Asya ile Avrupa'nın arası...

Hımm, demek fırsatını bulduğumuz zaman zıvanadan çıkan insanlarız biz!
Minareyi çalıp kılıfı hazırladık mı, bahaneyi kitabını uydurduk mu Yapamayacağız rezillik yok!
Özür dilerim “rezillik” yazdım, düzeltmeye de elim gitmedi "çılgınlık" yazacaktım!
Türkiye’nin dört bir tarafında ve Taksimde olup bitenleri, pek çokları gibi televizyondan izledim.
Ne yazayım?
Yorum yok, yoruma gerek yok.
İzlediklerime şaşırmadım, yadırgamadım da...
Anladım ki biz ülkemizin coğrafi konumu gibi; Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlamıyoruz.
İki kıtanın arasına sıkışıyoruz.
Doğu ve batı kültürünün, özümüzde yoğrulmuş hali buysa, yazıklar olsun!
Yılbaşı sabahı, Bayram namazı kılan, dualarla Kurban Kesen bir millet, nasıl oluyor da aynı sabahın gecesi kopup, bütün değerlerini unutabiliyor? Her neyse bilgisayarın başına oturduğum zaman yazmayı planladığım konu bu değildi.
Aslında gücüme giden, kendimi kötü hissettiğim bir olayı yazacaktım.
Yeni yıla girmemizle beraber, Avrupa Birliği'nin iki yeni üyesi daha oldu.
Bulgaristan ve Romanya!
Bundan altı yıl önce Sofya’ya yaptığım bir gezi sonrasında, "Bulgaristan’ı nasıl buldun?" diye soran eşe dosta, "Türkiye ile arasında en az yirmi yıl var. Bizi yakalamaları için kırk fırın ekmek yemeleri lazım" demiştim.
Bugün adamlar Avrupa Birliği'nde, biz...
Biz, ağzımızla içmeyi bile beceremeyip, mini etek giyen her kadını taciz etmeye çalışıyor...
Saçları sarı olan tüm bayanlarla beraber olmak istiyor...
Özgürlük kavramının canımızın her istediğini yapmak olduğunu zannediyor...
Dünyaya kulaklarımızı kapatmış bir şekilde hayatımızı sürdürmeye çalışıp fırsat buldukça pornografik olaylarla ilgileniyoruz.
Soranlara da, geçim sıkıntısı çektiğimizi söylüyoruz!!!