Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Allahım bu ne güzel bir gün

Allahım bu ne güzel bir gün
 

Harikayaa.com


Uykumu almış olarak, güneşli bir güne merhaba demenin keyfi üzerimde. Kahvaltıdan sonra sahilde yürüyüşe çıktık eşimle. Kentin ortasında denizdeki, onlarca karabatak arasında birkaç ördek görmek ne mutluluk. Yönümüz, Güzelyalı köprüsüne doğru. Deniz mavi - yeşil, su berrak. Geçmişin ağır metal atıkları olmasa al havlunu, yüzmeye gel.

Sanırım, 12-13 yıl önceydi. Alsancak’ta Gazi İlkokulu arkasındaki trafiğe kapalı alanda çevreci bir örgüt gösteri yapmış, biz izleyicilerden, dağıttıkları minik kağıtlara, kentimiz ile ilgili dileklerimizi yazıp oradaki ağaçlara asmamızı istemişlerdi.

‘’Çocuklarımın Kordon’dan denize girmelerini istiyorum’’ yazıp, ağaca astım.

Ertesi günkü gazetelerde yayınlanan bir kaç dileğin arasında benim dileğim de vardı.

Az kaldı inanıyorum, bu dileğim gerçekleşecek.

Giderken fark etmemişim, yürüyüşten dönüşümüzde gördüm. Sokağımızdaki erik ağacı gelin kıza dönmüş. Dallarında cıvıl cıvıl serçeler.

Allahım bu ne güzel bir gün…

Eşim arkadaşlarının çağrısına dayanamayıp bu güzel havada denizde olmak isteyince, küçük kızımla, balık avlaması şartıyla onu azat ediyoruz. Geçen seferki gece avında, zıpkınla avladıkları lüferlerin, kalamarların, kefallerin tadı hala damağımızda.

Güneşli, sıcacık gün devam ediyor. Etobur kızım akşam yemeğine biftek istiyor. Keyfim yerinde, iki durak ötemizdeki kasaba gidiyorum. La komparsita çalıyor bir yerlerde. Giderek ezgiye yaklaşıyorum ve genç bir karı koca, neden bilmem öyle yakıştırdım işte, ortalarındaki pusette bir buçuk iki yaşlarında bir bebek var. Belki de o nedenle kafamda onları aile olarak kurgulayıverdim. Adam akordeon kadın tef çalıyor. Utanmasam vals adımlarıyla yerimde yaylana yaylana yürüyeceğim.

Allahım bu ne güzel bir gün…

Düğün marşı, gerilere götürüyor beni. Heyecandan, koşuşturmadan ilk dansın müziğini seçmek gibi bir lüksümüz olmadı. Kızlarımı, müstakbel eşleriyle beraber, bir dans okuluna gidip en azından bu klasik dansı öğrenmeleri için teşvik etmeyi çok isterim.

Biraz daha ileride, bu sefer küçük bir oğlan çocuğu akordeon çalıyor. Müzik acemi parmaklarda dahi güzel geliyor bana. Önündeki içi bozuk paralı karton kutu hoşuma gitmese de…

Kasap reyonundaki çocuktan biftek istiyorum.

-Izgara mı, tava mı?

-Kendi suyunda yağsız pişireceğim.

-O zaman bonfile vereyim.

-Hayır biftek istiyorum.

-Ekşiyen suratıyla dilimleri paketlemeye yelteniyor.

-Etleri pataklar mısınız lütfen?

-Kendi suyunda pişiricem dediniz ya.

Haydaaa!

Allahım, bu ne güzel bir gün...

Sinirleri alınmış çiğ köftelik et gibiyim.

Alış veriş bitiminde uzun zamandır görmediğim eski bir tanışa rastlıyorum. Abartılı bir tarzda geriye çekilmesinden atacağı okları görebiliyorum.

aaa ne kadar şişmanlamışsın.

Yıllarca zayıftım, artık sizin sınıfa dahil olmak istedim.

Hedefi vuramadı, ağzının içinde bir şeyler gevelemeye çalışırken hadi görüşürüz deyip yanından ayrılıyorum.

Aslında bu ilk kez başıma gelmiyor. Daha dün samimi bir arkadaşım, çok kilo aldığımı söylediğinde, bunu bir daha tekrarlamamasını, görüntüme alışmasını rica ettim.

Hastalığımın ilk ortaya çıktığı günlerde, topluca hastaneye ziyaretime gelen lise arkadaşlarımdan birinin ağzından, derin bir kederle:

Sizin, önce beni gömeceğinizi düşünürdüm hep lafları dökülüverince ortadaki buzdan havayı kırmak bana düşmüştü yine. Amacı incitmek değildi, üzüntüsünden saçmalamıştı.

Başka biri ise, sen bu hastalığı şimdi evdekilere de bulaştırırsın gibi bir cevher yumurtlamıştı.

İyi eğitimli bu kişiye bakmakla yetinmiştim.

Bir başka dangalak, insanın öleceğini bile bile yaşaması ne zor olmalı deyiverince, sen yukarıdakiyle kontrat mı yaptın? Sorum karşısında, yüzüme bön bön bakakalmıştı.

Allahım bu ne güzel bir gün.
Hava limonata gibi. Güneş pırıl pırıl, sıcacık.

Küçük oğlan çocuğu akordeon çalmaya çalışmaya devam ediyor.

İşportacılar tezgahtaki rengarenk bornozlara dolanmışlar avaz avaz bağırıyorlar. 10 lira, tanesi 10 lira. Bedava neredeyse. İpliği, dokuması, boyaması, dikişi, nakliyesi hepsi 10 lira. Çin, tekstilimizi de kötü vurdu. Dolar karşılığı kiralanan, cadde üzerindeki dükkanlar üçer beşer kapanıyor.

Bir dilek dilesem olacakmış, az önceki aile en sevdiğim şarkıyı çalıyor.

Hatırla sevgili, o mesut geceyi,

Çamların altında verdiğim buseyi.

Beni mecnun ettin, sen de olasın

Aşkımı inkar edersen allahtan bulasın.

Bu şarkıyı severim ama sadece severim. Anısı manısı yoktur. Kimseye çamların altında buse vermişliğim de yok, mecnun olmuşluğum da.

Adımlarımı yavaşlatıp, evimin sokağındaki gelin kızın ömre bedel güzelliğine doyasıya bakıyorum.

Etobur kızım, annecim etin yanına püre yapar mısın diyor. A yeter artık demeliyim, yoruldum. Son bir gayretle yaptığım püre gözlerini ışıldatıyor. Kuzumu mutlu görmek yorgunluğumu alıyor, İstanbul’daki kuzum da olsaydı desem de…

Allahım bu ne güzel bir gün…


Narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..