Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '15

 
Kategori
Deneme
 

Aşk, sandığın kadar değil. Yandığın kadardır.

Aşk, sandığın kadar değil. Yandığın kadardır.
 

Birkaç hafta önce hastanenin kantinindeydik, yanımda annem ve babam vardı. Etrafımızda hastalar, hasta yakınları, şifa dağıtmaya and içen beyaz melekler… Yan masada bir genç kız  karşısındaki delikanlıyla konuşuyor "Aşkım" diyor karşı tarafa, duyuyorduk. Annem ve babam da duyuyordu. Sonra farkediyoruz ki aşkımla hitap edilen muhabbet tartışmaya dönüyor “u..n”, “h….n” gibi kelimeler dillerden çıkmaya başladığında daha fazla çirkinliğe şahit olmamak için oradan kalkıp odamıza dönüyoruz. O kadar basit harcanmamalı bu  kelime (aşk) .

Aşk  kelimesi özel olmalı, birbirinden etkilenme ve basite alma eylemi değil.

Aslında  birçok özel  kelime hayatımıza sıradan vecizeler gibi girdi. Ve sıradan öylesine tüketilmekte.

Graham Greene nin “Zor Tercih” adlı kitabını okumuştum birkaç yıl önce. . Sarah isimli bir kadınla ona imkansız bir aşkla bağlanan Maurice in yaşadıklarıydı anlatılan. Kitaptan hatırladığım kadarıyla bir kısmında ;

Maurice Sarahla bulundukları odadan dışarıya çıktığında düşman tarafından başlayan bir uçak saldırısında bina isabet alıyor ve onun dışarıya çıktığı bölüm çöküyor. Daha önce yanınızda olduğunu bildiğiniz ve iki dakika önce nefesini duyduğunuz birinin artık olmadığını görüyorsunuz. O  kötü anlarda Sarah, yaşadığı çaresizlik ve acı sonrasında, aslında pek de inanmadığı Allah'a  sığınıyor. Ve o esna da dizlerinin üstüne çöküp dua eder şekilde ellerini birleştiriyor ve  yalvarıyor.

Allah a "İnandır beni "diyor "O yaşarsa sana inanacağım. O'na bir fırsat ver. Bırak mutluluğuna sahip çıksın. Bunu yap inanacağım sana"

Ve bir anlamda Allah ile bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Allah'a en çok sevdiğini vermeyi öneriyor. Maurice yaşasın eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse O nu bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Allah a..."İnsanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi?" diyor," seni bir kere bile görmeden seviyorlar." Bir müddet sonra  kapı açılıyor, Sarah ın öldüğünü sandığı sevgilisi içeriye giriyor...

Maurice in canlı olarak içeri girdiğini gören Maurice görünce Sarah. Allah la girdiği pazarlık sonucunda Maurice i bir daha görmeyeceğine söz verdiği için pişman oluyor ve keşke ölseydi diye de geçiriyor içinden.

Sarah sevdiği erkeğe kavuşmuş ama aynı zamanda O'nu kaybetmiştir .

Artık bir insanı görmeden de sevmenin mümkün olup olmadığını bizzat yaşayarak öğrenecektir.

Romandan hatırladığım iki sevgilinin görmeden sevmek üzerine olan tartışmaları.

Maurice - İnsan sevdiğini görmeden yaşarsa aşk biter mi?!

Sarah- Düşünsene Maurice Allah ı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz.

Maurice- Ama benim ki o tür bir sevgi değil Sarah.

Sarah- Belki de başka bir sevgi yok Maurice. .  Aşk, bir insanı Allah  ı sever gibi sevmek mi, görmeden ama varlığını hissederek kabullenmek mi ?

Aşk  sevmek için sevileni görmeliyim demeyecek kadar büyük bir duygu. Büyük bir bağlanma. "Yaradan ı sevdiğim kadar severim seni" diyebilmek, böylesine korkunç bir bağlılığa rıza göstermek değil mi aşk?

Bu kitabı okurken aşk konusunda birçok şeyi sorgulamış ve düşünmüştüm. Kalbimde çok farklı bir açlık belirdi. Aşk… Birgün bende böyle büyük bir aşkı yaşayabilecek miyim diye de çok defa sordum kendime.. Kalpte zuhur eden sevginin bir vücuda, bir dokunuşa, bir sese ihtiyacı olmadığını, gerçek aşkın, kainatın yaratıcısının bir mucizesi olduğuna inanıyorum . Birçok okuduğum yayından da beşeri aşktan İlahi Aşka doğru bir geçiş olduğuna ve Cüzi Aşkı tadarak, Külli Aşka ulaştığımıza emin oldum.

Aşk deyince benim ilk örneğim Mevlana nın Şems e olan. Mecnun un Leyla sına olan. Züleyha nın Yusuf una olan aşkları gelir. Ve düşündüğümde Yunus Emre nin dediği gibi “Yaratılanı sev Yaratan dan ötürü” sözünün doğruluğuna kalben de inanırım.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim i, Mevlana nın Mesnevi sini, yine Şems ve Mevlana nın Divanı Kebir-i, Sultan Veled in Fîhi Mâ Fîh i “Cübbemin altında Allah tan başkası yoktur” diyen Cüneyt Bağdadi yi, düşünüyorum. Böylelikle aşk bir heves, bir macera, bir tutku ve tensel bir heves değildir diyorum. Hele bencillik asla asla değildir. Aşk kendinden vaz geçiştir, benliği bırakıp biz değil bir olmaktır. Aşkı duyan yürek benim, sevilen yürek de benim" diyebilmektir.  Dolayısıyla acımı da seviyorum çünkü aşka götürüyor beni diyebilmektir aşk. Bir cana aşık olarak onu var edene ulaşabilmek ve onun aşkıyla yine onda eriyip yok olabilmektir.

İbni Arabi nin deyişiyle,

Biz aşktan sudur ettik.

Aşk üzerine yaratıldık

Aşka doğru yöneldik

Aşka verdik gönlümüzü.

Şunu diyebilirim naçizane kendi adıma aşk yazılamaz aşk anlatılamaz aşk ancak yaşanılarak öğrenilir. Ama ne yazık ki aşkı yaşayan da tadını tarif edemez. Hz Mevlana ya sormuşlar  Aşk nedir?  Ben ol da bil diye cevap vermiş. Bu kadar güzel, bu kadar tatlı, ama bir o kadar da yakıcı..

Kainatın sebebi, ve insanoğlunun Allah tarafından var edilmesinin aslıdır aşk. 

 
Toplam blog
: 146
: 762
Kayıt tarihi
: 02.05.14
 
 

İnsanları ve yaratılmış tüm canlıları severim. Yazmak amatörce de olsa hayatımda bir süredir var...