- Kategori
- Deneme
- Okunma Sayısı
- 4539
Aşk, sandığın kadar değil. Yandığın kadardır.

Birkaç hafta önce hastanenin kantinindeydik, yanımda annem ve babam vardı. Etrafımızda hastalar, hasta yakınları, şifa dağıtmaya and içen beyaz melekler… Yan masada bir genç kız karşısındaki delikanlıyla konuşuyor "Aşkım" diyor karşı tarafa, duyuyorduk. Annem ve babam da duyuyordu. Sonra farkediyoruz ki aşkımla hitap edilen muhabbet tartışmaya dönüyor “u..n”, “h….n” gibi kelimeler dillerden çıkmaya başladığında daha fazla çirkinliğe şahit olmamak için oradan kalkıp odamıza dönüyoruz. O kadar basit harcanmamalı bu kelime (aşk) .
Aşk kelimesi özel olmalı, birbirinden etkilenme ve basite alma eylemi değil.
Aslında birçok özel kelime hayatımıza sıradan vecizeler gibi girdi. Ve sıradan öylesine tüketilmekte.
Graham Greene nin “Zor Tercih” adlı kitabını okumuştum birkaç yıl önce. . Sarah isimli bir kadınla ona imkansız bir aşkla bağlanan Maurice in yaşadıklarıydı anlatılan. Kitaptan hatırladığım kadarıyla bir kısmında ;
Maurice Sarahla bulundukları odadan dışarıya çıktığında düşman tarafından başlayan bir uçak saldırısında bina isabet alıyor ve onun dışarıya çıktığı bölüm çöküyor. Daha önce yanınızda olduğunu bildiğiniz ve iki dakika önce nefesini duyduğunuz birinin artık olmadığını görüyorsunuz. O kötü anlarda Sarah, yaşadığı çaresizlik ve acı sonrasında, aslında pek de inanmadığı Allah'a sığınıyor. Ve o esna da dizlerinin üstüne çöküp dua eder şekilde ellerini birleştiriyor ve yalvarıyor.
Allah a "İnandır beni "diyor "O yaşarsa sana inanacağım. O'na bir fırsat ver. Bırak mutluluğuna sahip çıksın. Bunu yap inanacağım sana"
Ve bir anlamda Allah ile bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Allah'a en çok sevdiğini vermeyi öneriyor. Maurice yaşasın eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse O nu bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Allah a..."İnsanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi?" diyor," seni bir kere bile görmeden seviyorlar." Bir müddet sonra kapı açılıyor, Sarah ın öldüğünü sandığı sevgilisi içeriye giriyor...
Maurice in canlı olarak içeri girdiğini gören Maurice görünce Sarah. Allah la girdiği pazarlık sonucunda Maurice i bir daha görmeyeceğine söz verdiği için pişman oluyor ve keşke ölseydi diye de geçiriyor içinden.
Sarah sevdiği erkeğe kavuşmuş ama aynı zamanda O'nu kaybetmiştir .
Artık bir insanı görmeden de sevmenin mümkün olup olmadığını bizzat yaşayarak öğrenecektir.
Romandan hatırladığım iki sevgilinin görmeden sevmek üzerine olan tartışmaları.
Maurice - İnsan sevdiğini görmeden yaşarsa aşk biter mi?!
Sarah- Düşünsene Maurice Allah ı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz.
Maurice- Ama benim ki o tür bir sevgi değil Sarah.
Sarah- Belki de başka bir sevgi yok Maurice. . Aşk, bir insanı Allah ı sever gibi sevmek mi, görmeden ama varlığını hissederek kabullenmek mi ?
Aşk sevmek için sevileni görmeliyim demeyecek kadar büyük bir duygu. Büyük bir bağlanma. "Yaradan ı sevdiğim kadar severim seni" diyebilmek, böylesine korkunç bir bağlılığa rıza göstermek değil mi aşk?
Bu kitabı okurken aşk konusunda birçok şeyi sorgulamış ve düşünmüştüm. Kalbimde çok farklı bir açlık belirdi. Aşk… Birgün bende böyle büyük bir aşkı yaşayabilecek miyim diye de çok defa sordum kendime.. Kalpte zuhur eden sevginin bir vücuda, bir dokunuşa, bir sese ihtiyacı olmadığını, gerçek aşkın, kainatın yaratıcısının bir mucizesi olduğuna inanıyorum . Birçok okuduğum yayından da beşeri aşktan İlahi Aşka doğru bir geçiş olduğuna ve Cüzi Aşkı tadarak, Külli Aşka ulaştığımıza emin oldum.
Aşk deyince benim ilk örneğim Mevlana nın Şems e olan. Mecnun un Leyla sına olan. Züleyha nın Yusuf una olan aşkları gelir. Ve düşündüğümde Yunus Emre nin dediği gibi “Yaratılanı sev Yaratan dan ötürü” sözünün doğruluğuna kalben de inanırım.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim i, Mevlana nın Mesnevi sini, yine Şems ve Mevlana nın Divanı Kebir-i, Sultan Veled in Fîhi Mâ Fîh i “Cübbemin altında Allah tan başkası yoktur” diyen Cüneyt Bağdadi yi, düşünüyorum. Böylelikle aşk bir heves, bir macera, bir tutku ve tensel bir heves değildir diyorum. Hele bencillik asla asla değildir. Aşk kendinden vaz geçiştir, benliği bırakıp biz değil bir olmaktır. Aşkı duyan yürek benim, sevilen yürek de benim" diyebilmektir.
