Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

Aşık Ercişli Emrah ile Selvihan(5)Hakk aşıkları 7 kez bayılır ve ayılırlar...

Hakk aşığı Ercişli Emrah'ın dilden dile günümüze kadar varıp gelen sevdasını, Ali Püsküllüoğlu'nun kaleminden bu son bölümü de yazıp noktalayacağız. On yedisinden, yetmişine sevda deryasına düşenlere atfederek...

"Şah Abbas, "Hele aşık" dedi, "bir daha söyle!"

O zaman Emrah, bir daha aldı sazı, bakalım ne söyledi.

Hey ağalar, dad gaziler, / Dağa kar düştü, kar düştü, / Gurbet ilde, yad ülkede, / Yada yar düştü, yar düştü... //

Gidin deyin anasına, / El değmesin sunasına, / Han Selvi'nin sinesine, / Çifte nar düştü, nar düştü... //

Emrah'ım gamdan seslendim, / Karlı dağlara yaslandım, / Emek verdim, bağ besledim, / Güle har düştü, har düştü...

Emrah, böyle deyip kesti. Ancak, boş bulunmuş, deyişinde Selvi Han'ın adını geçirmişti. Kendi kendine, "Hay dilim tutulaydı da..." diye düşünen Emrah, sazına öyle bir vurmaya başladı ki, deme gitsin!.. Ama ki, ama; Şah Abbas işi anlamış, öfke atına binmişti bile:

"Bre seni beni bilmez aşık parçası!.. Sen kim olasın ki, Selvi'nin adını ağzına alasın!.. Şah önünde böyle şeyler söyleyesin!.. Ben de senin, şimdi, başını uçurtmaz mıyım?!.."

Şah Abbas, böyle dedi ya, uçurtmadı Emrah'ın başını. İçine, Emrah'ın Hakk aşığı olabileceği doğdu. "Hele biraz konuşayım şununla" deyip, sordu:

"Bre seni beni bilmez aşık, kimsin, nesin? Burda işin ne?" O zaman Emrah, kendini topladı, karşılık verdi: "Ercişliyim. Erciş'ten yola çıktım. Emmim kızı Selvi Han'ı ararım. Yıllar oldu görmeyeli. Nasıldır, nicedir? Ölü müdür, sağ mıdır?"

"Demek, emmin kızı Selvi Han'ı ararsın?"

"Evet, Şahım."

Emrah'ın, kesin kesin, böyle söylemesi, Selvi'yi amcası kızı olarak göstermesi, bakalım başına iş açacak mı? Her neyse... O zaman Şah Abbas: "Demek öyle? Şimdi gidip, Selvi Han'a soracağım. Eğer ki emmisi oğlu değilsen, vay başına!.." dedi. Şah Abbas böyle deyip ve de Emrah'ı orada koyup, Selvi Han'ın bulunduğu konağa yollandı. O gidedursun, Emrah'ı aldı bir kaygı ki sorma!.. "Eyvah ki, eyvah!.. Şimdi n'olacak? Ne dedim de yalan söyledim!.." deyip içinden, Allah'a yakarmaya başladı, "Hey Allah'ım, kurtar beni bu durumdan!.." diye...

Ve de, Allah, Emrah'ın yüzüne bakmış olacak ki, Şah Abbas, Selvi Han'a:

"Selvi Han, senin Erciş'te kimin neyin var?" diye sorduğunda, kız, hiç duraksamadan şu karşılığı verdi: "İki erkek kardeşim, bir de emmim oğlu Emrah var!.." O, böyle deyince, Şah Abbas: "Eh, öyleyse gözün aydın!.. Emmin oğlu Emrah geldi!" dedi. Selvi Han, bunu duyar duymaz bir hoş oldu, kendinden geçeyazdı ya, durumu anlayan Nazlı koluna giriverdi. Yine de, Şah Abbas, durumu gördü. Selvi Han'ın coşkusu, açıktı çünkü. Selvi'nin de Emrah'a vurgun olduğunu anladı Şah Abbas...

Anladı ya, bunların Hakk aşığı olduğunu nerden bile!..

Şah Abbas, duymuştu ki, Hakk aşıklarını ayıran onmaz. Yine duymuştu ki, Hakk aşıkları birbirlerini görünce, yedi kez bayılıp ayılırlar...

