Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '21

 
Kategori
Edebiyat
 

Anca Hatun

Anca Hatun

EN ÖNDEKİ OCAK AĞASININ TALİMATIYLA ÇOCUKLAR İKİŞERLİ SIRALAR HALİNDE KÖYÜN ÇIKIŞINA DOĞRU YÜRÜMEYE BAŞLAMIŞLARDI. YANLARINDA DA ASKERLER YÜRÜYORLARDI. ÇOCUKLARI KÖYÜN ÇIKIŞINA KADAR ANNELERİ AĞLAYARAK UĞURLAMIŞTI. AĞLAYARAK ANNELERİNE KOŞAN ÇOCUKLARI ASKERLER TEKRAR SIRAYA SOKMUŞTU. ASKERLER VE ÇOCUKLAR, UZUN BİR SÜRE YÜRÜDÜLER. KÖYÜN DIŞINDA KOCAMAN ÇADIRLAR VARDI, ORAYA DOĞRU YÜRÜDÜLER, YÜRÜDÜLER…

Anjelika anne ve babasının başına ıslak bezler koyuyordu. Başını kaldırdığında karşısında Yeniçerilerin Tercümanını gördü. Yerden kalktı.

Durumları çok ağırlaştı. Hekimbaşı geldi mi? Ne olur yardım edin. “

Tercüman başını salladı.

“Meraklanma, hekimbaşı geldi. Şimdi annen ile babana bakacak.”

Anjelika kenara çekildi. Hekimbaşı önce Victoria’yı muayene etti. Ardından da Sebastian’ı muayene etti.  Hekimbaşı tercümana döndü, bir şeyler söyledi. Anjelika;

“Ne dedi? Kötü bir şey var değil mi? Susma, haydi söyle.”

“Maalesef ikisi de kötü. Hekimbaşı akşama sabaha çıkmazlar dedi.”

Anjelika şaşkınlıkla bir hekim başına, bir tercümana baktı. Bağırmaya başladı.

Delirdiniz mi siz? Ne diyorsunuz? Hekim değil mi? İyileştirsin ailemi. Zaten bizi yerimizden yurdumuzdan ettiniz; sorumlu sizsiniz.” Tercüman;

Hekim başı Anjelika’nın yüzüne baktı. Tercüman’a bir şeyler söyledi.

Hekimbaşı seni de muayene etmek istiyor. Hastalık bulaşıcı, sana da geçmiş olabilirmiş. Bizim askerlerimiz de hasta, hatta içlerinden ölenler de oldu.”

“Ben muayene olmayacağım; benim bir şeyim yok. Sadece ailemi iyileştirsin, başka bir şey istemem.”

Tercüman Anjelika’nın söylediklerini Hekimbaşına aktardı. Hekimbaşı başını salladı. Hastalara ilaç verdi. Bir ilaçta Anjelika’ya uzattı. Tercümana bir şeyler söyledi. Tercüman;

“Sen de bu ilaçtan içecekmişsin. Hasta olmasan bile korunmak içinmiş. Hekim başı yine gelecekmiş.”

Anjelika başını salladı. Hekim ve tercüman yanından ayrıldı.

&

En öndeki Ocak Ağasının talimatıyla çocuklar ikişerli sıralar halinde köyün çıkışına doğru yürümeye başlamışlardı. Yanlarında da askerler yürüyorlardı. Çocukları köyün çıkışına kadar anneleri ağlayarak uğurlamıştı. Ağlayarak annelerine koşan çocukları askerler tekrar sıraya sokmuştu. Askerler ve çocuklar, uzun bir süre yürüdüler. Köyün dışında kocaman çadırlar vardı, oraya doğru yürüdüler, yürüdüler…

 

Dimitri Alex’e döndü.

“Alex, korkuyor musun? Bana söz ver, birbirimizden hiç ama hiç ayrılmayalım, olur mu?”

Alex başını salladı, arkadaşının elini tuttu.

“Evet, Dimitri, korkuyorum, hem de korkudan ölüyorum, ama artık geri dönemeyiz. Birbirimizden hiç ayrılmayacağız, sana söz veriyorum.

Dimitri, buralarda mı bizi eğitecekler? “

“Zannetmem, bizi burada tutmazlar. Ben konuşmalardan duydum. Edirne ya da İstanbul’a götüreceklermiş.”

