Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '07

 
Kategori
Eğitim
 

Alkışlarla protesto edildim

Alkışlarla protesto edildim
 

Çok uzun süren bir kışı vardı Tunceli’nin. Dağlar kayalarla ve ormanlarla kaplıydı. Dere kıyılarında küçük tarlacıklar vardı ama ekim yapılmıyordu. Yem Fabrikası, Sümerbank, Süt Endüstrisi Kurumu kapatılmıştı. İnsanlar terörün de etkisiyle üretimden tamamen uzaklaşmışlardı. Çoğu yaşadığı köyü terk etmek zorunda kalmış daha güvenli bulduğu köylere, kasabalara, kentlerin varoşlarına sığıntı olmuşlardı. Terörün azgın günlerinde köy öğretmenleri bir günde köylerinden çekilmiş, öğrenciler kendi kaderlerine terk edilmişlerdi. Annesi-babası kendi isteğiyle çocuğunu bir Yibo’ya yerleştirebilmişse çocuk eğitimini sürdürebilmiş yoksa okul dışında kalmıştı. Okul dışında kalanların önemli bir kısmı 1998’deki rahatlamayla birlikte okullaştırılmış, bir çoğunun ilköğretim çağı yaşını aşmaları ve halen okula devam etmeleri sorunlara neden olmuştu. Günün milli eğitim bakanından bu durumdakilerin okulu tamamlayabilmeleri için uygun görüş almak zorunda kalmıştık.

İlde ekilebilir arazilerin yetersizliği, sanayileşmenin olmaması, ticari yaşamdaki cılızlık Tunceli’de eğitimin önemini daha bir artırıyordu. Bu çocukların tek kurtuluşu iyi bir eğitim almaları, meslek edinmeleriydi. O nedenle eğitimin kalitesinin yükseltilmesi ve eksikliklerimizin tespit edilerek, giderilmesi gerekiyordu.

Uzun bir aradan sonra ilk defa bir oturum düzenleyecek, "ortaöğretimdeki sorunlarımız ve çözüm önerilerimiz nelerdir? Bu hususta öğrenciler, öğretmenler, öğrenci velileri ve yöneticiler ne düşünmektedir? " konusunu tartışacaktık.

Bu amaçla Hürriyet İlköğretim Okulu Çok Amaçlı Salonu’nda toplandık. Oturumu bizzat ben yönetiyordum. Bir tarafa öğrenciler, bir tarafa öğrenci velileri, bir tarafa öğretmen ve okul yöneticileri oturdular.

Öncelikle öğrencilere söz verdim. Öğrenciler sorunlarından bahsettiler. Türkçeyi gayet güzel kullanıyorlar ve kendilerini çok rahat ifade ediyorlardı. Öğrencileri dinledikten sonra sözü öğretmenlere vermek istedim. Sendika yöneticisi bir öğretmen söz istedi:

"Biz görüşlerimizi sendika olarak ifade edeceğiz." dedi.

İlk kez böylesi bir etkinlik düzenlediğimiz için korkum amacın dışına çıkılarak, asıl amacın unutulması, oturum konusunun gerçek anlamda ele alınamamasıydı.

"Öğretmenim, ben sizleri buraya sendika yöneticileri olarak değil öğretmenler olarak çağırdım. Lütfen öğretmen olarak görüşlerinizi dile getirin." dedim.

"Hayır, biz sendika olarak görüşlerimizi açıklamakta ısrarlıyız."

"Öğretmen olarak görüşlerinizi açıklayacaksanız buyurun, yoksa konuşmanıza izin vermiyorum." diye ekledim.

Tunceli’de örgütlü tek sendika eğitim-sen idi. Her nedense eleştirmeyi ve engellemeyi alışkanlık haline getirmişlerdi. Benim kişisel anlayışım çağdaş toplumun örgütlü toplum olduğu yönündeydi. O nedenle sendikaları önemsiyordum. Ama nedense benim kafamdaki sendikacılıkla, mevcut sendikacıların yaklaşımları hiç örtüşmüyordu.

Sendikayı resmen tanıyacak olan makam ben olmamama rağmen sendika adına konuşmak istemelerinin anlamı ne idi? Neden bu kadar ısrar ediyorlardı? Bu gün de anlayabilmiş değilim açıkçası.

Israrlar yüzünden ortam gerildi. Velilerin arasında farklı noktalara yerleşmiş insanlar sanki oradaki tüm velileri temsil ediyormuş havasında sendikacı öğretmeni destekler tavır gösterdiler. Belli ki önceden o veliler hazırlanmış, belli noktalara yerleştirilmişlerdi.

Sendikacı öğretmen ve birkaç arkadaşı beni protesto ederek oturumu terk ettiler. Birkaç veli de peşlerine takıldı ama diğerleri oturumu izlemeyi sürdürdü. Daha sonra bir başka öğretmen söz istedi. Sanıyorum yenilmişlik duygusu içindeydi. O da sendika önderlerinden biriydi. Sanki tavrımız sendikaya gibiymiş gibi bir hava yarattı ve konuyu çarpıttı.

Oysa benim tek istediğim bu oturumun sonunda eğitimle ilgili sorunlarımız ve bu sorunların çözümü hususunda öğrenciler, öğretmenler, veliler ve yöneticilerin değerlendirmelerinden sonuç çıkarmak, uygulanabilir bir program ortaya koymaktı. Fikirleri birlikte üretirsek, uygulamamız kolaylaşır diye düşünüyordum.

Son konuşan öğretmenin ajitasyonu etkili oldu. Salonda bulunan sendikalı öğretmenler alkış tutarak salondan ayrıldılar. Yöneticiler ayrılıp ayrılmama hususunda kararsızlık içendeydiler. İçlerinden birisinin kalkmasını beklediler ama hiç kimse ilk kalkan olmayınca oturumu izlemek zorunda kaldılar. Öğrenciler ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Öğretmenleri gidince:

"Öğretmenlerimiz gitti, şimdi bizi kim dinleyecek? " dediler.

"Oturum devam edecek, sizleri sonuna kadar dinleyeceğim." dedim.

Samimiyetimi görünce öğrencilerden hiç ayrılan olmadı. Yöneticiler ve kalan velilerle oturumun ikinci bölümünü de tamamladık. Öğrenciler gerçekten sağduyu sahibiydiler. Söz verdiğinizde özgün fikirler üretebiliyorlardı. Keşke konuşmayıp onları konuşturabilsek, keşke onları adam yerine koysak ve sorumluluk verebilsek, herhalde kendileriyle daha bir barışık olurlar, sorunlar daha kolay halledilebilirdi.

Daha sonra o oturumda edindiğim izlenimler çok işime yaradı. Tunceli’nin üniversite sınavlarındaki başarısı istikrarlı şekilde artmaya başladı.

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..