Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Alkol - Seks tartışmaları ve Erich Fromm'a saygı

“ Hoşgörü”, “Sevgi” gibi kavramları şiar edindiğini öne sürerek, islam dini içinde bir yaşam felsefesi oluşturmaya çalışan ve bunda da çok başarılı olan “İslami Akım”, kendi içyapılarındaki ilişkileri bilemem ama kendi dışındakilere karşı, söylemlerinin aksine oldukça hoşgörüsüz ve sevgisiz. 

Bu yargıyı öne sürmemin çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerden siyasal alana ilişkin olanları, çoğu zaman yazılarımızda işliyoruz. Siyasal hoşgörüsüzlük ve sevgisizlik günlük siyaset izlendiğinde çok açık görülecektir. 

Benim asıl söz etmek istediğim konu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından gündeme getirilen “Alkol ve seks” konusu. 

Bu konuyu psikolojik açıdan değerlendirmek ve alkol alışkanlığı ile seks eyleminin bazı bilinçaltlarında nasıl yer ettiğini gözlemlemek gerekir. 

Son zamanlarda “Sol” içinde bile tartışma konusu haline getirilen “Alkol” ve her bireyin “Özel”i olması gereken “Seks” konularını Erich Fromm “Sevme Sanatı”* adlı eserinde, kitabın ana konusu olan “Sevgi” kavramının yanında, bu kavramı ilgilendirdiği boyutuyla incelemiştir. Kitabı okuyanların sabrına sığınarak, Erich Fromm’un bu konudaki görüşlerinden bahsetmek istiyorum. 

Erich Fromm, insanın büyük yalnızlığından ve bu yalnızlığından kurtulmak için kendi dışındaki dünyayla bütünleşme arzusundan söz eder. Şöyle ki; İnsan doğunca, ana karnında belirli olan bir durumdan, belirsiz, tanımsız ve açık bir duruma gelir. İnsan, kendinin, diğer insanların, geçmişin ve geleceğin farkında olan bir varlıktır. Kendi iradesi dışında doğmuştur, iradesine rağmen ölecektir. Doğal ve toplumsal güçlerin karşısındaki çaresizliğinin farkında olması, doğadan kopuk varoluşunu dayanılmaz bir hapishaneye çevirir. Ayrılık yaşantısı kaygı yaratır. Ayrı olmak demek insanca güçlerini kullanma kapasitesinden yoksun bir şekilde dışarıda kalmak, çaresizlik ve dünyayı aktif bir şekilde kavrayamamak demektir. 

İnsan, dışa yönelmediği, kendini şu veya bu şekilde dış dünyayla bütünleştiremediği takdirde delirme noktasına gelecektir. İnsanın en derin ihtiyacı, ayrılığın üstesinden gelme, yalnızlığından kurtulma ihtiyacıdır. Her çağın ve kültürün insanı, bu ihtiyaca çeşitli şekillerde karşılık vermiştir. Hayvanlara tapınma, insan kurban etme, askeri fetihler, lüks düşkünlüğü, çileci bir yaşam seçimi, işkoliklik, sanatsal yaratım, tanrı sevgisi, insan sevgisi bunlardan bazılarıdır. 

Yalnızlıktan kurtulma ve bütünleşme ihtiyacının bir yolu da her türden esirikçe* durumlarda yatmaktadır. Bu durum (esiriklik), bazen ilaçların yardımıyla, bazen ritmik seslerle yaratılan translarla, bazen tütün, alkol ve uyuşturucuyla, bazen “sürüye uyma” ve işkoliklikle, bazen seks(sevgisiz) ve orgazmla, bazen sanatçı veya zanaatkâr olsun yaratıcı etkinlikle sağlanabilir. 

Ancak bu tür esirikçe durumlar, bireyler arası bir birlik değildir. Esirikçe kaynaşmayla ulaşılan birlik geçicidir. Bunlar, varoluş sorununa sadece pratik çözümler getirir. Bu sorunun tam çözümü, bireyler arası birleşmeyle, başka bir insanla “sevgiyle” kaynaşma yoluyla çözülür. Bireyler arası kaynaşma arzusu, insandaki en güçlü özlemdir. Çünkü insan sevgisiz bir gün bile yaşayamaz.(Sevgi konusu Erich Fromm’un, “Sevme Sanatı” adlı eserinde bilimsel olarak incelenmiştir.) 

