Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Artiz Mektebi

Bana bir haller oldu!

Yıllar öncesinde kendi sıkıntılarımı çözmek yerine dizilerdeki karakterlerin yerine kendimi koyduğumu fark ettiğimden yana televizyon izlememekteydim!

Yani, “günü kurtarmak” diye tabir edilen ve televizyonun bu uyumaya teşvik edişini algıladığımdan bu yana…

Yıllar geçti üstünden…

O yıllar içinde müzik dinledim, kitap okudum; en önemlisi de kendi içimi dinleyip, kendi içimi okumaya çalıştım!

Mesela, “En çok ne sizi mutlu eder?” sorusuna vereceğim otomatik cevaplar yerine, ki cevaplar farkına bile varmadığımız etkileşimlerden kaynaklanıyor, “Hakkaten yaw, hani tatil, para, aşk gibi şeyler ilk etapta ağızdan çıksa da, “Cidden yaw, “En çok ne seni mutlu eder?” yanıtını aramaya başladım!

Aha da, en basit gibi gözüken bu soruda çuvalladım!

Ulaşamadığımız çok şey istediklerimiz gibi gözükse de, aslında “Gerçekten” istediklerimiz mi?

Yoksa, toplumda pek artı değer gören şeylerin bizde yarattığı etkileşim mi?

Hani, “Tatil” denince akla deniz-kum-güneş gelmesi halleri mi?

******

Kendi karmaşama sizleri de sürüklemek istemem, sürüklenmeyin de zaten, de… Az biraz düşünüp de, kafa yormaktan da kimseye zarar gelmez!

******

Ne yalan, geçen sene, pek sıkıldığım bir anda, rastgelen iki diziye müdavim oldum, yalnızca seyirci olarak dizi izlemek de keyifliymiş…

Reklamlarla falan uğraşmamak yerine, elbette, bilgisayarımın geniş ekranından yararlanarak, tonla para ödediğimiz, oğlum sayesinde, kotasız internetten faydalanarak!

******

Çok sıkıldığım bir akşam saatiydi, laf olsun, torba dolsun tarzında hediye gelen yeni televizyonun, aylar sonra, kumandasına dokunasım tuttu!

Bas bir kanala, Trt, geç… Bas, bilmem ne…

Pek cazip bir program buldum kendime!

“Artiz Mektebi”…

Süper!

Gencecik yetenekler acayip bir performans sergilemekteler!

Yani… Keyif denilen bu olsa gerek!

Hiç kimse için “Bunun ne işi var burada?” diyemiyorsun, kimse ağlamıyor, sunucu öyle iyi işini yapıyor!

Sonrası ne olur, bilemem, lakin şu hali ile İzmir’in cehennem sıcaklarında, dayanılmaz reklam aralarına rağmen, beni televizyon karşısına mıhladılar ya!...

Gerçi, fazla da ajitasyon gibi olmasın!

Salonda klima var, bakmayın pek sevmiyorum! Bademciklerim alındı alınalı “Faranjit” gibi bir illet ile yaşamaya alışmıştım ki… O da nesi! Ne kadar kendimi korumaya kalkarsam, o denli olumsuz etkileniyordum!

“Amannn… Ne olursa olur!” dediğimde rüzgar ve klima sandığımdan az etkiliyordu!

Lakin, klima yine de olumsuz etkiliyor, haberiniz ola!

Ne hepten yok saymak, ne de yekten var olduğuna şükretmek yerine, bedeninizin sesine göre ayarlama yapmakta yarar var!

Şey… Korktuğu da insanın başına geliyor!

Farkında olmadan çağırıyoruz…

Neyse… Bu başka bir konu başlığı… Konu olana dek, olabildiğince olumsuz düşüncelerden uzaklaşın derim…

******

Böyle konuyu evirip-çevirip, istemeden de olsa tavını geçirdimse de…

(Sanki öyle oldu yahu!)

Şimdi bodoslama gireyim de, az buçuk kendimi kendi terazimle tartıp, çürüğe çıkarmaktan kurtarayım!

******

Perşembe akşamlarını bekler oldum! Ne yalan!

Reklam aralarına bile sinirlenmiyorum, iki-üç işimi görüyorum o an…

Nasıl bir keyiftir bu; nasıl bir mutluluk!