Ve Şah Abbas, bunların Hakk aşığı olabileceğini düşündü "Bunlar Hakk aşığı ise, kavuşturayım. Yok, değillerse, Emrah'ın başını vurdurup işi bitiririm" diye geçirdi içinden... Şah Abbas, Selvi Han'ın yanından ayrılınca, doğruca kendi konağına gitti. Emrah, hala orada, çalıp söylemekteydi:

Vardım yarin yaylasına,/ Gezdiği yer çimen olmuş, / Ben gideli devran dönmüş, / Zaman başka zaman olmuş... //

Yüceden yaptım kaleyi, / Yüzünden çektim belayı, / Terkettim ana babayı, / Dert benimdir, sana n'olmuş? //

Coştu deli gönül coştu, / Sevda gelip serden aştı, / Dediler Selvi Han göçtü, / Emrah, halin yaman olmuş...

Şah Abbas, Emrah'ın bu deyişini de duyunca, ona: "Aşık" dedi, "Emmin kızı Selvi Han çok sevindi geliş haberine. Düğün benim düğünümdü. Ama, baktım ki, sen ona vurgunsun, dilinden düşürmüyorsun adını, onu sana bağışladım. Hazırlan, bu gece gerdeğe gireceksin!.." Emrah, bunu duyunca, bilmem sevinçten, bilmem üzüntüden, ne yapacağını bilemedi. Tutunacak yer aradı. Sazına tutunmasa, düşecekti.

Şah Abbas, adamlarına buyurdu ki, Emrah'a güvey giysileri hazırlana... Akşama da Selvi Han'ın konağına götürülüp bırakıla...

Eh, uzun uzun anlatıp başınızı ağrıtmayayım. Akşam olunca, Emrah'ı giydirip kuşatıp, Selvi Han'ın yanına salıverdiler. Emrah, bu yandaki kapıları açıp gider, Selvi öte yandaki kapıları açıp gelirdi. Orta yerdeki kapıyı, ikisi birden aynı anda açtıklarında, yüz yüze gelip, birer ah çekip, bayılıp düştüler. Bu, böylece, yedi kez oldu. Bu hali gören Şah Abbas, anladı ki, Hakk Aşığı bunlar!.. O zaman, "Allah'ın yazdığını, kulu bozamaz!.." diye düşünüp, kararını verdi, onları birbirine kavuşturacaktı.

Öyle de yaptı...

Emrah ile Selvi, yedi kez bayılıp ayıldıktan sonra, kendilerine geldiler, sarılıp sarmaştılar...

Şah Abbas, yanlarına gelince, şöyle dedi onlara:

"Sevenlerin arasına girilmez. Bu töredir. Şah da olsa, töreyi bozamaz. Varın birbirinizin olun!.. Yarından tezi yok, yurdunuza dönebilirsiniz."

Şu dünyada iyiler her zaman olmuştur...

Şah Abbas, Emrah ile Selvi'yi birbirine kavuşturmakla kalmadı, yanlarına adam katıp, onları Erciş'e uğurladı.

Derler ki, Emrah ile Selvi Han, uzun bir yolculuktan sonra Erciş'e geldi. Selvi kardeşlerine; Emrah da anasına, babasına kavuştu.. Ve de, Emrah ile Selvi için bir toy düğün kuruldu ki, o güne değin Erciş'te böylesi ne görülmüş, ne duyulmuştur!..

Darısı, muradı olanların başına...." (Ali Püsküllüoğlu; "Türk Halk Öyküleri" Türk Dil Kurumu Yayınları)

Biz ne diyelim, ne ekleyelim bu halk hikayesinin sonuna?!.. Darısı vefalı olanların başına diyelim... Darısı ikrarına sahip çıkanların başına diyelim... Her iki buçuk saniyede bir ailenin parçalandığı, eğer çocuk ya da çocuklar da varsa, bu çocukların da ciğerlerinin dağlandığı boşanmalar yaşanmasın!.. Sevenler, sevgilerini çınar ağacı misalince yaşatsın!.. Her anne ve her baba çocuğuna çok değer versin... Güzel insanlar ediversinler onları...Anne va babalar illa ki boşanmak zorunda kalmışlarsa da, çocuklarını yetim ve öksüz çocuklar gibi büyütmesinler... Öksüz veya yetim çocuklar da, anne babalarından ayrı çocuklar da sevgiyi dorukta yaşamalıdır... Çocukların ağladığı bir dünyada kimsenin yüzü gülmez, gülse de bu geçici gülme olur... Herkes gülsün şu üç günlük dünyada diyelim,bitirelim sözü!..

Bir kısacık da şiirimi ekleyeyim:

Hangi dağa kar yağmış da erimemiş?

Hangi yol var da yolcusu olmamış?

Hangi sevda var da can yakmamış?

Ey insanlık, bunları bil, öyle yaşa!.. (C.H.Çağlar)

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..