Ankyra

Tarihi kimilerine göre MÖ. 3000 kimilerine göre ise MÖ. 2000 yıllarına kadar uzanan Anadolu' nun tarihi kentlerinden biri, meşhur Hititlerin küçük şehirlerinden , daha sonraki dönemlerde başka uygarlıklara da arkeologların tabiriyle beşiklik yapmış Orta Anadolunun güzide yerleşim yerlerinden biri Ankara.

Bizim cumhuriyetimizle birlikte ikince kez başkent olan Ankara daha önce, MÖ.3.yy'da , bir Kelt ırkı (Savaşçı ve avcı olarak bilinen ve kökeni Orta Avrupa olan bi topluluk) olan Galatlar döneminde de başkentlik yapmış.Roma İmparatorluğu döneminde şehrin ismi başlıkta da belirttiğim gibi Ankyra imiş, bizim Türkler Anadoluya geldikten sonra ilk başlarda Engürü demiş sonra Angürü ve daha sonrada Angara olmuş başkentimizin ismi.Lise tarih kitaplarından, Yıldırım'ın, Timurlenk ile 1402'de savaş yaptığı yer olarak biliriz Ankara'yı ve hatırlayınca üzülürüz normal olarak kaybettiğimiz bir savaş olduğundan,

Kurtuluş Savaşı'na gelindiğinde , savaşın gidişatı açısından büyük rol üstlendi Ankara, savaşın coğrafyası ve şehrin bu coğrafyada ki stratejik yeri öne çıkardı Ankara'yı diğer yerlere göre.Savaş sonunda da, alınan o büyük zafer sonrasında Ankara'da ödülünü aldı tabiki Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi'nden ve 13 Ekim 1923 günü başkent ilan edildi Ankara.

Benim söyleyeceklerim bundan sonra başlıyor işte, bu seneyle beraber nerdeyse 15 yıldır Ankara'dayım .Bazen hüzünle bazen heyecanla bazen sinirli bir şekilde gezdim bu şehrin caddelerini sokaklarını;ama ilginç bir şekilde farkettim ki , Ankara'nın sokaklarında gezerken, hiç huzurlu ve mutlu değildim, yani yaşadığım şehri, yaşadığı şehirden gurur duyan , yaşamaktan zevk alan birisi gibi gezemedim hiç.Neden acaba diye sorduğumda kendi kendime , Ulus'da, Kızılay'da hazır olda bekler gibi sıraya dizilmiş köşeli ve hantal binalar , bu binalar kadar köşeli ve soğuk olan memur yüzlü insanlar geldi aklıma.Evet, çocukken pek rahatsız etmiyordu bu ayrıntılar beni;ama eleştirmeye , etrafımı sorgulamaya başladığımdan beri gözüme batmaya başladı içinde yaşadığım şehrin mimarisinden insanına kadar herşeyi, her eksiği.

İnsan karşılaştığı herşeyi , gördüğü başka güzelliklerle kıyaslıyor normal olarak.Bende kendi başkentime bakarken , daha güzel olarak gördüğüm Avrupa başkentleriyle kıyaslıyorum onu.Belki bu yazıyı okuyanlara ilginç gelebilir kutu gibi binalardan şikayetçi olan biri;fakat bence bu şehrin insanlarıda bu yapılaşmadan etkileniyor, bu şehrin insanları da binaları gibi dört köşe düşünerek yaşıyorlar hayatı.İlkokuldayken, öğretmen bizden kutulardan oluşan küçük şehirler yapmamızı isterdi, bizde üzerine elişi kağıdı geçirdiğimiz ilaç kutularıyla , mukavva kağıdı üzerine binalar yapardık küçük küçük , şimdi düşünüyorum da bizim yaptığımız o kağıt şehirler , içinde yaşadığımız şehirden daha renkli , daha güzel ve daha da estetik miydi diye?

Estetik, Ankara resminin en büyük eksiği, bi şehrin sanatsal ve estetik binalara sahip olması için illaki Rönesans döneminden kalmış olması gerekmez, Budapeşte ve Prag bu tip şehirlere verilebilecek güzel örnekler , mevcut tarihi binaların yanına , onların güzelliğini bozmadan benzer binalar yaparak şehrin güzelliğini korudu bu şehrin yetkilileri ve gelecek kuşaklarada övünülecek başkentler bırakmasını bildiler.

Ankara , kesinlikle geç kalmış değil, özellikle bakanlıklar bölgesindeki o hantal ve kirli yapılaşma çok rahat bir şekilde tasfiye edilebilir ve o bakanlıklar için özellikle de Eskişehir yolunda Türk halkının gururla seyredebileceği , yabancıların gıpta ile bakacağı binalar inşa edilebilir.

Bir şehrin yapılaşması , farkında olmasalarda insanların ruh halini doğrudan etkiler.İnsanlar da , farkında olmasa da toplumun yapısını doğrudan etkiler.

Göze daha fazla hitap eden binalarıyla, duygu dünyası geniş insanlarıyla, içinde yaşamaktan gurur duyacağımız bir Ankara dileğiyle...