Bir yarışma, ama yarışma stresi yok gibi…

Öğrenciler var ama profesyonel gibi…

İzle, izle… Doyamıyorsun!...

Yani, ben doyamıyorum, hani üç saat daha olsa, o ekranın başına kilitlenirim!

Ertesi gün faranjitim azar, yutkunamam, klimayı çalıştırmasam beynim sarkar…

Umurumda olmaz!...

******

Hani, her şey çok kaliteli, sakil hiçbir şey bulamıyor insan; yani… Beni ekrana kilitledi diye değil…

Bende acayip bir alerji var!

“Kimmmm birinciiiiii?”, “Azzzzz sonra!!!!!!!”

Dımbır dımdır çalınır gümbede güm güm vuruşlar… İnim inim inletilir hem ekran başındakiler, hem de gariban yarışmacılar!

Sinir olur insan; hem kendisi, hem de yarışan kişiler için…

Burada bu yok!

Vallaha da, billaha da yok!

Reyting için yarışmacıların, izleyicilerin yüreklerine ağızlarına getirmiyorlar!

******

Çok sevdim diye abartma ihtimalim de yüksektir; ama çok sevdim! Yani, kendi adıma konuşursam, yıllar sonra beni ekran karşısına bağladığına bakarsam, Perşembe akşamlarını beklemeye başladıysam, ya pek başarılılar, ya ben kafayı yedim!

******

Birileri pek severek “Sen kafayı yemiştin zaten!” diyebilirler, lakin var ya, bana had bildirmeye çalışmalarının “Artiz Mektebi”nin kalitesi ile bir alakasını olmadığını düşündüğümü peşinen söylemek istemekteyim!

******

Bir sonraki Perşembe gelse, reklam aralarına dahi severek katlansam ve gözlerim yaşararak, dudağımdaki gülümsemelere dem vuramayarak, ne zamandır özlediğim şen kahkahalar atarak izlesem!

******

Ne bileyim, çok sevdim bu programı, çok!...

******

Vallaha bilemezsiniz, o gençlerin yerinde olmayı da ne kadar istedim!

Ne yalan!

Böyle kaliteli bir yapımda, hani genç olsaydım da, yer alsaydım!

Yaşlı ve şişman kadınlara da bir şans tanısalar, mesela!...

Ahhh… Hayallerim gerçek olsaydı, keşke!

Huuu! Yaşlı kadınlara da bir olanak tanıyın, yani, lütfen!...

İçimde ukde kalacak, velhasıl!

******

Şaka değil ha… Vallahi gerçek!

Rahmetli Adile Naşit’in yeri doldurulmadı henüz, gerçi içimde ukde kalan genç-güzel başrol oyuncusu kadını oynamak isterdim, lakin, şartlar el vermiyor, şekerim!

Haa…

Yaşını-başını almış güzel ve asil bir kadını oynamak da pek cazip, lakin, asil ve güzel yaşlı kadının göbeği olmadığından dolayı, bende göbeğimi içime çekemediğimden dolayı, artık, bu rollere de soyunamam!

Çitos, Patos, Doritos felan reklamlarında rol alabilirim, mesela, mide ve göbek tam tekmil!

******

Lafı dağıtma konusunda üstüme isim tanımam!

“Dağıtırım lan!”

Neyse… Kendini bilmek de bir meziyettir sonuçta…

(Fazla mı şımardım, ne?)

******

Hiç toparlanmayacak sandığınız yazıyı toparlıyorum:

Acayip keyif alarak izliyorum “Artiz Mektebi”ni!

İçim pır-pır ediyor, göğsüm kabarıyor!

“Vay be!” diyorum… Vay be!...

Ne yetenekler var!

Bu yetenekleri ne güzel değerlendirenler var!

Gına getirmeden sunan, soğutmadan yorumlayan jüri var!

Reyting uğruna satılmayan bir program var!...

******

Ne bileyim, içimden şu an için geçenler bunlar!

Yarın, öbür gün başka düşünmeme sebep olacak şeyler olur mu, bilemem…

Şimdiki aklım, şimdiki görüşüm, şimdiki değerlendirmem ile süperler anacığım, süperler!

Kök söktürürler, şekerim, sallar, geçerler!...

Ahh, yani bir de bana da bir yaşlı ve şişman teyze rolü verseler!

Süperin süperi olurdu yani!...

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..