Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşkavarım - 2

Aşkavarım - 2
 

"Tanrı, mükemmeldi. Mükemmel olduğu için bize asla ve asla ihtiyacı yoktu. Tam tersi, bizim mükemmelliğe erişmemiz lazımdı. Tıpkı aşk gibi.. Aşk da insanın kalbindeki ihtiraslı bir tanrıydı. Mantık, ihtiraslı bir aşktaki 'en gizli denklemdi' belki de.
İnsan maddesinin en güzel hamuruydu. Şekillenen bir formdu aklımızda...
Bilkuvve tözsel bir dünyadan, bilfiil bir akla dönmekteydi aşktaki çaresiz beden.
Kafası karışmış, aklı bulanmış bir çocuğun elindeki elma şekeriydi yahut bir ceninin en fail nedeni."

* * *

"Aşk, yüreklerden gökyüzüne kadar uzanan ateşten bir merdivendi"

Böyle bir girizgah yapmak istedim AşkaVarıma. Varmaya çalıştığımız en mutlak, en bağımsız en cesur ama asla varamayacağız bir olgu olma suretini hiç şahsından indirmiyordu.

Çünkü; ulaştığımızda kendini yok edecekti. Soyut olmaya devam edecek bize bir fikir, bir ide olarak bizatihi tarafımızdan şematize edilmek isteyen nazlı, işveyi seven saplantılı bir tin olma lüksünü korumaktı özü.

Aşk üzerine söylenecek sözler hiç bitmiyor nedense. Tanımı, herkesin nevi şahsına münhasırdı. Bizler de meraklıydık diğer insanlardaki tanımlara. Onlarla bölüşerek öğrenmek istiyorduk.

İçine çeşitli hazlar, acılar, korkular katarak onu tadılacak hale getirmekteydik.

Bazen tadından yiyemiyorduk, bazen de üzerindeki ateş içimizi yakıyordu. Katıksız bir mantık disiplininde karşımıza usulca çıkan
hiç bir doktrine oturtamadığımız bir karanlık çökerdi içimize geceleyin ansız..

Uykuda yakalardı en çok da. Rüyanın en güzel ortasında İkarus'un kanatları tam da güneşe değmekteyken birdenbire erirdi. Fazla ateş demek ki kanatları eritirdi.

Erimeye sebep mantığı olmayan bir ateş mi olurdu yoksa?

* * *

"Benim tek bir bilgim vardır; o da AŞK'tır"
Sokrates

İnce bir gergefin üzerindeki pamuk ipliğiydi kalbimizi titreten ve bu ipliğin üzerindeki "ayrılıklarımız hep koşar" adımdı. Kavuşmakta aşkın mantığına sığınmamıştı.

Çünkü bir filozof "eğer o aşka erişirsen işte o anda aşk bitmiş başka bir şey başlamıştır" diyordu. Ulaşmak, erişmek, üleşmek, tutkusuz sevmek kavramları aşkın tümel mantığındaki olumsal olamayan, zorunlu tümcelerdi. Bizde bu cümlelerin totolojik özel isimleri...

Mantıktan geldikçe aşka daha çok varıyorduk sanki.. Gizli denklem çözümsüzdü en nihayetinde.

Hani insanlar "yağmurdan kaçarken doluya tutulur" ya biz de mantıktan pılımızı pırtımızı toplayıp arkamıza bakmadan üstüne üstlük bir de gözlerimizi kapamışken bir ebenin yardımıyla, aşk elimize, yüzümüze en çokta kalbimize çarpıyordu kendini fark ettirmeden.

Aşk, "ne beklenendi ne de özlenen". "Aşk 'o' gittiğinde bize kalandı". Yani 'o' gitse de aşk bizde vardı.

Dinginlikti aşk. Sükunetin korumasız haliydi.

Benim aklım karıştı yine. Bu karışık yazı, aşkın karmaşasından mı, benim aşkı karıştırmamdan mı bilemedim. Hiç bir şey bilmekte istemedim.

Bilgi bir sonuca ulaştırmıyordu bu kaosu. Ancak "yıldızlar kaostan doğardı."

Yıldızlı bir kaos eşliğinde son içimden geçense "çözebilene aşk olsun, hak etmiştir" dedim...

 
Toplam blog
: 10
: 561
Kayıt tarihi
: 18.11.06
 
 

Çok şey söylemek mi önemli olan yahut az şey söyleyip dolu dolu şeyler anlatmak mı? Ama ben sade..