Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '08

 
Kategori
Mizah
 

Aman doktor canım cicim doktor, derdime bir çare...

Aman doktor canım cicim doktor, derdime bir çare...
 

Yaklaşmayın. Yakarım:)


Deve berber, pire tellal iken değil tabii ama bir zamanlar işte, bir zamanlar çok fena bir hastalığa yakalanmıştım. Ne miydi bu hastalığın adı? Bir bilsem…

Tek bildiğim; yedi gün yirmi dört saat bir hayale tutuklu kaldığımdı. Şöyle ki…

Sabah kalkarım karşımda o, gece yatarım karşımda o, aynaya bakarım karşımda o, sokağa çıkarım karşımda o. Dağa, bayıra, çayıra, o da olmadı yaylaya. Yok. Yok. Çaresi yok. Her an, her dakika karşımda o. Çıkmasam, evde kalsam da fark etmiyor. Sabahtan akşama bozuk plak gibi, döndür döndür aynı şarkıları dinle. Japon yapıştırıcısı mısın? be mübarek. Kim yapıştırdı seni bana.

Bilenler tanıyanlar, ne olmuş sana böyle? Hasta mısın derken, acıyan gözlerle bakıyorlardı suratıma.

Evet, hastayım ben. Hastayım. Yaklaşmayın bana. Size de bulaşır.

Neyin var hayrola.

Gidin işinize yaaa. Bulaşmayın dedim ya bana. Hastayım işte o kadar!

Beynimdeki uğultudan kurtulup, kendimden yorulup, zar zor uykuya dalacak gibi oluyordum. Pat bu seferde rüyamda. Eğilmiş bana bakıyor o kahrolası gözleriyle arsızca ve de gülümseyerek. Üstelik nefesi nefesime, dudağı dudağıma değmek üzere…

Haydaaa… Ne işin var çayda. Gel de uyu şimdi uyuyabilirsen ayda.

Gel zaman git zaman, ben deyim bir ömür, siz deyin üç beş yıl kadar sürdü bu hastalık.

Görenler, duyanlar, hatta duymayıp da birden bire karşısında bulanlar, önce şöyle bir solmuş benzime, sonra da her biri tek tek sayılan kaburgalarıma bakıp, varsa eğer en yakın yatıra, yoksa dualara sığınmışlardır eminim. "El ayak çekilince geceleri…"

Ben de dua etmiyor değildim hani kendime. Tanrım bana akıl ver, akıl yoksa fikir ver diye. Dilimde; eski bir Rumeli türküsü; “Aman doktor canım cicim doktor, derdime bir çare. Çaresiz dertlere düştüm, doktor bana bir çare” Leyla gibi dolanarak ortalıkta.

Gün geldi her hasta gibi ben de bu hastalıktan kurtuldum. Kurtuldum kurtulmasına da… Her hastalık gibi bu hatsallıkta… az biraz da olsa... eser bıraktı galiba bende. Eserliyim ben eserliyim.:) Gelmeyin üstüme...

Hastalıktan kurtulduktan sonra dünyaya yeniden gelmiş gibi oldum. O da neymiş? öyle. Şimdi şimdi anlıyorum insanların niye acıyan gözlerle baktıklarını bana . Ciddi diyorum; ciddi hastaymışım ben o zamanlar. Fakat biri kalksa da o günlerde sen hastasın deseydi bana çeker vururdum andım olsun. O kadar yani..:)

Onun için kimse bulaşmıyordu, bulaşamıyordu tabii:) O mu diyorlardı. O hasta. Boş verin. Bulaşmayın, ona:)

Hatta o zamanlar, nedir bu hastalığın adı, nasıl kurtulunur diye az araştırmamıştım tıp ilminde. Baktım bilim adamları bile kendi aralarında ihtilafa düşmüş, işin içinden çıkamıyorlar bir türlü, "binbir çeşit isim vermişler hastalığa," gidin ya dedim, hazır kalan aklımı da siz yemeyin. Bu neyidiğü belirsiz terimlerle. (Yesem ne olacaktı gerçi de.) O zaman kimin sözü geçerdi ki bana. Dünyayı yerle bir edebileceğimi düşünürdüm, kaburgası çıkmış ceset görünümlü halimle. Bir üfürükte. Körüm gözdüm yani. Tüm körüm gözlerin gördüğü gibi görüyor, öyle algılıyordum dünyayı.

Onu bırakın, biri Usame Bin Laden’in, ya da bazılarının dediği gibi “Amerika’nın kendi kendine komplo kurduğu ikiz kuleleri” yerle bir edebilir misin? deseydi; gözüm kapalı dalardım. Allahtan kimse dememiş. Yoksa üstüme kalacaktı ikiz kuleler:) Güvenlikmiş, bir tonmuş, dünya deviymiş, dünyanın en sıkı korunan kulesiymiş. Pehhh. Kimin umurunda.

NATO uçakları bile Irak sanıp saldırsaydı üstüme; ben yine... hepsini bir üfürükle... tarihe gömebileceğimi düşünürdüm. Allah’ın verdiği ilahi bir güç! Allah'ın takdir işte… Ne yaparsın? (Öyle bir hastalık!)

Şimdilerde güç bela bu hastalığı atlatmış gibi görünen biri olarak, diyorum ki; sakın bilmediğiniz hastalıklara tutulmayın. Sizin bilmediğiniz hastalığı tıp mı bilecek, tıp mı çözecek? kuzum.:) Bilim adamları bile kaçınıyor, imtina ediyor bu hastalığın tam adını koymaktan. Kim bilir? Akıl verirken akıl verilen pozisyona düşebiliriz korkusudur belki de bu..:)

Öyle ya; deliye akıl vermek kolay. Deliyle yaşamak zor!

Bilim adamları bunu bilmeyecek kadar zır deli mi? Tabii ki değil. Onların bile bu hastalığa yakalanmamak için bilime sığındığı söyleniyor. Başka bazı kaynaklar tarafından. Ben onların yalancısıyım vallah.:)

Demem o ki; Allah kimseyi bu hastalığın pençesine düşürmesin.

Çekene de zor, çektirene de.:)

Bu hastalığı atlatmış biri olarak diyorum ki...

Ohhh beee. Dünya varmış. Kuş gibi hafifledim. Allah tekrarından korusun:)

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..