Dolayısıyla acımı da seviyorum çünkü aşka götürüyor beni diyebilmektir aşk. Bir cana aşık olarak onu var edene ulaşabilmek ve onun aşkıyla yine onda eriyip yok olabilmektir.İbni Arabi nin deyişiyle,
Biz aşktan sudur ettik.
Aşk üzerine yaratıldık
Aşka doğru yöneldik
Aşka verdik gönlümüzü.
Şunu diyebilirim naçizane kendi adıma aşk yazılamaz aşk anlatılamaz aşk ancak yaşanılarak öğrenilir. Ama ne yazık ki aşkı yaşayan da tadını tarif edemez. Hz Mevlana ya sormuşlar Aşk nedir? Ben ol da bil diye cevap vermiş. Bu kadar güzel, bu kadar tatlı, ama bir o kadar da yakıcı..
Kainatın sebebi, ve insanoğlunun Allah tarafından var edilmesinin aslıdır aşk.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Düşüncelerinize saygı duyuyorum ama bu şekilde aşk beni aşar."Aşk Yazıları/Sönmüş ışıkları yerin, yanın göklerde yeniden" başlıklı yazımdan alınma aşağıdaki kısımda sizinkiyle hiç alakası olmayan salt arzuya dayanan aşk anlatılmış. "Aşkın yüceliği beni hiç ilgilendirmiyor. Yürekte kara sevda zamana yenik düşerken, dolgun kalçaların saltanatı dolgun olduğu sürece devam eder. Sevda yakıcıdır ama bir rüzgâr gibi eser geçer. Aşk bir maceradır; asla hayat değildir. Ama bal dudak, gül yanak hayattır. Sevip unuttuklarımız değil elini tuttuklarımız önemlidir"
Kerim Korkut 06.10.2015 11:42- Cevap :
- Herkes yüreğinden geçeni kelimelere aktarıyor. O da sizin yüreğinizin sesi Elbette Kerim Bey. Saygılarımla.. 06.10.2015 15:48
papatya tarlasının bereketi ve saflığının sonsuz güzelliğinin yazarı saygıdeğer meleği ! ben okumayı çok beceremeyen sabırsız bir kuyum ustası naciz ane yaşadıklarınıgördüklerini paylaşmağa çalışan bir insanım 56 .yıllık meslekhayatımda okadar şey yaşiadımki inanın okumaya çalıştığım kitaplardan utanıyorum yazarlarından utanıyorum çünkü bazı şeyleri okadar canlı anlatıyorlarki bir çok kez yaşadım sanki beni yazıyorlar !ozaman kendimi hayal perest biri gibi görüp bu sefer kendimden utanıyorum ve neyapıyorsun koca çocuk diyorum ,sen kimsinki bukadar hayal ediyorsun kore savaşını hatırlıyorumdiyorsun !sen daha beş yaşındaydın ! bende kendi kendime şunu söylüyorum ! ben nenemi hayırlıyorum dayım için çok ağladı radyonun başından ayrılmaz hep ağlardı be koca yusuf ruhuma karuşma diyerek kendimle konuşacağıma nacizane şiir veya yorumlar yapıyorum !hele kumcu luktan emekli olununca birikim çok oluyor ! çenem düştü yine özür..! harika bir bloğ inşallah bu sevgim devam ederde okumayıda s...
Yusuf Incekalan 12.02.2015 13:06- Cevap :
- Çok teşekkür ederim Yusuf Bey güzel ve değerli yorumunuza. Her zaman beklerim bloğuma. Mutlu olurum. Saygılarımla.. 15.02.2015 17:30
Entelektüel ve duygusal seviyesi yüksek değerli bir yazı!Kutlarım değerli yazarım. G.Greene'nin bu eserini alıp okuma isteği uyandırıyor... Eser ana teması açısından, genelde aşkın, sevdanın sürekli yakın olma ve sahip olma şeklindeki mulkiyetci -ve o ölçüde de sorunlu- yönüne karşı dozunda, naif ve duyarlı bir eleştiri gibi duruyor. Ben de insanı duyguları yükselttiği ve kültürel bir iletişim ilişkisi olduğu ölçüde sevdadan yanayım =ki bu iletişime tenlerin büyüsü de dahildir-. Piyasa, tüketim ilişkilerine yenik düştüğü ve patoloji semptomlar içerdiği ölçüde de uzagim! İçten teşekkür ve selamlarimla...
Ersin Kabaoglu 01.02.2015 19:20- Cevap :
- Değerli Ersin Bey kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Aşk, her çağda ve yaşta kişiler için yaşanılası bir duygu. Ama kirletilmeden kıymetince... Saygılarımla 02.02.2015 5:30
Çok ama çok sevmekse aşk, evet çok güzel, yok eğer dağları tepeleri delip geçmekse, günümüzde komik kaçmaz mı:) İki insanın birbirini sevmesi, saygı göstermesi çağdaş aşk bence. Sevgilerimle.
Elçin Oltulu Şahin 26.01.2015 19:20- Cevap :
- Tabiki sevgi ve saygı olmadan aşk olmaz Elçin Hanımcığım :) Sevgilerimle.. 27.01.2015 10:33