Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Anayasa savaşları

Anayasa savaşları
 

Düşünce sistematiğiniz, hayat biçiminiz, inançlarınız karşınızdaki kişi veya kişilerle uyuşmuyorsa, fikriniz ve siyasi görüşünüz farklıysa, onların yaptığı hiç bir şeyi beğenmemeniz gerekir. Bu bir zorunluluk değildir ama öyledir. Ortaya konulan eser, ne kadar yararlı olursa olsun, onun çok kötü "bir şey" olduğuna dair bulduğunuz örnekleri tekrarlayıp durursunuz. Hatta elinizde hiç bir delil yokken bile, yapılmış ve yapılacak "en kötü şey" bundan daha berbat olamaz, diyebilirsiniz.

Çünkü, ürün, sizin muarızınızın eseridir. İçeriğiyle değil, aidiyeti yönüyle beğenilmemeyi baştan haketmiştir. Yeni anayasa taslağı üzerine yazılan ve konuşulanları okuyup dinlediğinizde, bu iddiamın doğru olduğunu göreceksiniz. Ben böyle desem de, yeni Anayasa'nın karşısında olanlarla, onlar gibi düşünenler bu fikrime katılmayacaklardır.

Taslakta, 1982 anayasasındaki, ilk üç maddenin değiştirilemiyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini ifade eden 4. madde bulunmuyor. Bu maddenin bulunmamasını hayret ve dehşet içinde yazıp yorumlayanlar, anayasalarımızın üstünden kaç kere tankların geçtiğini hiç hebasa katmıyorlar. Kuvvetin devreye girdiği yerde anayasa maddesine, "değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez" diye yazmanın bir anlam taşımadığının galiba kimse farkına varmıyor.

Değiştirilemez denilen "cumhuriyet" yönetiminin kaç defa cunta idaresine dönüştüğünü gördükleri halde, anayasaya böyle bir maddeyi ekleyen zevata ne demeli? Hadi onlardan geçtik, sanki bu güne kadar, anayasanın bir milim bile dışına çıkılmamış ta, her şey şimdi bozuluyormuş havası vermeye çalışanları nasıl ayıltmalı?

Din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24. madde 1982 anayasasındakinden hiç te farklı değil. Ama bu maddenin üzerinde oynandığı vehmiyle, kıyametler koparılıyor. Kendisine, "Peki ne olur bu madde değişirse" diye sorulduğunda Cindoruk;"Hemen değil ama cumhuriyet yıkılır." diyor. (1) Sanıyorum Cindoruk, bazı statik hesaplar yaptıktan sonra bu karara varmıştır. 24. maddenin demir ve çimentosundan çalındığı oranla, zemin etüt sonucunu karşılaştırdığında, cumhuriyetin bu çatıyı taşıyamıyacağını görmüştür ve bu nedenle bizi uyarmaktadır !

Halbuki cumhuriyet öncesi yönetimi bırakmamızın sebebi, "dinin değişmezliği" olarak gösterilmekteydi. Dini yasalarda değişmeyen, çağdaş dünya ile yarışmamıza mani olan 'nas'lar vardır; "muasır medeniyet seviyesini yakalamamız için bunlardan kurtulmamız gerekir" denmekteydi.

Cumhuriyetle birlikte, gerektiği zaman yasa, gerektiği zaman yasa değişikliği yapabileceğimiz bir meclisimiz olduğu için artık sevinçliydik. Her şey yolunda gideceğe benziyordu. Fakat demokratik talepler arttıkça ilericilerin yavaşladığını, sonra da tamamen durduklarını gördük. En sonunda ise değişimden, yenilikten ve çağdaşlaşmaktan yana olan "ilericilerle", değişmeye direnenlerin yani "gericilerin" yer değiştirdiğine şahit olduk...

Başka bir sıkıntı ve şikayet konusu da Zafer Üskül'ün, Kemalist ideolojinin anayasadan çıkarılması gerektiği yönündeki açıklaması oldu. Aşağıya 1982 anayasasının ilgili 174. maddesini, bununla alakalı bir değirlendirmeyi ve şapka kanununu alıyorum. Okuyun ve "şapka giyilmesi hakkındaki kanun"a bakarak, mezkur yasalara ne kadar uyup, ne kadar uymadığımızı tahmin edin.

1- 1982 ANAYASASININ İLGİLİ MADDESİ: " MADDE 174. – Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz :

1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2. 25 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
3. 30 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
6. 1 Teşrinisâni 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7. 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

8. 3 Kânunuevvel 1934 " (2)2- ŞAPKA KANUNU: "Kanun No. 671: Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun, 28 Teşrinisani (Kasım) 1341(1925):

Madde l - Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet men eder.
Madde 2 - İşbu kanun neşir tarihinden itibaren muteber (yürürlükte)dir.
Madde 3 - İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve icra Vekilleri Heyeti tarafından icra olunur." (3)

3- İNKİLAP KANUNLARINA NE KADAR UYDUĞUMUZA DAİR BİR YORUM: "Anayasa’nın 174.maddesinde sayılan ve koruma altına alınan bu kanunların “inkilapları” her vatandaş tarafından, hem de her gün ihlal edilmektedir.

