Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşka veda ve geri dönüşler IV

Alarm çaldı. Sakince kalktık yataktan. Birbirimize dokunmadık. (Aynı yatakta yatmamız ne anlamsız.) Duş alıp giyindik. Evden çıktık. Ofise geldik. Kahvaltı yaptık, kahve içtik, çalıştık. Öğlen yemeği yedik, kahve içtik, çalıştık. Arada belki lafladık belki atıştık hatta gülüşmüş bile olabiliriz. Çıktık. Eve geldik. Akşam yemeği yedik, televizyon seyrettik, yattık (ama ayrı zamanlarda). Uyuduk. Alarm çaldı...

Bütün o gürültü patırtıdan geriye bunlar kaldı. Sıradan, sıkıcı, bizi günden güne birbirimizden uzaklaştıran bir hayat... Ruhlar birbirine karışan bedenlerden ayrılıyor ve o tuhaf eriyik dünyadan geri çekiliyordu. Aşk kalan bir kaç parça eşyasını da toplamış çekip gidiyordu hayatımızdan. Bizi birbirimize bağlayan ip gerildikçe geriliyor ve her geçen gün biraz daha inceliyordu.

İşte bu noktadan sonra bazı insanlar sevgi, saygı ve sair adlar altında ilişkilerini yeniden kurgulamayı becerebiliyorlardı. Oysa biz onca fırtınadan sonra başka başka okyanuslara açılan iç denizler gibiydik. Yorgun ve umutsuzduk... Omuzlarına hayatın bütün yükünü yüklediğimiz, hoyratça oradan oraya savurup yine de sonsuza kadar ayakta kalacağını sandığımız aşkımız yavaş yavaş çökmüştü. Yanılmıştık ve tutunacağımız her şeyi geride bırakmıştık...

Artık akşamları yemeğe oturduğumuzda birbirimizle konuşacak konu bulamıyor, bu gerçekle yüzleşmemek için çoğunlukla televizyonun karşısında yiyor ve çok mecbur kalırsak da işten ya da paradan bahsediyorduk. Bunlardan başka paylaştığımız pek bir şey kalmamıştı aslında. Birlikte yapacak hiç bir şey bulamıyorduk. Özellikle o kendine benden ayrı yapabilceği bir sürü iş ediniyordu ve bir şekilde kendini mutlu etmeyi beceriyordu. Doğru olan da buydu belki... Oysa işini, arkadaşlarını ve tüm hayatını kurguladığı İstanbul'u bırakıp bugün adını bile anmak istemediğim o şehre gelen benim için bu o kadar kolay değildi. Sıkışıp kalmıştım... O kendini avuturken ben her geçen gün yalnızlaşıyor ve değişiyordum. Neşeli kahkahalarım kaybolmuştu ki o savaş dönemlerinde bile onları kaybetmemiştim ben... Sanırım o dönem aşkımız bütün o azaba rağmen yaşama isteğimi diri tutuyordu.

Bir gün camdan evin karşıdaki bir türlü bitmeyen inşaata bakan mutfak penceresinden bakarken, camda kendi aksimle karşılaştım... Başka birisi gibiydi camdaki... Öyle mutsuzdu ki camdaki o kadın, korktum. Düşündüm "Hayatta ne yapmak beni mutlu eder?" diye, buna bir cevap bulamadım. Gerçekten de o günlerde beni hiçbir şey mutlu edemezdi (ve etmedi de)... O gün o şehirden bir şekilde uzaklaşmam gerektiğini anladım.

İp gittikçe inceliyordu ve ben de başka birinin hayatını izler gibi bu kopuşun yaklaşmasını bekliyordum. Oysa alışkanlıklarından vazgeçmek ve hatta herkesin karşısına geçip bu işi beceremediğimizi ifşa etmek ikimiz için de çok kolay değildi. Belki de sürüncemede kalan bu kopuş sahnesini daha fazla izleyemeyeceğimi hissettiğimden bir kaç ay içerisinde başka bir şehre taşınmak için ayarlamalar yaptım ve tam 2, 5 ay sonra bir daha dönememek üzere oradan ayrıldım... O bitmek bilmeyen inşaat hala olduğu gibi duruyordu...

Ve ilişkimizde bir dönem daha kapandı. O ip koptu mu bugün ben de bilmiyorum. Yeni bir şehirde beni yeni umutlar bekliyordu (ya da ben öyle sanıyordum). Unuttuğum çok önemli bir şey vardı, ben aslında hiç kimseden değil kendimden kaçıyordum...

 
Toplam blog
: 42
: 1011
Kayıt tarihi
: 16.06.10
 
 

1980 'de doğdum. Batı'da küçük bir şehirde büyüdüm. Büyüyünce durduğum yerde duramaz oldum. Kuş o..