Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aldatılmak ve ayrılık

Aldatmak ve ayrılık üzerine bugüne kadar yazıldı, çizildi, röportajlar yapılıp mümkün mertebe herkesin görüşü alındı. "Aldatılsaydınız ne yapardınız?" sorusuna cevaplar arandı ve herkes üstün körü bir şeyler söyledi. Aldatır mısınız veya aldattınız mı sorusuna da, yinede bir çoğumuz aldatarak cevap verdik.

Aldatma üzerine yazmayacağım. Aldatmanın, aldatılana ne kadar acı şeyler yaşatacağını anlayabildiğim kadarıyla, bir şeyler yazacağım.

Bir erkek düşünün, üniversitede okuyan ve yakında hayatın çetin koşullarına atılacak, kendi ekmeğini kazanacak ve evlenerek kendince bir dünya kuracak. Hadi buna bir de isim verelim adı Can olsun. Bayan olmadığım için bayanların hissiyatı üzerine o kadar iddialı olmadığımdan dolayı "bir erkek düşünün" dedim.

Bu erkek bir bayanı seviyor. Bayanın adı da Esra olsun. Can Esra'yı öyle seviyor ki, kafasında kurmuş olduğu aile şablonuna ancak onu oturtabilmiş. Geleceğe dair planlarını daima sevdiği kişiyi de yani Esra'yı da dahil ederek yapıyor. Nerede iş arayacağını, nerede yaşayacağını, ne zaman askere gideceğini vesaire vesaire...

Can ile Esra aynı evi paylaşıyorlar ve hatta üniversiteyi okudukları şehirde bile ortak bir çevresi oluşmuş, misafirliklere giden, misafirler kabul eden, beraber yiyen, beraber içen, beraber gezen, çevresinde Can'ın adı anıldığı zaman muhakkak, insanların kafasında Esra'nın da çağrıştığı, Esra anıldığında da Can'ın çağrıştığı bir ilişki.

Esra, yaz sezonu tatilden dönüşte, Can'ın aksine biraz daha az heyecanlı. Halbuki Can koskoca bir yazın çarçabuk geçmesini dilemiş, böylece geçici de olsa, provasını yaptığı ileride yaşayacağı hayatı, yaşayacağı ortama dönmek için saatleri saymıştır. Esra'nın ailesi, Esra'yı kendi arkadaşlarıyla kalıyor zannediyor. Esra ile Can buluşuyorlar, kavuşuyorlar birbirlerine sarılıyorlar, Can coşkulu ve neşeli, Esra ise daha az heyecanlı ve yapmacık zorlama ile yapılan gülücükler.

Esra birkaç gün geçtikten sonra, "Kız arkadaşlarım yurda geçiyor benim de yurda geçmem lazım, dolayısıyla haftanın bazı akşamları en azından ailem ortama alışıncaya kadar, telefon ettiklerinde bulabilsinler diye yurtta kalmam gerekiyor" diyor Can'a. Can da bu durumu olgunlukla karşılıyor. Zaten karşılamasa ne olacaksa...

Aradan bir iki ay geçiyor. Önceden haftanın 4 günü Can'ın evinde kalan Esra, belli bir süre sonra 3 güne, sonra 2 güne sonra 1 güne ve hiç kalmamaya başlıyor. Can okula gittiğinde onları beraber görmeye alışan çevresi Can'a Esra'yı sorduklarında, cevabını bilmese bile, biraz rahatsız diyor. Can bu esnada Esra'yı telefonla devamlı akşamları arıyor, halini hatırın sormak için. Ne de olsa evleneceği kız ve beraber evlenme planları yapmışlar. Telefona hep başkaları çıkıyor ve Esra'nın banyoda olduğunu yada yurdun 500 metre ötesindeki cafeye gittiğini söylüyorlar.

Can olan bitene bir anlam veremiyor ama kafasında soru işaretleri de artmaya başlıyor. Bu arada Can'a, Esra ile aynı yurtta kalan Can'ın arkadaşının arkadaşları tarafından haberler gelmeye başlıyor. Esra başka bir çocukla TV odasında sabaha kadar oturmuş. Can kendi kendine düşünüyor, "oturmuşsa oturmuş ne var ki bunda, belki dertleşiyorlardır" diyor.

Can ve Esra okulda karşılaşıyorlar ve Can Esra'yı ne kadar özlediğini, bir problemi olup olmadığını soruyor ama Esra herhangi bir şeyin olmadığını biraz ailesinin fazla baskı yaptığını devamlı telefonla aradıklarını o yüzden yurttan fazla uzaklaşamadığını anlatıyor.

Günlerden bir gün, Can yine Esra'yı telefonla yurttan arıyor ve cafede olduğunu öğreniyor. Can'ın arkadaşı da arabasıyla o cafeye gitmelerini teklif ediyor. Hiçbir kötü şey düşünmeden. "Hem böylece Esra'yı da görmüş olursun" diyor. Beraber gidiyorlar cafeye...

