirgemek, kimin için olduğu pek de anlaşılmayan soyut bir sivil demokrasi arayışını ana gündem maddesi gibi göstermek, galiba kimin hangi tarafta 
bulunduğunu gösteriyor.
 
Bir başka yerde yazılıp değerlendirilmiş. Emniyetin ağır silah ithal edebilmesi için yasa değişikliği yapılacakmış. Bilgi edinebilme hakkı bu tür durumlarda işe yarıyor olmalı. İç güvenliği sağlamakla görevli emniyet bu silahları kime karşı kullanacak? Kalabalığın arasına karışıp kaçmaya çalışan soygunculara mı? İşçi ve memurlara mı? İşsizlere mi? Öğrencilere mi? Gençlere mi? Emekli aylığıyla geçinemeyen yaşlılara mı? Hiçbir güvencesi olmayan yoksullara mı? Kime karşı, hangi sorunu çözmek için kullanacak? Bu konuda bilgi edinmek isteyen başkaları da olmuştur kuşkusuz. Doğrusu aldıkları yanıtı merak etmemek elde değil.
 
Fırtına sürüyor.
 
Rüzgar dalgaları yükseltiyor, kayaları parçalarcasına dövüyor sular, ormanda yapraklar, dallar kopup dört bir yana savruluyor. Doğanın haykırışı her an biraz daha artıyor.
 
Biliyorum, sonunda hepsi bitecek, güneş açacak, masmavi bir gökyüzünün altında deniz pırıl pırıl parlayacak. Daha dün kendi canlarını kurtarmak için birbirlerine düşman olanlar yeniden dost olacaklar. Gözlerinde yeniden parlayacak hoşgörü ve sevgi. İnsan doğayla yeniden dost olacak. (1)
 
Küreselleştik. Güneş hepimizin güneşi, dünyanın öbür ucundaki kasırga bugün olmasa yarın etkiliyor bizi de.
 
Uçurumun hemen yanındayız. Artık ne para, ne inanç önemli.
 
Tek gerçek, gerçek özgürlük. Doğayı yeniden anlayıp onun bize verdiği özgürlüğü birbirimize verebilirsek geçmişe, bağnazlığa ve yoksulluğa çakılıp kalmış gibi görünen bu güzel Akdeniz yarımadası yeniden bir cennet olabilir.
 
 
1. Mehmet Arat, Doğa'nın en büyük yanlışı: insan, http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
 
 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..