Alarga

Bazı sabahlar deli gibi  şiir çekiyor canım.Tütün misali;  ya da  demlice bir çay, "bir kadehcik buzlu rakı" (*), iki dost kelamı gibi.
Eylül geldi diye mi?
 İçinde 'Son' geçiyor diye mi, bu sonbahar sevinci hüznüne denk bu kadar.
Kanımda iki satırlık şiirler...Çağrışımlar içinde , bir rüzgar esse, bir yağmur değse fena dağılacağım.
Bir küçük mekan bulsam. Tahta iskemleler  orada burada, şiirler çiziktirilmiş, çok ağlanmış onca gülünmüş bir tahta masaya otursam.O masaya  değse elim,  yosun kokusu gelse burnuma,kurumuş tuz, dört yanımda yarı aç, yarı tok  kediler, gövdelerini son güneşlere serseler.

Çatısı akan içinde üç beş insan, sıcak ekmek kokulu bir mekan...Bir kırık aynası olsun girişinde, kenarında sepya fotoğraflar... Bir maziyi tarumar eder gibi.Bir acı şiiri anımsatır gibi...
Ve ben masamda bir başıma  "ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz..." (**)
Ama yok.
İstanbul'da Süt kokulu Pandeli'yi (***) yerinden ediyorlar. Şen bakkalı, cevval kasabı ettikleri kadar. Her şey birbirine dönüşüyor.Birbirini dendenleyen  devasa binalara, o binalarda insan yiyen sistemlere...
Yaşamanın şiirine kıyıyorlar. Bugün yoksa yarın verirsin demenin diğerkâmlığı, elli kuruş olmayınca kasadan gerisin geriye dönmeye varıyor.
Kendi başına buyruk , burnu düşse almaz plazaların kibri  ürüyor her yerde. Daha beteri, içinde yaşayanı da dönüştürüyor kendine.
Bense "güvercinlerin güneşten bir sessizliği biriktirdiği" (****) terastayım.  Unutulmuş bir sandalyede  eskimiş olana meylediyorum hep.
Yaprakları kurumaya durmuş asmalara,  son sardunyalara...
Alarga gönül alarga, tuz bas bu hoyrat günlerin üstünden ruhuna!


(*)      Hasan Hüseyin şiiri -Akarsuya bırakılan mektup
(**)     Vasfi Mahir Kocatürk şiiri
(***)   Bknz: http://birgun.net/news/view/pandonun-elleri/5088
(****) Cemal Süreya şiiri-Sevgilim bir günün