Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Şu Edebiyat eğitimi 4 : Edebiyatımız dışarıya kapalıdır

Şu Edebiyat eğitimi 4 : Edebiyatımız dışarıya kapalıdır
 

Kapalı bir edebiyata sahibiz. Dünya edebiyatına; ne Doğu’ya, ne de Batı’ya metelik verdiğimiz yok. Fakat bereket versin, Atatürk sayesinde biraz dünyaya açıldık da, evimize artık çeşitli kitaplar girebiliyor; televizyonlarda ara sıra da olsa değerli eserlerin filmlerin izliyebiliyoruz. Yoksa iş okullardaki resim Edebiyat programlarına kalsa, hala Cervantes’in Don Kişot’u Değirmenlerle Savaşını bitirememişti.

Gençlerimiz, insanlarımız okulda ne yazık ki dünya edebiyatıyla sanatıyla tanışamıyorlar. Ne yaparlarsa, kendi el yordamlarıyla yapıyorlar. Bereket versin birkaç tane de olsa, Türkiye’de hala gerçek Edebiyat dergileri çıkıyor; ve Dünya edebiyatından; şaheserlerden; yenilerden filan söz ediyorlar. Ama Edebiyat Öğretmenlerinin kaçta kaçı 60 yıldır çıkan bir “Varlık Dergisi”nden haberdardır ve abonedir..? Zor dostum zor.

Eğitimimizde geçerli olan en önemli dert ne yazık ki Edebiyat öğretimimizde de geçerlidir. Edebiyat derslerinde de “Tek Kitap” anlayışı vardır. Yılın başında Milli eğitimin tavsiye ettiği, öğretmenin söylediği bir tek Edebiyat kitabı alınır ve öğrencilerin o tek kitapla edebiyat öğrendikleri sanılır. Geç dostum geç…

Bir zamanlar, “Tek  Edebiyat Kitabı” olarak, Nihat Sami Banarlı’nın Liseler için yazdığı ders kitapları  vardı ve o kitaplar, hiç değişmeden, demirbaş olarak 40 yıl aynı şekilde babadan oğula nakledilerek aynı şekilde okutuldu.

Ondan sonra, okulun ikinci haftasında Divan Edebiyatı başlar… Ondan sonra da, bir türlü “Failatun.. failatun, fa’lun” davası bitmez. Çocuklar, yazarların hayatlarını ezberler, şiir ezberler, ezberler oğlu ezberlerler ama, sınavlar gelince yine de sıfırcı hocalar elinde ne yapacağını şaşırırlar. Edebiyat dersinin, insan duygularına hitap etmesi, insanı insan yapması, insanı yüceltmesi … işlevleri tersine döner… Çocuklar, Edebiyat dersinden nasıl kaçacaklarını bilemezler…

Değerli Edebiyat öğretmeni, Halil Çığırgan, bu yüzden bu şekildeki Edebiyat Öğretimine itiraz ediyor ve:

“Doğru okumayı, hızlı anlamayı, etkili konuşmayı, okuma sevgisini, güzel yazı yazmayı, özetleme ve yazma becerisini KAZANDIRAMADIK.” diyor.(1)

Öyleyse ne için çabalayıp duruyoruz. Edebiyat biraz da insanı duygulandırmak, eskilerin deyimiyle “bedii hislerini” terbiye etmek için değil midir?

Sınava girecek çocuk: Falan şiirin vezni neydi; falan yazar hangi tarihte doğmuştu; falanca kitabın yazarı kimdi…? Gibi soruların peşinde, perişan ola ola.. Edebiyatı da, Türkçe’yi de unutuyor. Nerde kaldı  Dünya Edebiyatına vakıf olacak… Dünya edebiyatı okullarda tu kaka… William Shakespeare’miş ; Balzac’mış, Dostoyevesky’miş… Kim anlar, kim bilir hain kurdun yazdıklarını… Onları hep Emperyalistler yazmış, dünya devletlerini ve milletlerini uyutmak için… Acaba öyle mi?

Hani diyorduk, “Okullarda öğretilmek istenen asıl şey KÜLTÜR’dür.. Nol’di..?” Peki, kültürü, dünya kültürünü, batı kültürünü Din Dersleriyle mi vereceksiniz, yoksa Matematikle mi? Çocuklar zaten bu şekilde okutulan matematikten yeteri kadar nefret ediyorlar… Bir de Matematiğe çevrilmiş Edebiyat okutursanız, çocuklar, gençler bu dersi nasıl severler.

Bilmem fi tarihinden kalmış, Arapça-Farsça-Osmanlıca terimlerle yüklü, hiçbir şey anlaşılmayan bir metini çocuğun gözüne daya… Gözünü korkut. Ondan sonra “Ben sana her şeyi açıklayacağım,” de ve çocuğu rahatlat… Böyle mi olacak Edebiyat dersi… yani bir çeşit, tercüme dersi halinde… Bunu her öğretmen yapabilir… Çocuğu bu şekilde her öğretmen korkutabilir?

Ama Edebiyat dersini kim sevdirebilir? Dünya Edebiyatını Milton’ı, Edgar Allen Poe’yu, Cervantes’i… gerçek dünya edebiyatını  kim sevdirebilir?

Çocukları kitap okumaya kim alıştırabilir?
Kim şairlerin yüce varlıklar olduklarının bilincine vardırabilir?
Kim kültürün aslında o edebiyat kitaplarında olduğunu öğretebilir?

Böyle öğretmenler gerekli. Nereden bulacağız, çocuğu korkutmayan; Edebiyat dersini Cebir’e çevirmeyen, sevdiren…

Çocukları Edebiyat derslerine sokacağımıza ,” Ölü Ozanlar Derneği” filmini, birkaç kez seyrettirsek, daha anlamlı olmaz mı?

Veya, Sidney Poitier ‘in “Sevgili Öğretmenim” filmini göstersek üç beş kere, her şeyden önce öğretmenliğin ne olduğunu öğretsek… En iyisi size bir şiir söyleyerek bitireyim yazımı:

66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
    
William SHAKESPEARE (Çeviri : Can YÜCEL)

Böyle güzel şiirler öğretmek gerek çocuklara. Ne o, failatun, failatun, failun… Onları , Fakültede Yüksek Lisans Öğrencileri öğrensin… Lise öğrencilerine, adam gibi şeyler öğretin… Edebiyatı sevsinler, dünyayı sevsinler, insanları sevsinler… Yoksa Edebiyat neye yarar ki; eğer sevgi aşılamayacaksa, dünyayı, kitapları ve insanları sevdirmeyecekse. Boşversenize.. Çıt çıkarmadığınız sınıflarınızda hep siz konuşun, çocuklar dinlesinler öyle mi? Siz buna eğitim mi diyorsunuz. Buna “Başeğme ..” denir… Siz sadece, “Biat”ı öğretiyorsunuz. Dünyayı sorgulamayı değil.

…………………………

http://bhaber.net/haber/7387-turkce-ve-edebiyat-ogretimi-ile-ilgili-sorunlar-ve.html

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..