İki arkadaş dikkatle etraflarına baktılar. Dimitri;

“Bilgi alabileceğimiz birileri olsa ne güzel olurdu, değil mi? Nereye gidiyoruz acaba?”

Çadırların yanına geldiler. Yeniçeri Mehmet;

Haydi, çocuklar, oturun bakalım, biraz dinlenin, yolumuz uzun.”

Dimitri gülümseyerek askere yanaştı.

“Biz burada mı kalacağız, yoksa başka yere mi gideceğiz, bize söyler misiniz?”

Yeniçeri Mehmet Dimitri’nin başını okşadı.

“Şimdi burada konaklayacağız, sabahleyin sürücülerle birlikte Edirne’ye gideceğiz, sizi orada yetiştirecekler. “ Alex;

“Sürücü mü? O nedir?”

“Sizleri yüzer kişilik gruplar halinde götürüyorlar ya, sizlere sürü, sizi gideceğiniz yere kadar götürecek görevlilere de Yeniçeri ocağında sürücü denir. Onlar sizin koruyucularınızdır. “

Asker ikisinin de başını okşadı, yanlarından uzaklaştı. Dimitri;

“Alex, sana bir şey diyeceğim. Biz bunların dediklerini yapar, öğrettiklerini de hızla öğrenirsek bize zarar vermezler. “

“Haklısın, sızlanan çocuklara çok kızıyorlar, onların istediği gibi davranırsak rahatımız yerinde olur. Bey gibi yaşarız o zaman.”

Alex ve Dimitri birbirlerine sarıldılar.

Mola bitmiş, askerler çocukları sıraya sokmaya başlamıştı. Dimitri;

“Haydi, şarkı söyleyelim vakit geçer.”

 Alex arkadaşına güldü.

Söyleyelim söylemesine de, bize kızmasınlar?”

“Neden kızacaklar ki? Kötü bir şey yapmıyoruz, sadece şarkı söyleyeceğiz.”

İki arkadaş el ele tutuşarak şarkı söylemeye başladılar.

&

Hekimbaşı ve tercüman gittikten sonra Anjelika hiç ara vermeden anne ve babası ile ilgilendi, onlara su verdi, başlarına ıslak bezler koydu, dualar okudu, ama nafile. Her ikisi de vakit geçtikçe kötüleşiyorlardı. Victoria birden gözlerini açtı, nefes almakta zorlanıyordu, kızına baktı. Anjelika hemen annesinin elini tuttu. Victoria zorlukla nefes aldı, kısık bir sesle kızına bir şeyler söyledi.

 

Kızım ben gidiyorum; ayaklarının üzerinde dur. Kimseye kendini ezdirme.”

Anjelika annesinin ellerini tuttu. Victoria gözlerini kapattı; başı yana düştü. Anjelika ağlamaya başladı.

Anneee, Anneeee, hayırrrr, beni bırakmaaaaa! “

Anjelika babasının kolunu tutarak onu sarsmaya başladı.

“Baba, aç gözünü baba, annem- annem artık yok, ne olur aç gözünü.”

Sebastian hiç hareket etmiyordu. Anjelika babasını şiddetle sarstı. Birden bağırmaya başladı.

“Hayırrr! Hayırrr! Beni bırakıp ikiniz birden gidemezsiniz; bu adil değil. Madem gidecektiniz beni de götürseydiniz yanınızda.”

Anjelika etrafına baktı. Küçük kız Bianca da az ileride ağlıyordu.

Anjelika yerinden kalktı, kızın yanına gitti.

“Sen burada ne yapıyorsun? Neden annenin yanında değilsin?”

Bianca eli ile gözlerini sildi. Anjelika’ya baktı.

“Annem…”

“Ne oldu annene?”

“Anneme sesleniyorum, kolundan tutuyorum, ama bana cevap vermiyor. Küsmemiştir değil mi? Bugün yaramazlık yapmadım ki. Hep yanında oturdum. Hasta, acaba ondan mı sesi çıkmıyor?”

Anjelika Bianca’ya sarıldı.

“Bebeğim, senin anneni de benim annemi de babamı da melekler yanına aldı. Onlar artık konuşamaz.”

Küçük Bianca şaşkınlıkla Anjelika’ya baktı.

&

 

Anjelika ve Bianca birbirlerine sarılarak gece boyunca ölülerinin yanında uyumuşlardı. Sabah gün ağarırken Anjelika gözlerini açtı, etrafına bakındı. Etraf sessizdi, sadece uzaklardan kuş sesleri geliyordu.