İşte Örnekler;

- Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu, hemen ertesi yıl Harbiye'ye öğrenci veren askerî okulların Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması ile ihlal edilmiştir.

- 1961 ve 82 Anayasalarında üniversitelere özerklik tanınması da Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na aykırıdır. Zira bu kanunun ilk maddesi aynen şöyledir: "Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur."

- Şapka İktisâ'sı Hakkındaki Kanun ise: Türkiye'de lâfzı ve ruhu ile bu kadar muhalefet gören bir başka kanun yoktur.

- Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'a aykırılık ise markalardan kredi kartlarına, SMS operatörlerinden, TV isimlerine kadar her alanda “vak’ayi adiyeden” bir hal almış.

- “Efendi, bey, paşa gibi lakap ve unvanların” kullanılması ise başta TSK generalleri olmak üzere, Çankaya’nın “first ladies” hanımefendileri tarafından ihlâl ediliyor.

Bu durumda “Atatürk ilke ve inkılapları” sistemik, sürekli ve bilinçli olarak ülkedeki her vatandaş tarafından bir şekilde ihlal ediliyor.

AKP Milletvekili Prof. Zafer Üskül’ün "Kemalist ideoloji" nin Anayasa'dan çıkarılması gerektiği yönündeki açıklamasını, belki de bu kadar “metruk” olan kanunların gözden geçirilmesinin zamanı geldiği şeklinde anlamak gerekir.(4)"

Bu durum bizim için; sağcısından solcusuna, kemalistinden muhafazakarına, dinlisinden dinsizine, askerinden siviline kadar hiç bir yurttaşın, mesele üzerinde hiç kafa yormadığını, Atatürkçülüğün ise; sadece karşıtları sindirmek amacıyla kullanıldığını gösteren açık bir delildir. Atatürk bir sevgi öznesi olmaktan çıkarılmış, bir korku ve tehdit objesi haline getirilmiştir. Sade vatandaşımızdan bürokratımıza kadar, askerleri hariç tuttuğumuzda, kaçımız şapka giymektedir, kaçımız bey, paşa, efendi kelimelerini kullanmadan konuşabilmektedir, kaç tanemiz harf devrimine aykırı diye, isimlerinde W, X, Q, & vs. işaretleri bulunan bir yerden ve bir markadan kaçınmıştır. Kaçınmak bir yana, içinde bu harflerin bulunduğu isimler ve markalar prestij sayılmaktadır.

Yeni taslakta en çok baş ağrıtacak maddelerden biri ise, "Eğitim ve Öğretim Hakkı" nı düzenleyen 45. maddenin alternatif fıkralarıdır. Her ikisi de sadece laik olup, demokrat ve sosyal olamayan bazı zevatı çileden çıkaracak kadar cesur ve fütursuz anlamlar taşıyor:

"Alternatif 1 (6) Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz."

"Alternatif 2 (6) Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir."

Neredeyse 10 yıldan beri üniversitenin bahçesine bile sokulmayan örtülü yurttaşlar, şimdi bu fıkralara dayanarak öğrenim hakkı isteyeceklerdir. Benim, "ne var bunda?" demem bir şey değiştirmiyor. Bu kadar yıldır süren mücadeleye, "kutlu bir direniş, laik bir kazanım" havası verenler ve bu konuda kararlı olanlar, kolay pes etmeyeceklerdir. Anayasa'daki veya hayatın içindeki "şey"in, bir realite olması onları hiç ilgilendirmeyecektir. Onları, olayın kafalarındaki şablona uyup uymaması ilgilendirecektir.

Kısacası herekesin arzusuna uygun bir anayasa yapmak imkansızdır. Hatta herkesin hoşlanıp memnun kalabileceği herhangi bir şey... İnsanlar ne kadar tarafsız olurlarsa olsunlar, mutlaka tercihleri vardır. Tercihleri ise onların farklılığını gösterir. Bence yeni taslakta, daha önceki anayasalarda kaale alınmayan kesimlere, yalnızca bir nefeslik hareket alanı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu ise, onların nefes almalarından bile rahatsız olanların hoşuna gitmemiştir.

O zaman şöyle dememiz gerekiyor. Eğer bu anayasa; şu anda ona karşı olanların istemediği bir biçimde yürürlüğe girerse, iktidar olduklarında onlar da şimdikilerin beğenmediği bir anayasa yaparak yürürlüğe koysunlar ve ödeşsinler.

(1)-http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=136179&Categoryid=1
Yayın tarihİ:10.09.7007
(2)-http://www.tbmm.gov.tr/Anayasa.htm
(3)-http://www.ataturkiye.com/devrimleri/sapkakanunu.html
(4)-http://www.stratejikboyut.com/index.php?option=com_content&task=view&id=5301&Itemid=84
Not: yazının tam metni (4) ile gösterilen adresten okunabilir.
http://www9.gazetevatan.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..