Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Arkana bak ve dünü hatırla

Arkana bak ve dünü hatırla
 

Öcü


Hz. Ali omzundaki çubuğun iki tarafına asılı kırbalarla kuyudan su taşıyor. Belki evine, belki hurma bahçesine...

Hava sıcak, mesafe uzun, görev yorucu. Bir süre sonra bitkin düşüyor ve bir hurma ağacının gölgesine çöküyor. Hayatın katlanılması güç taraflarının insanda bıraktığı bıkkınlıkla kendini salıyor. Gözlerini, sıcaktan buharlaşıyormuş gibi görünen tepelere doğru çevirerek, "Keşke bu dünyaya hiç gelmemiş olsaydım!" diyor...

Çünkü yaşadığı çileli hayattan arta kalan tek şey bitkinlik ve yorgunluktur. Çekilen bunca zahmetin ardında bir yarın umudu yoktur. Her daim süren bu uğraş, gelecek için bir karnı tokluk, bir sırtı peklik getirmeyecektir. Yaşamın insana bakan en yalın ve en acımasız yanı işte burasıdır. Eğer böyle bir durumda iseniz, tek derdiniz ve tek hedefiniz, bu kısır döngüyü kırmak olacaktır.

Çaresizlikleri yaşamayanlar, geldikleri yeri unutanlar, kökleriyle bağlantılarını koparmış olanlar bunu anlayamazlar. Çünkü onlar, eve gelirken bir şeyler almayı düşündüklerinde, ceplerinin boş olduğunu farkedip dükkanın kapısından geri dönmemişlerdir. Çünkü onlar, yokluk ve çaresizlik bataklığında boğulmamışlardır. Ya da o günleri çarçabuk unutuvermişlerdir. Bu sebeple, gıda ve kömür dağıtımına, başörtüsüne, pardon türbana hep karşı olagelmişlerdir.

İnsanların çoğunluğu geçim kaygısı yaşarken, bir kısmının sadece laiklik kaygısı çekmesinin sebebi işte budur. Çevrenize dikkatle bakarsanız, her gün hastane ve doktor kovalayan insanlar görürsünüz. Aslında onların rahatsızlığı bedenlerinde değil, zihinlerindedir. Onlar için doktora gitmek bir tatmin yoludur. Can sıkıntılarını, streslerini bu yolla atarlar.

Bunu yaparken devletin sağlık bütçesine, gerçek hastaların haklarına verdikleri zararı, hiç umursamazlar. Hep doğru ve haklı oldukları inancındadırlar. Vicdanlarının kapısını açacak ve yaptıklarını sorgulayacak bir zihin formatına sahip değildirler. Onlar istediklerini alıp tatmin olduklarında, gerisinin hiç önemi yoktur. Bütçe bitebilir, isterse devlet te batabilir. Durumlarını bildikleri halde doktorların, bunlara gösterdiği müsmahaya şaşıyorum. Halbuki böylelerinin, terapiye yönlendirilmeleri gerekir sanıyorum.

İşte bu durum nasıl bir vakıa ise, bu ülkede sadece kendini var sayan ve kendinden başkasına hak vermeyi uygun görmeyen insanların olduğu da bir gerçektir. Kaç gündür Anayasanın 10. ve 42. maddeleri üzerindeki değişiklik tartışmalarını izliyorum.

Kimisi bu değişikliğinin ertelenmesini istiyor. Bunlara "ne kadar süreyle ertelenmeli" diye sorsanız, verecekleri cevap kesinlikle, "ebediyyen" olacaktır. Kimisi bunun zamansız olduğunu söylüyor. Onlara da, "uygun zaman, ne zaman" deseniz, gönüllerinden geçenin, "hiç bir zaman" olduğunu hayretle göreceksiniz.

Başka bir kısım insanlar da meseleye, daha farklı bir yöntemle müdahil oluyorlar. Bu işi yaparken ortamı germemeli diyorlar. Ama nedense, "şöyle yaparsanız, bu iş sükunetle çözülür, iki taraf ta memnun olur" diyemiyorlar. Aslında bunların istediği de huzur getirici bir çözüm değildir. Örtü meselesinin üstünü sonsuza kadar örtmektir. Kısacası uzun uzun konuşarak farklı şeyler söyleyecekmiş gibi yapan bazı insanların en sonunda lafı, var olan yasağın devamına bağlamaları artık bıkkınlık verir hale gelmiştir.

