Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

24 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk... sevgi

Aşk... sevgi
 

Annede doğum sancıları başlayalı sekiz saat olmuştu. Çocuğun kafası çıkımda yerini almış annenin leğen kemiğinin şekline göre yapacağı inanılmaz manevra öncesinde yaşananlardı aşk ve sevgi arsında tanımsız, isimsiz bırakılan duygulanımın ismi. Çok değil, dokuz ay önce küçücük bir hücreden anne karnında futbol oynayacak büyüklüğe ulaşan bebeğin huzurlu, sıcak, güven dolu yuvadan dış dünyaya göndermek işin annenin tüm kasları delirmiş gibi onu dışarı doğru iterken, anlamıştı sekiz saat sonra; anlamıştı: ”Hiçbir saadet sonsuza kadar sürmezmiş”. Şimdi kendisine bunca zaman yuva olmuş, “ekmek elden su gölden” ortamdan savaşa ve soğuk ürpertiye ilk merhabasını yapmak için fırlatma rampasında yerini almış, son hamleleri beklemeye başlamıştı. Anne çığlık atıyor ve geriliyorken, önce başı, ardından tüm vücudu çıktı dışarı. Dışarı soğuk, dışarı havasızken ilk şaplaktan sonra ağladı. Herkes sandı ki ilk rezervuar havayı doldurarak elastikiyetini sağladı akciğerin ve solunumu başlattı. Ama hayır; o yalnızca ağladı. Ağladıktan sonra oldu olanlar…

Yıllar geçti büyüdü 20’li yaşlara gelirken baba evinden sökülüp alındı bu kez askerlik için. Askerlik ocağını sevdi, yeni dostlar ve vatan. Tam,” acaba kalsam mı burada” derken bir kız çağırdı onu, yeniden döndü yaşama. Kendi kiralık evinde, kendi düşük ücretli işindeyken bu kez evlenmesi için çağırdı yaşam onu. Anlaşılan yeni bir yuva kurulacak ve içinde çocuklar…

Kız arkadaşına aşıktı ilk gördüğünden bu yana. Aklını yitirmiş gibi sevginin en büyüğünden, en yoğunundandı yaşadığı. Öyle olmalıydı tanımı aşkın; ”en yoğun sevgi”. Ailece tanışmaların ardından hazırlıklar düğüne, herkes kendi evine… O gece düşündüler ikisi de yoksa bitecek mi aşk? Bitecek mi ürpermeler, heyecan…Çalan telefonla çarpacak mı kalp yine? Dokunmasında yüklediği elektrik olacak mı yine?

Genç kadın; ”heyecanlanacak mıyım, kapının aralığından gizliden bakarken ona?Yine öptüğünde avucumun içi terleyecek mi; elimi tuttuğunda?

Yoksa, dedi genç adam; yoksa, annemin karnından çıkarken soğuk, havasız ve zalim dünyaya gelebilmem için “itekleyen” mi yaşam. Bir uçaktan açılmama olasılığı yüksek paraşütle sırtımdan itiveren mi yoksa?

Aşk bitince başlayacak, sevgiden önce; aşktan sonra ne yaşanacak?

Genç kadın söze girdi; ”sevgi sürekli vardı ve şimdi…”

Genç adam kesti sözünü; ”yani sevgimiz mi azalacak diyorsun. Anımsıyor musun bir keresinde yağmurda parkta, soğukta oturmuştuk saatler akarken aşkın farkında; geçen zamanın ardında… şimdi yapmayız değil mi yağmurda aynı parka?”

Genç kadın; ”artık var evimiz ve sıcak odamız, üstelik kendi eşyalarımız. Daha güzelini yaşamak varken evde; ne işimiz var yağmurda, parkta, serde….

Genç adam bir süre sustuktan sonra bitirdi cümlesini; ”demek ki aşk ve sevgi arasında yaşanmakta bir duygu…”

Aşk ve sevgi arasında yaşanır bir duygu. Ve onun adı da “kabulleniş”.

Birlikte yaşamayı, özgürlüğünü paylaşmayı, sorumlulukları yüklenmeyi kabullenmek: Kabulleniş.

Aşk olmuşken en çılgınca anlarda bile sığınak ruha, olmuşken "kendi" insanın doğumdan sonra ilk kez yaşamda; biterken; inişte bekler sevgi.

Ve kuruldu üçlü zincir: Aşk, kabulleniş, sevgi…

Ara sıra aşk, kendini fark ettirse de değişmedi sıra….

Sağlıcakla…

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..