Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Arz'ın duvarına çarparken - 1

Arz'ın duvarına çarparken - 1
 

Arzın duvarına çarparken dünyada neler oluyor...


İnsan, topluluk oluşturmaya başladığı ilk günden itibaren varlığını sürdürme ölçüşü olarak ekonomiyi kullanır. Siyaset, ticaret ve bunları yönlendirmeyi sistematiğe sokan politika tümüyle ekonominin araçlarıdır. Tabii bu sacayağını koruyan askerleri de unutmamak gerekir. Sonuç olarak sistemin neresinde olursanız olun ekonomi piramidinin içerisindesinizdir.

Ekonomi de insanın içinde yaşadığı doğa gibi dengeler üzerine kuruludur. Doğanın dengelerini keşfedince fizik, biyoloji, jeoloji ve astronomi gibi bilimler; insanın dengelerini keşfedince sosyoloji ve psikoloji gibi bilimler; ekonominin dengelerini keşfedince ise iktisat ve hukuk gibi bilimler gelişir. Bu bilimlerin tümünün mantık süzgecinde işlemesini sağlayan felsefeleri vardır. Bu üç olguyu (doğa, insan ve ekonomi) şekillendiren felsefelerin ortak yanlarından biri dengedir. Denge, süreci sağlıklı ve sürekli kılar.

‘Ekonomi’ tanımını olabileceği en geniş sınırlarına çektikten sonra bugün insanın dünya üzerindeki varlığının boyutlarını da tanımlamakta yarar var: Sanayi çağının başladığı XVIII. yüzyıl sonundan XIX. yüzyıl sonuna kadar geçen 100 yıllık sürede (bu döneme Sanayi Çağının I. Yüzyılı diyebiliriz) dünya nüfusunun sadece %20’si üretim-tüketim sisteminin içine katılabilmişti. Yani üretimin çoğu endüstriyel amaçlı değildi. Sanayi Çağının II. yüzyılının sonlarında (1980’ler) bu oran %70’lere ulaştı.

Merkezi Atlas Okyanusu ve Akdeniz’e kıyı devletler gibi görünen ticaret hareketleri zamanla yayılarak tüm dünyayı tek ve büyük bir Pazar haline getirmeye başladı. Soğuk Savaş sonrasında Rusya ve sonrasında Çin’de serbest piyasa ile ilişkiler kurmaya başladı. Son 20 yılda Çin dış ticareti kimya ve silah gibi stratejik ürünlerden tüm tüketim ürünlerine doğru genişledi. Batılı yatırımcıların da katkısı sayesinde Çin oyuncaktan basit ev eşyalarına kadar birçok ürün ile üretim-tüketim sürecinin içine girdi. Serbest piyasa şartlarına uyumlu, dünyanın en kalabalık ve ucuz işgücü oluştu. Böylece dünya üzerinde sürecin etkileyemediği çok az insan kaldı.

Çin yönetimi, milyarlık nüfusunu dünya piyasalarında söz sahibi olmak için ekonomik bir silah olarak kullanmaktaki başarısı tartışma götürmez bir gerçektir. Ama bu silah, bir kez kutusundan çıkarılınca geri dönüşü olmayan bir süreci tetiklemiştir. Çin’in serbest piyasa konusunda çok toy olan yönetimi bu politikaları 90’lı yıllarda uygulamaya koyduklarında bunu bilemediler. Yada umursamaz yönetim felsefeleri gereği, günü kurtarma derdi ile kendi insanlarını sömürünün kucağına attılar. Her iki durumda da şu anda kaliteli bir yaşam tarzını bilen, gören ve isteyen milyarlarca Çinli 30 yıl önce çeltik tarlalarında elinde kürek çapa yapan anne ve babalarından çok daha farklı bir şeyler istiyor.

Kendi insanını bile kontrol edemeyen Çin yönetimi şunun şurasında 20 yıllık serbest piyasa kültürü ile dünyanın en eski sömürgenleri olan Batılı güçlere meydan okumaya kalkıyor. Bütün gücünü çoğunluğu vasıfsız ‘insanlara’ dayamış olan Çin, bırakın ‘süper güç’ olmayı, dünya üzerinde varlığını bile sürdürmesi şüpheli bir hale soktu. (Burada ‘insanlarına’ demedim. Çünkü o zaman bir sahiplenme anlamı çıkar ki Çin bunu yapmıyor.)

Bu sözde ‘süper güç’ bütün süperliğini topu-topu 200 milyon civarındaki küçük bir bölgeye borçludur. Ki bu bölge, zaten hanedan döneminden bu yana Çinin ekonomi ve kültür odağıdır. Yoksa ‘İKİ MİLYARLIK ÇİN’ balonunun yalan olduğunu Çinliler bile biliyor.

Ve daha kötüsü: Değil Çin yönetimi, gökten Adolf Hitler inse onları tekrar çeltik tarlalarına geri yollayamaz (Pandoranın kutusu mu neydi? İşte böyle bir şey... )

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ
msevgi@mental.com.tr

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..