Anjelika kucağında uyuyan Bianca’yı yavaşça yere bıraktı. Yeniçerileri bulmaya gitti, onlara derdini anlatarak ölülerini gömmek için onlardan yardım istedi.

Yeniçeriler Anjelika’ya çok ama çok acımışlardı, hemen yardım ettiler. Sıra ile hem Anjelika’nın, hem de Bianca’nın ölülerini gömmüşlerdi.

Anjelika Yeniçerilerden son bir şey istedi. Dedi ki; ‘ailemin mezarında dua okumak isterim.’ Yeniçeriler de Anjelika’yı mezarların başında yalnız bıraktılar.

Küçük Anjelika birden o kadar büyümüş, o kadar büyümüştü ki neredeyse kocaman bir kadın olup küçük Bianca’nın küçük annesi olmuştu. Önlerinde uzun, ama çok uzun ve sonu bilinmeyen bir yol vardı.

 

Anjelika yan yana mezarlarının başında diz çöktü. Bianca da yanına diz çöktü. Anjelika cebinden küçük İncilini çıkardı. Dua okumaya başladı.

“Rama’da bir ses duyuldu. Ağlayış ve acı feryat sesleri! Çocukları için ağlayan Rahel avutulmak istemiyor. Çünkü onlar yok artık!”

Anjelika Bianca’nın başını okşadı.

Küçüğüm, haydi, bir dua da birlikte okuyalım. Melekler dualarımızı annelerimize götürsün.”

Bianca başını salladı.

"Göklerdeki Babamız adın kutsal kılınsın… Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme, bizi kötü olanlardan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek senindir! Âmin.” Bianca;

“Âmin.”

Anjelika ve Bianca yerlerinden kalktı, son kez ailelerinin mezarına baktı, el ele tutuşarak yürümeye başladılar.

&

 

Adelina ve Elenni konuşuyorlardı. Adelina;

Elenni çocuklarımızın hali nicedir, başlarına bir şey gelmiş mi, yaşarlar mı? Bir haber alabilseydik, günler oldu gözüme uyku girmez, kuzucuğumun kokusu hala burnumda tüter.”

Elenni derin bir nefes aldı.

“ Ahh sorma, ciğerim yanıyor, nasıl verdik çocuklarımızı? Hala aklım almıyor. El kadar çocuklar asker mi olurmuş?”

“Çoban olsalardı da gözümüzün önünde dursalardı, bir kuru ekmek yerlerdi, ama içimiz yanmazdı.”

Adelina göğsünden bir şey çıkardı. Elenni ‘ye uzattı.

Bak, Dimitri’min fanilası, son gün üzerindeydi. Hala göğsümde taşırım, çıkarır koklarım, ben onsuz ne yapacağım? O benim ilk göz ağrımdı.”

İki kadın ağlamaya başladı. Elennni;

Geçenlerde birileri haber getirdi, doğru mu değil mi bilmem, ama duyduğumdan beri gözüme uyku girmez. “

Adelina meraklanmıştı.

Ne haberi? Haydi, çabuk söyle kim getirdi bu haberi, doğru muymuş?”

“Osmanlı askerlerinin elinden kaçan çocuklar olmuş, içlerinde ormanda kaybolanlar varmış, askerler aramışlar, bulamamışlar. Çocuklar öldü mü, sağ mı bilen yok.”

Adelina elleri ile başına vurmaya başladı.

Vah zavallılar vahhh, belki de bizimkilerdi. Gitti çocuklarımız, daha bebe iken gittiler. Todori’yi asla affetmeyeceğim.”

İki kadın birbirlerine sarıldılar. Elenni;

“Yok, ben inanmam, onlar sağ, ben bir şey olsa yüreğimde hissederdim, sen de hissederdin.”

İki kadın da dua etmeye başladı.

&

 

Meriç kıyısına gelmişlerdi, bu artık yolun sonuydu. Ocak ağaları Devşirme memurlarını yanlarına almış, ellerindeki kâğıtlara bakıyorlardı. Acep niçin derseniz; Eee, ellerinde listeler var da onun için...

Listeye göre ayıracaklardı çocukları, bu hep böyle gelmiş böyle de gidecekti...