Esra yanında üç tane kız arkadaşı, karşısında TV odasında sabaha kadar oturduğu çocuk. Can masaya geliyor. "Ben geldim" diyerek sürpriz yapmak istiyor ama, Esra'nın halini görünce o da şaşırıyor. Masadan diğer kızlar kalkıyor. Can ne olduğunu anlamıyor. O çocukta kalkıyor. Esra ile Can baş başa kalıyorlar. Can Esra'nın parmağında, kendi aralarında takmış oldukları söz yüzüğünü göremiyor. Sebebini sorunca da Esra banyoda unutmuşum diyor. Vesaire vesaire...

Bu süreç birkaç ay daha böyle gidiyor ve Can sevgisinden göremediği bazı şeyleri, artık dostlarının da uyarmasıyla görmeye başlıyor ve Esra ile ayrılıyorlar.

Esra, Can'la ayrılmadan bir ay önce zaten o çocukla çıkmaya başlamış ve hatta bunu kutlamak için yurttan edindiği yeni kız arkadaşlarıyla birlikte bir cafede parti bile vermişler.

Can ise, kimseyle görüşmek istemiyor. İçine kapanıyor. Susuyor. İmtihanlarına hazırlanmıyor.

Dostları Can için çok endişeleniyor. Can günlerce evinde sessizce ağlıyor. Fotoğraflara bakıyor. Artık Esra'nın başkasını sevdiğini, başkasının koluna girdiğini, başkasına aşkım dediğini, başkası için endişelendiğini, başkasını merak ettiğini, başkasının koynunda uyuduğunu, başkasına meşhur makarnasından yaptığını, başkasının beden ölçülerini ezberleyip hediye beğendiğini, üstüne üstlük artık Can'a herhangi bir birisiymiş gibi baktığını, el gibi tavır aldığını, düşünüyor... Düşünüyor, ağlıyor ve bir köşesinde oturduğu evin içine bakıp o eski günleri hatırlıyordu.

Beraber temizlik yaptıkları günleri hatırladı, sonra dağılan sandalyeyi tamir edişlerini, yazın temizlik yaparken yaptıkları su savaşlarını, sobanın borularını temizlerlerken boruları düşürüp odanın tam ortasında halının üzerini tümüyle kurum yaptıkları günü, dışarıda lapa lapa kar yağarken, sobanın üzerinde mısır patlattıklarını, beraber Türk filmi seyrederken ağlamaları ve ağladıkları için birbirleriyle gülerek dalga geçtikleri günleri, geçen yılbaşını ve o akşam sarhoş olup ta şarkılar söyledikleri günleri hatırladı.

Evet Can bütün 4 seneyi hatırlardı. Acısıyla tatlısıyla, bir film şeridi gibi geçti gözünün önünden. Derken kapının zili çaldı. Kapıyı açtığında onu seven dostlarının gördü. Dostları kızgındı. Daha kapıdan içeri girerlerken ve Can ağlamaktan şişmiş gözlerini silerken, dostlarından birisi sert bir şekilde söylendi Can'a.

"Dostum, şimdi nerden geliyoruz biliyor musun? Dost bardan... Can sen oranın neşesiydin. Maalesef Esra'yı gördük orada, o yeni çıktığı sapıyla. Zaten canımız sıkkındı onuda görünce büsbütün sıkıldı ve çıktık oradan. Doğruca sana geldik. Keşke bizimle gel dediğimizde dediğimizi dinleseydin. Onu görseydin. O artık bizim tanıdığımız Esra değil. O anda iyice anladık ki, beraber olduğu adamda oda senin yanına bile yaklaşamazlar. O kaybetti sen değil. Birde kendi haline bak."

Can biranda tüm planlarının ve hayatının altüst olmasından sonra zor toparlandı. Ama toparlandı. Esra ise beraber olduğu adamı başka biriyle yakaladı.

Acı bir ayrılık sonucunda insanın önüne iki tane yol çıkarır hayat. Bu yolun bir tanesinin sonu yoktur. Karanlıktır. Kaybolup gider. Ama diğer yol ise olgunlaşma yoludur. O yol ise daha iyiye daha güzele götürür insanı. Önemli olan hayatın gösterdiği işaretleri iyi anlayabilmek ve analiz edebilmektir.

Her ayrılık yeni bir başlangıcın sebebi olabilir. Yeter ki, ayrılıklardan ders çıkarmasını, sabrı, hoşgörüyü öğrenebilelim. Hayat bize her zaman yeni başlangıçlar vermektedir. Bunları almak bizim elimizdedir.

Bu arada kullanmış olduğum isimlerin hepsi hayalidir. Durumda tabi. Yok yok aldatmıyorum!..

 
Toplam blog
: 116
: 735
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1994 Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat bölümü mezunuyum. Aynı üniversitede Genel İktisat Polit..