Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '21

 
Kategori
Öykü
 

ASABİYET

Bütün gece uyuyamamıştı. Pazar sabahı dershanedeki matematik dersine yetişmek için kafasındaki düşüncelerin yüzünde oluşturduğu bezgin ifadeyle isteksiz bir biçimde yürümekteydi. Dün okuldaki veli toplantısında babasına kendisiyle ilgili pek olumlu yorumlar yapılmadığından mütevellit toplantı sonrası evde yaşananlar aklına geldikçe sinirleniyor, sokağın ortasında bağırıp çağırmamak için kendini zor tutuyordu. Stresini atamamanın verdiği öfkenin etkisiyle eli ayağı titriyordu.

Özel bir fabrikada yönetici konumunda olan, oğlunun okulda aldığı notlardan memnun olmayan babasının dünkü monoloğu bir tür manifesto niteliğindeydi. Babası, olanaksızlıklar içinde okuduğunu, üniversite okurken aynı zamanda çalışmak zorunda kaldığını, tüm bu zorluklara rağmen başarılı olduğunu belirtirken liseli genç adam söylenenleri başı önde tepkisiz bir biçimde dinlemişti.

‘’Ben senin yaşındayken sabahlara kadar ders çalışıyordum.’’; ’’Cefayı ben çektim sefayı sen sürüyorsun.’’, ’’Sinema artistlerinin isimlerini ezberleyeceğine git derslerini ezberle.’’; ’’Sen bu kafayla gidersen ancak tuvalete gidersin.’’ laflarıyla ilerleyen söylev, temposu artarak devam etti. Tıp fakültesinde okuyan kuzeninin başarılarına değinmeden edemeyen babası ‘O yarın doktor çıkar hasta tedavi eder sen de ancak beni hasta edersin’ diyerek hoşuna gitmeyen bir kıyaslama yapmıştı.

Genç adam, içinde birikenlere rağmen sesini çıkarmıyor, babasının eleştirel cümlelerini tepkisiz bir biçimde dinliyordu. Gandhi’nin pasif direniş hareketinden esinlenerek sürdürdüğü davranış monolog bitene kadar sürdü.

Konuşmasını daha sinirli bir ses tonuyla sürdüren ve emrinde çalışan işçilerin derslerinde başarılı olan evlatlarından bahsetmeye başlayan baba, ‘Bugün babalarına emir verdiğim çocuklar yarın sana emir buyururlarsa görürsün dünyanın kaç bucak olduğunu!’ diyerek sözlerini tamamladı.

Tümceleri bir tümeni devirecek kadar etkili olan baba oğluna odasına gitmesini söyledi. Eleştiri içerikli konuşma bitince genç adam nakavt olmadan maç sonuna kadar direnerek puanla maçı kaybeden boksör edasıyla salondan ayrılıp odasına çekildi.

Dünkü konuşmanın ruhsal yorgunluğunu kafasından atamayan genç adam dershaneye vardığında matematik dersi başlamıştı. Sınıfın kapısını çalıp içeri girdikten sonra geç kaldığı için özür dileyen liseliye matematik öğretmeni dershanenin yaptığı son deneme sınavından kaç puan aldığını sordu. Liseli puanını söyleyince öğretmen küçümser bir tavırla ‘Az gelişmiş ülkenin taze soğanı olmaya adaysın galiba.’ gibi anlamsız bir söz sarf etti. Sınıftaki birkaç gereksizin gerinerek geğirir gibi gülmesinin ardından öğretmene ‘Pardon hocam siz ne oldunuz da beni küçümsüyorsunuz? Ordinaryus oldunuz da benim mi haberim yok?’’ diyen genç adam, öğretmenin ‘Hem derse geç gelip hem de ukalalık etme! Çık dışarı! ‘’ cümlesinden sonra ‘Emredersiniz hocam!’ diyerek kapıyı dışarıdan kapattı.

Matematik öğretmenine gösterdiği tepkiden pişmanlık duymayan genç adam dershane kantinindeki masalardan birine oturdu. İkinci dersin başlamasını baş ağrısıyla bekleyen genç adam ağrı kesici niyetine kendine bir çay söyledikten sonra sakinleşmeye çalıştı. Üniversite tahsili görmüş iki eğitimli insanın değerlendirmeleri sinirlerini bozmuştu. Kimyasını bozguna uğratan asabiyetinin geçmesi uzun sürecek gibi görünüyordu.

 
Toplam blog
: 93
: 87
Kayıt tarihi
: 25.02.19
 
 

     TCDD'de makine mühendisiyim. Sanatın iyileştirici gücüne inanan bir insanım.    ..