Ne mi yaptılar? Ne yapsınlar, çocukları aldılar, ellerine baktılar, bunlar etli mi, butlu mu, sağlığı yerinde mi, cengâver gibi mi? Yoksa seçerken aldanmışlar mı? Eee, kolay değil bunlar, Edirne’deki Acemi ocağına gideceklerdi. Orada eğitim alacaklardı. Alacaklar da şimdi bunların içlerinde daha iyi olanları var mı yok mu önce onu da ayıklayacaklardı. Niye biliyor musunuz? Onlar da saraya gidecekler de ondan.

Haa, bir de Müslüman ailelerin yanına gidecekler vardı. Bunlar da Müslüman ailelere teslim edilecekti.

 

Bütün çocuklar mola yerinde toplanmıştı. Dimitri;

“Alex ne dersin, bizi ayırırlar mı? Ayırırlarsa ne yaparız?”

Alex şaşkın Dimitri’ye baktı.

“Ayırırlar mı bizi? Ama biz birbirimize söz verdik.  Bizi seven Yeniçeri Mehmet var ya, ona soralım, ondan yardım isteyelim, belki ayırmazlar. “

Dimitri ve Alex’in bulunduğu yerin arka taraflarından sesler geldi. Yeniçeriler o tarafa doğru koştu. Dimitri;

“Ne oldu acaba?”

“Bilemem ki ne oldu? Bekleyelim bakalım.”

Yanlarından koşarak geçen Yeniçerilerden biri diğer Yeniçeriye seslendi.

Çabuk koş, dört beş tane çocuk kaçmış, biri de kendini nehre atmış.”

Dimitri ve Alex korkuyla birbirlerine baktılar. Alex;

“Nehre mi atmış? Kim acaba?”

Dimitri koşarak nehir kenarına gitti. Yeniçeriler arkasından bağırıyordu.

“Dur, nereye, dur.”

Dimitri çocuğun arkasından nehre atladı. Nehirdeki çocuğa doğru hızla yüzdü.

Kolundan yakalayarak kıyıya doğru çekiştirdi. Yeniçeri Mehmet de arkalarından atladı. İkisini de kıyafetlerinden yakaladı, kıyıya çıkardı. Yeniçeri Mehmet;

“Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Dimitri, sen sıradan çıkıp nasıl bunun arkasından atlarsın?”

“Kurtarmak için atladım efendim.”

Düşen çocuk korku ile titriyordu. Dimitri, Yeniçeri Mehmet’e baktı.

“Yanına gidebilir miyim efendim?  Sanırım bizim oralardan.”

Git haydi, yeterince kural çiğnedin zaten.”

Dimitri hemen çocuğun yanına giderek bağırmaya başladı.

“Neden atladın? Salak mısın sen? Seni öldürürler. Hem senin adın ne? “

“Benim ismim Vasili.”

Dimitri olduğu yerde kaldı, gözlerinden yaşlar geldi.

“Vasili mi? Aman Tanrım, kardeşim…”

&

 

İçlerinde Anjelika ve Bianca’nın olduğu Macar esir kafilesi zorlu ve hastalıklı geçen uzun yolculuklarından sonra Edirne yolundaki diğer kafileye katılmışlardı.

İki grup burada birleşerek İstanbul’a, Topkapı sarayına doğru yola çıkacaklardı.

Esirler ve ileride Yeniçeri olacak devşirmeler ile kocaman bir kafile olmuşlardı.

Her iki grupta ilerideki yaşamlarında başlarına ne geleceğini bilmeden bir bilinmeze yolculuk yapmaktaydı. Hepsi yorgun, tedirgin, kimi hastaydı. Buraya vasıl olana kadar çokta kayıp vermişlerdi. Ama elden ne gelir ki, bu zorlu yola devam etmek zorundaydılar. Yeniçeri olacak erkek çocuklar kendi korkularını yaşarken, kadın ve kız çocuklar Osmanlı haremine gidecekleri için daha bir korkak ve heyecanlı olmuşlar. Akşam saatinde kocaman kazanlarda çorbalar kaynamaktaydı. Acıkanlar çoktu, herkes mis gibi burunlarına gelen kokuyu içlerine çekiyordu.

Yeniçeriler ise kafileyi düzene sokmaya çalışıyorlardı.

 

Nazan Şara Şatana’nın yayınlanmak üzere olan kitaplarından ANCA HATUN

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....