Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Amsterdam'da 3 gün

Amsterdam'da 3 gün
 

Rijk Müzesi ile Van Gogh müzesi arasında kalan alan


Amsterdam gerçekten görülmesi değer, ama ziyaret süresinin kesinlikle kısa tutalması gereken güzel bir Avrupa şehri. 3 günlük Amsterdam turumuzda gerçekten herşeyi yapabilme ve görebilme fırsatımız oldu. Özellikle şehrin gelişmiş toplu taşıma sistemi ve düzgün şehirleşmesi geziniz esnasında size çok büyük kolaylık sağlamaktadır.

Pazartesi gece vardığımız Amsterdam Schiphol havalanından 3.60 € karşılığında 20 dakikalık şirin ve konforlu bir tren yolculuğundan sonra şehir merkezine ulaştık. “Central Station”(merkez istasyon) dan “Dam Square”(dam meydanı)’in hemen arkasında bulunan otelimize varmamız sadece 10 dakikamızı aldı. Gece 23.00 civarında girdiğimiz otelimiz merkezi bir konumda şirin kanal ve cadde manzaralı, ama bir o kadar da kücük olan odalarıyla gerçekten dikkatimizi çekti. O gece hemen kendimizi dışarıya attık ve ertesi gün için bi nevi keşif gezisine çıktık. Yağmurlu ama soğuk olmayan havada amsterdam sokaklarında yürümek gerçekten çok büyük zevkti ama birazcık ürpertici olduğunu söylemeliyim.45 dakikalık kısa bir turdan sonra uyumak üzere otelimize geldik.

Salı, sabah’ın ilk ışıkları ile attık kendimizi sokağa ve ilk iş olarak haritamızı aldık ve önceden gitmek istediğimiz yerleri işaretleyerek kendi güzergahımızı ortaya çıkarttık. Gün'e çiçek pazarından başlayacaktık. Hani Mazhar Alanson’un meşhur “Sana laleler aldım , çiçek pazarında” sözlü şarkısında adı geçen çiçek pazarı. Gerçekten görülmeye değer bir yerdi sokak boyunca çiçekçiler rengarenk lale ve diğer çeşit çiçekleri sergiliyor ve bunları değişik şekillere sokarak hediyelik eşya niyetine turistlere satıyorlardı. Ordan ailemiz ve dostlarımız için ünlü hollanda “takunyaları” içinde lale tohumları aldık. Onun dışında kendimiz içinde değişik bitki tohumları ve saksılar aldık.

İkinci durağımız Rijk museum’du, İçinde ünlü ressamların “masterpiece”lernin yer aldığı bu ihtişamlı kapılar arkadasında bulunan yer mutlaka görmeniz gereken yerlerden birisi olmalı. Fazla vaktimiz olmadığından

Ancak 45 dakika durabildiğimiz bu müze’de birbirinden güzel eserlere bakarken insanın kendinden geçmemesi nerdeyse imkansızdı. Salı günü için son durağımız kanal gezisiydi ve bunun için “Holland international” firmasının 1 saatlik turunu şeçmiştik taklaşık 10€ civarında ki bu tur gerçekten mükemmeldi.Birçok faklı kanal içinden geçerek kanallar hakkında bilgi veren bu güzel tur, hem tarihi hemde belli bir miktarda romantizmi aynı anda yaşatabiliyor müşterilerine. Gün sonunda güzel bir Arjantin et lokantasında 30-40€ arası akşam yemeğinden sonra ünlü “Red Light District”e doğru yol alıyoruz. Sokağın iki tarafını da kaplayan küçük vitrinlerin arkasında duran yarı çıplak kadınların arasında yürüyen yüzlerce turist arada bir barlara veya “coffe shop”(yasal uyuşturucunun satıldığı yerler)’lara girmeyi ihmal etmiyor. Bizde kendimizi güzel bir bar'a atıyoruz %90’ı yabancı olan bu barda bir kaç şey içtikten sonra tekrar sokakları dolaşmaya başlıyoruz. Bu sırada dikkatimizi birşey çekiyor kadınların bulunduğu vitrinlerde ki ışık kırmızı ise bayan mavi ise transeksüel olduğunu ögreniyoruz orda ki bir yerli'den. Bundan sonra hangi vitrinlere bakmamız gerektiğine daha da dikkat ediyoruz tabi ki. Dolu geçen bir Salı gününün ardından otelimize dinlenmeye gidiyoruz.

Çarşamba günü için planımız Amsterdam’ın 40 dakika uzağında olan “Volendam” şehrine gitmek vardı. Bunun için merkez istasyon’dan 8€ gidiş-dönüş bileti aldığımız 110 numaralı otobüse binip yola koyuluyoruz. Yol üstünde giderken tarlalar çiftikler ve birçok köyvari mekandan geçiyoruz. Bu sayede başka tip yaşam şartlarını görme fırsatımız da oluyor. Yolun ortasında bir peynir fabrikası dikkatimizi çekiyorve otobüsten inip ünlü Hollanda peynirlerinin muhteşem yapılışını izleme fırsatımız oluyor gerçekten inanılmaz bir tecrübe oluyor bu bizim için. Ayrıca orda yaşayan kasaba insanları da çok cana yakın insanlardı ve bizimle gerçekten çok ilgilendiler. Bir süre sonra bir kaç hediyelik peynir aldıktan sonra Volendam yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kasabaya vardığımızda ilkiş olarak marinaya doğru gittikten sonra sahil tarafında kısa bir tur atarakşehri tanıma fırsatı yakalıyoruz. Bir çok hediyelik eşyanın satıldığı mağzalaragirip çıkmaktan yorulan bizler daha fazla dayanamayıp kendimizi güzel birbalıkçı restoranına atıyoruz.

Yemek önce karides ve iki kadeh şarap ısmarlıyoruz kendimize harika karidesten sonra hiç birşeyin bizi tatminedemeyeceğini düşünürken “Fried Soles” adı verilen “Volendam”a has meşhur dilbalığıgeliyor ve balık sevmeyen ben hayatımda yediğim en güzel balığı tadmışoluyorum. Yemek ile birlikte gelen 3-4 çeşit(kişi başı) meze herkese o masadandoyup kalkacağı konusunda bir garantör olmuştur. Bu yemeğin bize maliyeti 2kişi 60€ ama gerçekten değdi. Gün sonunda kadar bir kaç mağza daha gezdiktensonra Amsterdam’a geri dönüyoruz. Gece tekrar bir kısa Red light Distrcitturundan sonra otelimize geri dönüyoruz.

Son günolan Perşembe gününde şehir merkezinde daha önce görmediğimiz Anne Frank House’un önünden geçiyoruz içine girme fırsatı bulamadığımız bu tarihi bina yahuditarihi ile ilgili olanlara daha çok hitap etmektedir. Van Gogh müzeside görülmesi gereken bir başka yerdir.

 
Toplam blog
: 42
: 2128
Kayıt tarihi
: 21.05.08
 
 

1982 Ankara doğumluyum. Üniversite eğitimimi yurtdışında tamamladıktan sonra bir süre yurtdışında..