Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '09

 
Kategori
Dostluk
 

Ali Gülcü&Ömer S.Çetin'le Silivri'de kahvaltı...

Ali Gülcü&Ömer S.Çetin'le Silivri'de kahvaltı...
 

İki hem karizmatik hem yakışıklı adamla birlikteydim...:))


Yorulmuşum çok, dinlenmeye ihtiyacım olduğu öyle belli ki…

Ne yapmalı?... Kafa dinleme mekanım Silivri zaten burnumda tütüyor… Gitmeliyim…

Can arkadaşım Sevgi, baba evine (Silivri’ye) döndüğünden kalacak yerim var…

Eee can dostlarım çok özlediğim Ömer Sebahattin Çetin var, Ali Gülcü var…

Cuma doktor randevumun ardından dönmedim şirkete, düştüm Silivri yollarına…

Ömer bey ve Ali geleceğimi biliyorlar, bindim otobüse aradım Ali’yi…

- Alicim kaça kadar ordasın 18.00 gibi ineceğim de…

- Gel ablacım, buradayım ben…

Özlemişim keratayı, tatlı sohbetini. Yazılarını okusam da sohbetin yerini tutar mı?…

Hele bir gece önce msn’de üçümüzün bir mevzudan dolayı (!) bir saate yakın gülmemizi hatırlıyorum da… Yıllarca konuyu hatırlayıp aynı şekilde gülebilirim…J

Ömer bey çok yoğundu belediye seçimleri yüzünden…

Sürekli iletişimde olduğumdan gece yarılarına kadar çalıştıklarını biliyorum…

Seçim organizasyonunun başındaydı, kazanacaklarına taa başından emindi…

Ben de hep dua ettim, şükür ki kazandılar ama hala yoğun…

Geleceğimi biliyor iki kez aradım “Seni arayacağım” dedi, hala aramadı…

Otobüsten inip Ali’yi aradığımda üzgün bir ses tonuyla:

- Ablacım bir şey söyleyeceğim ama kızacaksın bana…

- Ne oldu Ali’cim hayırdır?

- Buradayım dedim ama Çorlu’ya gitmem lazım, bugün beni affet, yarın sabah onda kahvaltıya davet ediyorum seni, Silivri Köfte Sarayı’nda…

- Peki Ali’cim ben de kötü bir şey oldu sandım, tamam yarın sabah görüşürüz…

Cömert ve mert çocuktur Allah için, her ne kadar geçmişte bana köfte ısmarlayıp sonra “Sen bugün maaş almışsındır, hesabı sen ödersin artık” deyip Ömer bey’e ödetse de…J

Ömer beyi aradım tekrar “Silivri köfte Sarayı’na gel, ordayım” dediğinde içim rahatladı, toplantılar sürebilirdi çünkü…

Öyle özlemişim ki Kasım ayında gazete kapandığından beri görmedim onu, bir yıl boyunca her gün birlikte olunca bayağı alışmıştım varlığına…

Tam köfteciye geldiğimde eşini arabasından inerken görünce hal hatır sorup birlikte girdik…

Hocamla da hal hatır sorduktan sonra daldık koyu bir sohbete (eşi az kalıp kalkmıştı)…

Seçimler, çalışmalar, olaylar, hayat, blog, ben, o derken saatler geçiverdi çabucacık…

Meşhur Silivri köftesinden de yedim bu arada…

Sabah kahvaltıda buluşmak üzere beni arkadaşıma bıraktı…

Arkadaşımla da sohbetin ardından gece üç otuzda yatıp sabah dokuz da kalkarak hazırlanıp çıktım.

İsmi köfteci ama kahvaltı da mevcut imiş ki Alicim davet etti diye düşündüm.

Vardığımda bakındığım halde cam kenarında gazete okuyan Ali’yi fark etmeyerek ön tarafa yöneldim…

Fark edilmeyecek bir çocuk mu, hayır değil, yakışıklıdır da benim kardeşim ama güneş vuruyordu o bölüme ve saçlarını neredeyse kazıtmış gibiydi.

O da beni görüp hareketlenince gülümseyerek masasına yöneldim…

Oturup hal hatır sormanın ardından Ali “Ben çok açım” deyince hemen kahvaltıyı söyledik.

Çünkü Ömer bey Ali’nin yolu uzun diye biraz daha şekerleme yaptığından gecikecekti.

Baktım çorba söyledi ilk olarak, ben istemedim önce ama çorba geldiğinde özendim ben de istedim…

Trakyalılar içermiş kahvaltıda çorba, e benim eşim de Edirneliydi ben de ondan alışmıştım…

Kelle çorbası güzeldi, az içtik başka şeyler yiyelim diye…

Allahın emri olan sahanda yumurta ve beyaz peynir, zeytin, domates, salatalık da geldi peşinden…

Mikrop, yazılarında anlatıp nasıl da imrendiriyordu insanı…

Yumurtaları yerken Ömer bey geldi, yanıma oturup benim iki yumurtamdan birine ortak oldu, acıkmış belli… “Senin yumurtanı yedim tekrar söyleyelim” dediğinde “Yok hocam zaten rejimdeyim yeter” dedim.

Bolca içilen çayla birlikte koyu bir muhabbet başladı yine. İkisinin muhabbetine bayılıyorum, laf aralarında birbirlerine takılmadan edemezler hiç, karşılıklı sevgileri öyle belirgin ki…

Bu arada Ali’nin telefonlar (iki tane) sürekli çalıyor, “Bak abla rahat var mı bana, bu en az çalan gün” dediğinde bu işler arasında nasıl vakit bulup yazı yazıyor diye düşündüm.

Beni balığa götürecek, hayatımda balık tutmadım ama öyle özendiriyor ki insanı, kendisinden Temmuz ayına randevu kopardım. Bir bilen olarak bu ayı önerdi, mecburen kabul ettim... Tuttuktan sonra da çingene mangalında pişirip yiyeceğiz...

Arada dinlediği müzikleri paylaşır benimle... Geçen gece bir şarkı gönderdi ki akıllara zarar... Elfida... Dinledim, dinledim hüzünlendim...

Ben bu çocuğu çok seviyorum, o aklıma geldiğinde hep düşünmüşümdür. İnsanların yaşamlarının kesişmesi, tesadüfler olmasaydı tekdüze sürer giderdi hayat.

Örneğin; bir tesadüf eseri Ali ile tanıştım, birkaç gün sonra Ömer beyi tanıştırdı bana… Yaşamımda onlar olmasaydı nasıl olurdu diye düşünmek dahi istemiyorum.

Ali ile çok sık görüş(e)mesem de Ömer beyin yaşamımdaki yerini düşündüğümde onsuz ne kadar yavan olurdum bunu biliyorum. Yaşamlarımız süresince de birbirimizde var olacağız bunu da biliyorum…

Silivrili (Ali Çorlulu ama olsun çoğu zamanı Silivri’de geçiyor) bu iki yakışıklı adamı çok seviyorum… Kahvaltı bahane sohbet şahaneydi, ikisine de teşekkür ediyorum…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..