En küçük toplumsal kurum olan aileden başlayarak, en büyük kurum olan devlet yapılanmasına varıncaya kadar, bu kurumları varlıklarıyla oluşturan bireylerin, birbirlerine karşı, toplumsal sınıflarının belirleyiciliğini ayrı tutarak, temelde insanca, sevgiyle ve hoşgörüyle yaklaşmaları, birbirlerini sevmeleri ve yüceltmeleri gerekir. Dinsel, ırksal, siyasal ve cinsel olmak üzere yapay olarak ayrıştırılmış bireyler, bu yapay ayrılıkların farkına vararak birbirlerine önyargısız bir sevgi ve sınırsız bir hoşgörüyle yaklaşmalıdırlar. Aksi takdirde yaşanılan grupta veya toplulukta sevgi ve hoşgörüden söz edilemez. 

“Hoşgörü”, “Sevgi” kavramlarını dilinden düşürmeyen, dünya çapında büyük bir organizasyona sahip olan “İslami Akım”ın özellikle siyasetçileri ve aydınları, insanların yalnızlık ve ayrılık duygusundan kurtulmak için sarıldıkları esirikçe durumlardan bazıları olan alkol kullanımı ve sekse karşı bırakın hoşgörü ve sevgiyle yaklaşımı, alkolü ve alkol kullananları toplumsal yaşamdan dışlamayı, seksi de gizemli, ayıplanan ve konuşulamaz bir duruma getirmeyi kendilerine adeta siyasal bir görev edinmişlerdir. 

Bülent Arınç’ın, İzmir’de alkollü içeceklerin kullanımını düzenleyen yasayla ilgili olarak ''Hayat içkiden ibaret değil, hayat seksten ibaret değil. Bir kısım çağdaş düşünceye sahip olduğunu söyleyenler, sadece içki ve seksle olaya bakıyorlar. Evet, onlar da bir insan için çok büyük ihtiyaç, onlara da ihtiyacımız var, onlar da bir şekilde tatmin edilecek ama Türkiye bir hukuk devleti. Bu hukuk devleti içinde her şeyin ölçüsünün olması, özgürlüğün sınırsız olmadığı fikri gereklidir. Çağdaşlığı içki kadehlerinde aramak ve bulmak isteyenlere ithaf olunur.'' şeklinde yaptığı açıklamanın elle tutulur bir yanının olmadığı kanısındayım. Çünkü çağdaşlıkla alkolü ve seksi bağdaştırması, sanki alkol ve seksin insani birer durum olmadığı ve toplumdan izole edilmesi gerektiği anlayışını çağrıştırırken, bu alışkanlıkların aynı zamanda bir ihtiyaç olduğunu söylemesi ise, İzmir’de bulunan bir siyasetçinin, muhafazakâr bile olsa alkol hakkında denetimli bir tarzda konuşması gerektiğini çağrıştırıyor. 

Ayrıca çağdaşlıkla, alkolü bağdaştırmasının yanında, seksi de çağdaşlıkla bağdaştırması ve alkolle aynı kategoriye getirerek birlikte değerlendirmesi, O’nu bilinçaltını ele vermesi bakımından önemli. Demek ki, Arınç’a göre sekste, alkol gibi günahlarımızdan biri. Ya da O’na göre günah olmayan bir seks var da, çağdaş insanların yaptığı seks, O’nun anladığı seks grubuna girmiyor. 

Bu ülkede “Sol”un hiçbir zaman iktidar olamayışının nedenlerinden biri de, bilimsel olarak insan doğasına uygun olan ve Erich Fromm gibi psikoloji tarihinde çığır açmış bir bilim adamı tarafından açıklanmış insani durumlar olan “esirikçe” durumların, kendine muhafazakarım diyen akın tarafından, siyasete alet edilerek, insanların beyninin bulandırılması, ve sınıfsal eğilimlerinin ve tercihlerinin yerini, dinsel inanışların ve muhafazakar hurafelerin almasıdır. 

Hayatı ve geleceğimizi sinsi bir şekilde dinselleştirmeye çalışan, kendinden başkasını sevmeyen, kendinden başkasına hoşgörüyle bakmayan, kökü dışarıda bir akımla karşı karşıyayız. 

İnsanların en büyük ihtiyaçları olan bütünleşme arzularını karşılama yöntemleri kimseyi ilgilendirmemelidir. İnsanlar seçimlerinde özgür bırakılmalıdır. Hele bu özgürlükler, “kamu gücü”nü elinde bulunduran hükümetler tarafından hiçbir şekilde, keyfi ve kendi ideolojilerine uygun olarak sınırlandırılmamalıdır. Aksi, insan haklarına aykırı uygulamaların yaşandığı hukuksuz bir ortam yaratır. 

 

*Yararlanılan Kaynak: Erich Fromm, “Sevme Sanatı” 

*Esiriklik: Kendinden geçme hali. 

 

 
Toplam blog
: 223
: 700
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

Gaziantep' te öğretmen olarak görev yapmaktayım. Son olarak Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ..