Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Aklımızın asalakları ve biz

Aklımızın asalakları ve biz
 

İnsanlar izledikleri dizilere göre yaşamlarını programlıyorlar.


Televizyon izlemeyenlerimiz, radyo dinlemeyenlerimiz var mıdır, bilmiyorum.

Radyonun eskisi kadar çok dinlendiğini söyleyemeyiz belki ama insanın olduğu yaşam alanlarının televizyon alıcıları ve izleyicileri ile dolu olduğunu söyleyebiliriz.

İzliyoruz, dinliyoruz. Haberleri, dizileri, filmleri, eğlence, spor, evlilik, hava ve yol durumu ya da yarışmalarla diğer sabun köpüğü programlarını izlemeye doyamıyoruz. Herkes kendi akıl tadına uygun olanları izliyor. O anda bir şeyle meşgulse ya da kumandaya uzaksa önüne geleni izliyor. O dalgınlık anlarında hızla değişen gümbür gümbür sesleriyle her akla ziyan reklâmları da izliyor ya da dinliyor. Çok küçük yaşlardaki bebeklerini reklâmlar olan bir ekranın karşısında oturtup sesini kesmeye çalışanlarımız bile var.

Her sezon değişen programlarla birlikte diziler de yenileniyor, çeşitleniyor. Televizyon kanallarının çoğunun birden fazla dizisi var. Bu çeşitlilik talebi de etkiliyor. Aile bireyleri farklı şeyler izlemeyi seçtiklerinden birkaç kişinin yaşadığı pek çok evde artık en az iki televizyon alıcısı var. Yetmediği durumlarda da televizyon kanallarının izlendiği, radyoların dinlenebildiği akıllı cep telefonları da var.

İnsanlar izledikleri dizilere göre yaşamlarını programlıyorlar. Bir zamanlar Van’da seçkin bir kafede Perşembe akşamları canlı müzik programı yapan ve çok iyi sanatçılardan oluşan, çok kaliteli parçaları seslendiren, bu yanlarıyla kentin kültür yaşamına renk katan bir topluluğun o saatte “Kurtlar Vadisi” dizisi yayınlanmakta olduğu için izleyicilerini kaybettiğini; bu nedenle programlarının gününü değiştirdiğini anımsıyorum.

O günden bu güne dizi sayısında büyük artış olduğunu, adeta patlama yaşandığını da kendi gözlemlerimle biliyorum.

İlginç konular, çarpıcı sahneler, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler; lüks yaşamlar, villalar, arabalar, yatlar, katlar, maceralar, sırlar, silahlar, çocuklar, okullar, öğrenciler, hastaneler. Dizilerde her türlü insan, her türlü konu, her türlü ortam var.

Metropolde, kentte, kasabada, köyde her yaştan, her sosyal tabakadan pek çok insan o dizileri kitap gibi okuyup kendince doğru ya da yanlış, sağlıklı ya da sağlıksız dersler çıkartıyor.

Farkında olmuyoruz ama o programların hem adları, hem oyuncuları, hem konuları, hem ekrana taşıdıkları her türlü materyal biz her tabakadan, yaş grubundan, bölgeden; her dünya görüşünden insanların kafalarının içine girip yerleşiyor; bir sarmaşık gibi, asalak bir bitki gibi onu sarıp sıkıyor. Sağlıklı ve doğal bir şekilde işlemesini ve duruma göre kişinin gerçekte yapması gerekeni yapmasını engelliyor. Öğrencinin derslerine ayırması gereken vaktini ve akıl enerjisini, çalışanın çalışmaya ayırması gereken vaktini ve enerjisini kısıtlayıp duruyor. Bu da yetmiyor, öğrencinin okulda, çalışanın işyerinde aklına gelerek ders ve iş verimini de düşürüyor.

Çoğunluğu gençlerden oluşan kimi izleyiciler işlerini güçlerini bırakıp hangi rolü hangi sanatçının oynadığını, nasıl biri olduğunu ve nasıl bir çevreden geldiğini, nasıl yıldız olduğunu da konuşmaya, dizi oyuncuları ve rolleri ile ilgili öğrendiklerini, tahminlerini sosyal medyada paylaşmaya başlıyorlar. Öğrenmeleri gereken şeyleri, dünyanın işlerine yarayacak gerçeklerini bir kenara bırakıp sanal dünyanın akıllarının önüne yığdığı gereksiz şeylerle cebelleşip duruyorlar.

