Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşıklar parkı

Aşıklar parkı
 

Ben size bugün çok sıklıkla gittiğim bir mekândan bahsedeceğim. Diyebilirim ki şu ömrü hayatımın yaşadığım kısmında kendimi anımsamalarım, en çok o parktaki hallerimle olmuştur. Evet, orası bir parktır. Orası âşıklar parkıdır. Parkın yerini tarife kalkarsam ki zannetmeyin hafızamdaki bir eksiklikten ötürü, tarif edemem. Oraya gidişlerim ve dönüşlerim her zaman ayaklarımdaki bir sürüklenme ile olmuştur. Neden olduğunu anlatacağım üzere söylemem gerekir ki haliyet-i ruhiyem etrafı, yönümü, sağımı, solumu kolaçan edemeyecek bir haldir. Yerini kısacası bilemiyorum. Ama orayı çok ama çok iyi biliyorum. Bütün gidenler ki azımsanmayacak bir kalabalıktır, gibi. Parkın girişi genelde belirsizdir. Tek bir kapısı olmadığı gibi hiç bir kapısı da yoktur. Sadece bir bakıvermişisinizdir ki ordasınızdır. Zaten nerden girdiğinizden daha önemli olan nasıl girdiğinizdir. Hemen hemen, ister ilk gidişi olsun ister yıllarını o parkın çeşitli kısımlarında harcamış biri olsun, herkes ayaklarında zemini hissetmeyecek bir hafiflik, suratında yabandan gelip yabana atılmayacak bir gülümseme, saçlarında bir savruluş, vücudunda bir kıvraklık ve bu önemli bir noktadır aklında henüz düşünülmemiş düşlerle girer. Her nasılsa giren herkes aynalarda gördüğü aksinin aksine güzelleşmiştir. Kişi, parka çeşitli fizyo-psiko terapilerden geçmiş, hamama gitmiş, arkadaşlarıyla felekten bir gün geçirmiş, işi gücü derdi yokmuş, parası çokmuş, parası yokmuş da önemli değilmiş, kumsalda güneşlenip de kitap okumuş, veya bir miktar rakı içmiş yanında da lüfer yemiş bir de doyulmadık sohbet etmiş gibi yani ruhuna her türlü takviye yapılmışçasına girer. Bütünlük hissi parkın girişinde en çok hissedilendir. Parkın girişi biraz geçildikçe atmosfer insanda halüsinojen etkilerini göstertmeye başlar. Parkın havasının doğal bir uyuşturucu etkisi yaptığı söylenebilir. Şöyle ki yasaldır. Ya da yasalar bu parkı kapsayamayacak kadar dardır. Bu etki insanı yaşadığı gerçeklikten çıkarıp parkın gerçekliğine doğru sürükleyen bir etkidir. Felsefe yapmak istersek buna yok oluş ya da yeni bir varoluş anı diyebiliriz. Somut, belirsizleşir, değişir, ya da dönüşür. Ama psikolojiye bulaşırsak bu durumu şizofrenik olarak da adlandırabiliriz. Tipik örneklerini vermek gerekirse parkın havasıyla değişen akıl durumu ağaçların dans etiğini, çiçeklerin kokularını rüzgârla oynaşmak suretiyle bıraktıklarını, kedilerin uslu olduğunu, kuşların şarkı söylediğini, etraftaki gördüğü herkesin çok güzel olduğunu, havanın her alınışının bir çeşit özgürlük her verilişinin bir çeşit zevk olduğunu algılar olur. Kişi kendini bu noktadan sonra tutamaz, ağaçlarla dans etmeye, kelebeklerle böceklerle gülüşmeye, kuşlara eşlik etmeye (ki kişi burada kuşların kanatlarından feyiz alarak uçtuğunu dahi iddia edebilir) başlar. Âşıklar parkı bir tapınağa, yaşam tapınılası bir şeye dönüşür. Bu şekilde burada bulunmanın kamaştıran güzelliğine canı gönülden esir olunur. Elbet beden de bu ayine eşlik eder. Duruş dikleşir, kalp ferahlar, gözler parlar. Hatta saçların bile parladığı iddialar arasındadır. Kişi tüm yaşlarını ve yaşlılığını kaybederek gençleşir. Her şey, tek