Kadınlarının yarısından fazlasının başörtüsü taktığı bir ülkede, üniversiteye türbanla girmeyi savunmak neredeyse suç olmuştur. Hem İran'daki rejimi eleştirip, hem de Türkiye'nin tersinden İran olmasına çalışmak, nasıl bir akıl yürütme sonucudur anlamıyorum.

Ortaya atılan hiç bir argümanın iler tutar tarafı yoktur. Öğrenci; avukatlık, doktorluk stajı görürken örtülü olursa ne olacakmış? Sanki örtülü olmak başlıbaşına bir hastalıktır. Sanki türban ruhsal ve bedensel rahatsızlıkların somut bir yansımasıdır. Bunlar öylesine bir heyecanla anlatılıyor ki duyan türbanın, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi mikrobunun kaynağı sanacak. Halbuki hijyen gereken yerlerde, bilhassa sağlık sektöründe saçların kapatılması istenir. Saçları kapatan örtü, kep sağlık kurumları için idealdir. Bir de böyle baksanız kötü mü olur?

Kabülününün 71. yılında laikliğin hala, bir yönetim biçimi değil de, dinin alternatifi ve başörtüsü yasağı gibi algılatılmaya çalışılması fikri sığlığımızın açık bir göstergesidir. Esasen laiklik, devletin dinlere karşı nötr oluşunun bir ifadesidir. Başlarını örten genç kızların üzerine çullanmanın vasıtası değildir. Onların hayallerini kamusal alana kurban etmenin yolu da değildir. Güç sahiplerinin arzularına uymayanları, kendi yaşam alanlarında infaz etmelerinin izin belgesi ise hiç değildir. Bu konunun ısrarcıları bunu ne zaman öğrenecekler bilemiyorum.

Anladığım kadarıyla A. Mahkemesi, türbanı laiklik karşıtlığı olarak nitelemiş ve konuyu, Anayasa'nın değiştirilemez 2. maddesiyle açıklamıştır. Bu dünyada, laiklik kavramıyla giyim tercihi arasında bağ kurup, türban takmayı, "sistemi yıkmaya teşebbüs" olarak yorumlayabilecek ikinci bir mahkeme henüz kurulmamıştır.

Bundan sonra sizin, "başörtüsü yasağı ile ilgili bir kanun yok, kanunsuz suç olmaz" diye yırtınmanızın da bir anlamı kalmamıştır. Artık sizi kim dinler? Mahkeme kararı kanun olmuştur ve karşınıza dikilmiştir. Siz de kuzu kuzu uyacaksınızdır. Uymak zorundasınızdır. Çünkü burada geçerli olan hak değil, kudrettir. Yani hakkınız gücünüz kadardır.

Laiklik, kadınların türbanıyla uğraşacak kadar zavallı ve düşük profilli bir kavram değildir. Düşük profilli ve zavallı olanlar, onu kendi heveslerine alet etmeye kalkanlardır. Evet aynen böyledir. Bu ülkenin aydını, başörtüsü düşmanlığı yüzünden bir çok kavram gibi laikliği de yiyip bitirmiştir.

Daha önce de yazdım. Okuyanların kulağına küpe olsun diye bir daha yazıyorum. Anayasanın 2. maddesi sadece laik devletten bahsetmiyor. Demokratik, sosyal ve hukuk devletine de vurgu yapıyor. Başortüsünü buradaki laikliğe dolayıp işlerini sağlama bağlayan zat-ı muhterem acaba bu, "demokratiklik, sosyallik ve hukuk" ne ola ki diye hiç düşünmemiş midir?

Zannetmiyorum. Düşünseler ne olacaktı ki... Nasıl olsa bu ülkede hukuk dahil her şeyin pestilini çıkarmak, hiç bir zaman, sorumluluk doğuran bir eylem sayılmamıştır.

Resim: www.frmtr.com/fotografcilik/1040570-yilin-en-...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..