Her bireyin karşılaştığı yeni şeyleri ancak kendi birikimi temelinde değerlendirebildiğini göz önünde tutarsak, henüz dünyayı doğru dürüst tanımamış kimi gençlerin oralarda gördüklerini yaşamın somut ve vazgeçilmez kavramları, kuralları, gidişatı olarak değerlendirerek yanıldıklarını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunların sonraki yaşamlarını birtakım yanılgılar üzerine kurarak yanlış yapma, sıkıntılarla yüzleşme olasılıklarının bulunduğunu da ifade edebiliriz.

Kimi kanallar özellikle kan, cinayet, silah, savaş, dehşet, korku filmleri yayınlayarak başta genç beyinler olmak üzere insanların çeşitli gerçek dışı korkuların baskısı altına girmelerine neden oluyorlar.

Haber programlarımızın da masum olduklarını söylememiz mümkün değil. Siyasetçilerin, yargıçların, güvenlik güçlerinin halletmesi gereken pek çok olay her gün, her saat ekranlara düşüp duruyor. Bombalı saldırılar ile başkaca terör olayları, aile cinayetleri, yangınlar, seller, trafik kazaları ekranlar aracılığıyla her birimize ulaşıyor, morallerimizi bozuyor, rüyalarımızı kirletiyor.

O haberleri izlemek durumunda olan sessiz kalabalıkları oluşturan bireylerin pek çoğu işittiği ya da görüntülerle tanığı olduğu olaydan etkileniyor, inciniyor; olayla ilgili fikir yürütüyor,  çözüm hesapları yapıyor. Bütün bunları gerçek ya da sanal dünyada birileri ile paylaşıyor. Kendisinin hiçbir sorumluluğunun olmadığı bu olaylardan kendine pay çıkarıyor. Olaya vaktini ve kafa enerjisini harcayarak ziyan ediyor. Kısacası aklını bu faili de mefulü de olmadığı asalağa kaptırmış oluyor.

Dünyanın gündemi en hızla değişen, en canlı olan ülkelerinden biri olan ülkemizde aklımıza asalak olan şeyler bir bunlar da değil. Bu günlerde yine her kesimi meşgul eden bir başka yapılanma ile de karşı karşıyayız. Devletin her kurum ve kuruluşuna, medyaya, spora, sanata, ticarete bulaşmış, işi darbe yapma cesareti göstermeye kadar getirmiş, milyonlarca insanın ciddi, takdire şayan ve sadece bu millete has bir duyarlılıkla sokaklara çıkıp önünü kesmiş olduğu hemen hemen herkesin aklını meşgul eden bir başka asalakla.

O kadar çok insan var ki, hiçbir yetkisi, sorumluluğu ve tanışıklığı olmadığı halde bu konuyla yoğun bir şekilde haşır neşir olan! Tanımadığı halde, kim yakalandı, ne zaman yakalandı, nasıl yakalandı, başka kimler yakalanacak ve benzeri pek çok soruya yanıt arayan, izleyen, gözleyen.

*

Aklımızın asalakları bizi sadece televizyon, radyo ile yazılı medya ile bulmuyor. İnternet, sosyal medya, cep telefonları bu asalakları her an birilerine taşıyıp duruyor. Okul merdivenlerinden çıkarken, toplu taşıma araçları ile yolculuk ederken, parkta, caddede, otobüs duraklarında ve aklınıza gelebilecek her yerde insanlar meşgul.

Bir de çevremizden, işimizden, etkilendiğimiz diğer şeylerden kaynaklanan; gerçekte etkisiz durmaları gerekirken özel olarak bizi meşgul eden asalaklar var.

Pek çoğumuz adım attığımız yeri görmüyoruz, yapmamız ve gerçekten düşünmemiz gereken şeyleri gündemimize alamıyor, gündemimizde tutamıyoruz. Çoğumuz farkında değiliz, farkında olanlarımız da bu asalaklardan kurtulamıyoruz. Özgüvenimizi, verimliliğimizi, huzurumuzu onlara çaldırıp duruyoruz.

Hepimizin iyi bir arınmaya ve bu asalakları başımızdan def edecek her türlü ilaca şiddetle ihtiyacımız var.

Onlardan kurtulduğumuz zaman önümüzü daha net göreceğiz. Yapmamız gerekenleri daha doğru ve sağlıklı yapacağız ve daha da mutlu ve huzurlu olacağız.

Ya da en azından ben şu an öyle düşünüyorum.

 

07.10.2016 11:58

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..