Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '10

 
Kategori
Öykü
 

Aşağı doğru suya

Aşağı doğru suya
 

AŞAĞI DOĞRU SUYA


ONUNLA hep o yerde buluşurduk. Ufka uzanmış bir kol gibi duran iskelenin gerisinde, hafif bir meyille geniş kumsalın sınırından başlayıp toprak yola kadar uzanan çimenlikte…Yanıbaşımızda yalnız ve düşünen bir adam gibi duran deniz feneri, başımızın üstünde martı kuşları olurdu. Dünyadaki en kimsesiz yer adını takmıştık buraya; öyle ki sanki biz bile kayıptık orda. Dalgaların kayaları dövüşünü dinlerdik. Aşk sözcükleri fısıldardık birbirimize; hele bir de karanlık çöktü mü kelimeler daha bir ağırlaşırdı. Bazılarına dokunabileceğimi sanırdım. İçime çöreklenenleri, beni soluksuz bırakanları, başımı döndürenleri, sonsuz bir huzur aşısı gibi saplanıp kalanları kulağıma çarptıkça zamanın durduğunu hissederdim. Yalnız ben ve O vardık bir an, sonra hiçbir şey yoktu, dünyanın en kimsesiz yeriydi orası.

Paşimdeki tehlikelerden kurtulurdum. Varlığım başka bir boyuta geçerdi ve görünmez olduğumu hissederdim. Geleceği sadece bir mutluluk topağı gibi müjdeleyen bir sihir dolaşırdı etrafımda. Fenercinin bir ayin gibi fenerini yakışını bekler, soluklarımızı tutardık. Fenerin ışığında dünyanın en büyük bilgesi gibi görünürdü o taştan kulesinde. Yakındaki tren yolundan lokomotifin sesini duymadan önce yirmisekize kadar sayardık. Düdüğünü öttürdüğünde yükünün hepsi bu sesmiş gibi hafiflerdi sanki tren, daha bir hızlanırdı. Makinist benim dedemdi ve fenerci de O'nun dedesi. O anı O'nunla yaşadığımda bu iki insanın birer sanatçı olduğunu bilirdik. Aralarındaki iletişimi paylaşırdık biz de. Dünyanın en kimsesiz yerinde.

Tüm bunlar ben ölmeden önceki mutlu günlerimizin anılarıydı. O'na karşı duyduğum tutku gibiydi deniz. Sabah şafak sökmeden küçük teknemle açılır, en derindeki en büyük istiridyenin yuttuğu dünyanın en büyük incisinin peşinden giderdim. Bazen bir çekimle burnuma bir mandal takar; suya balıklama atlayıp; dakikalarca kalırdım suda. Gizemli bir sesin kulağıma aşk sözcükleri fısıldadığını duyardım. 'Aşağı doğru suya!' derdi bu ses ve ben kendimden geçerdim.

Şimdi O, benim denizcilerin gittiği her yerde olduğumu hissediyor. Dalgakırandan denizi yaşlı gözlerle seyrederken kulağına fısıldadığımı duyuyor hala. Yırtık kot pantolonuyla O'nu öptüğüm dere kenarından geçiyor. Trenin geçişini ve fenerin yanmasını bekliyor; ama bana sarılamadığı gibi bunların hiç biri de gerçekleşmiyor. Ben hep ordayım artık ve O dünyanın en kimsesiz yerinde benimle birlikte. Demiryolundan fenere ve denize doğru haykırıyoruz: 'Aşağı doğru suya!'

Derinlerde fenerler yanıyor, trenler geçiyor sonra, aşıklar birbirlerine sarılıyor ve saatlerin hükmü gürültülü bir şekilde sona eriyor.

Ağustos 1998 ERZİNCAN

 
Toplam blog
: 10
: 10911
Kayıt tarihi
: 28.01.09
 
 

Merhaba adım Mehmet Gök. Şu an Güney Afrika'da yaşıyorum. Mühendislik, proje yönetimi ve danışmanlık..