kelimeyle, güzeldir. Sonrasında kuvvetle muhtemel parkta bir yer bulunup oturulur ancak neden yorgunluk değildir. Çünkü bu parkta yorulunmaz da sadece oturulur. Oturulan yer bir ağaç altı, bir çiçeğin yanı, tahta bir bank, bir masanın üstü kısacası akla hayale gelebilecek herhangi bir yer olabilir. Halüsinojen etkinin hala varlığı tamdır ama yön değiştirmeye başlar. Artık bu etki aklı ve düşleri parktan çıkararak bir kişiye doğru yönlendirir: Parktaki kişinin parka gelmesine sebep olan kişiye… Evet, işin aslı kişinin parka gelmesine sebep başka bir kişidir. Biz parktakine genel bir deyimle (çünkü bu parkta kişiyi diğerlerinden ayıran tüm sıfatlar ve isimler kaybolur) âşık, gelmesine sebep olan kişiye ise aşk’ı deriz. Bu parkta herkes birdir. Aşk’ıyla şekillenen düşlerle birlikte âşıktaki gülümseme biraz daha çapkınlaşır. Âşık biraz daha şuhlaşır. Benim tespit ettiğim bir belirtiye nazaran kişinin kendini sever gibi okşadığı ve dokunduğu görülebilir. Lakin âşık genelde bilinçsizdir, bunu kaşınma huylanma üşüme bahaneleriyle yapar. Ama gülümsemesi onu ele verir. Kişi henüz aşkı gelmediği halde ama gelmişçesine aklından onula konuşmaya gülmeye öpüşmeye sarılmaya dertleşmeye başlar. Âşık olduğu kişi ise bu hayallerin içinde her hale tam tamına eşlik eder. Bu zamana kadar zamanın nasıl ve ne kadar geçtiği fark edilmez. Ama zaman aniden kuvvetlice kendini hissettirmeye, tiktaklarını zihinde attırmaya başlar. Ne acıdır ki halüsinojen etkiden daha kuvvetli bir etki olarak (bir çekicin kafanıza indiği gibi diyelim) kendini hissettirir. Kişi, bu zamanı ayrımsadığı ana kadarki yaşadığı zamansızlığı zamanla ölçmeye başlar. İşte artık bir yerlerde bir yanlışlık olduğu fikri zihni sarmalar. Zaman geçen bir şeydir ve geçmektedir. Geçmektedir ve bekleyişten öteye gidilememektedir. Geçmektedir ve hiçbir şey getirmemektedir. Zaman kişinin suratını kaplayan endişenin acıya dönüştüğü ana doğru insafsızca ilerlemektedir. Kişinin bilinci yalnız olduğunu anlar. Zaman ise hala geçmektedir, ama artık nice geçmişlerden benzeri anımsamaları da beraberinde getirmektedir. Kişinin, içi acır. Bu durumu kaybediş olarak tanımlayan zihin, düşüncede hiçbir zaman kaybolmayan kaybediş anımsamalarını getirir. Kişi geçmişiyle birlikte yalnızdır. Yalnızlığa verilen tepkiler kişinin âşıklar parkındaki tecrübelenmelerine göre değişir. Kimileri masaya, çimene, ağaca nankörce ve nankörlükle suçlayarak bir darbe indirir, gözlerini hırs ve öfke bürür, dilleri tarafından hayat lanetlenir. Kimileri gözyaşlarını saklamak, saklayamamak saklamamakla karışarak boynunu eğer. Kimileri ki yazarın yorum yapması yakışıksız olsa da ben bu tepkiyi gayet sevdiğimi söyleyeceğim, hayat, der, yürü güzelim, der, gene aldattık kendimizi iyi mi, der, hiç akıllanmıyoruz, hoş, akıllansak ne olacak, der ve yoluna düşer. Parkın çıkışında herkesi yalnızlık karşılar. Arif olan, yalnızlığa dostça sarılır, biraz daha güç biraz daha sebepsiz güven alır. Henüz arif olamamışlar ya yalnızlığa yapışır ya da yalnızlıkla dalaşır. Sonunda evli evine köylü köyüne döner. Sonuç, yoktur. 

 

 

 
Toplam blog
: 16
: 2070
Kayıt tarihi
: 31.08.06
 
 

Yazmazsam ölmem ama yazarsam hiç ölmem gibi... Yazmazsam kendime ihanet ederim gibi... Yazmayarak ke..