Atatürk der ki: Benim sözlerimi uluorta kullanmayın!

Bazen, sözcüklerin hakkını vermeden kullananlar, içinin boşaltanlar oluyor.

Belirli günlerde de, buna tanık oluyoruz. En çok da, Atatürk’ün sözleri, bundan nasibini alıyor.

Son yıllarda, Atatürk’ün sözlerinin içini boşaltma, bir moda oldu!

*****

Belirli günler, kimi ortamlar, “söylev” için uygundur.

“Söylev”in ne olduğunu söylemeye gerek yok, ama Ciceron ile Pascal’a kulak verme gereği var.

Pascal diyor ki:

“Söylevler, kafa ile kalp arasında sıkı bir bağlantı kurarak yapılmalıdır. Dinleyenleri düşündürecek, duygulandıracak bir yol izlenmelidir. Sözün, ilgi uyandırması, coşku yaratması buna bağlıdır.”

Ciceron diyor ki:

“İyi bir söylevci, gücünü inancından alır; söylediklerini salt kafayla değil, kalbiyle de biçimlendirir.”

*****

Biliyoruz ki, “kafa”, “düşündürme”yi; “kalp”, “duygulandırma”yı anlatır.

Bilmem, dikkatinizi çekti mi, 10 Kasım’da “söylev” gücünü kullanan kimileri, Pascal ile Ciceron’un, özellikle vurguladığı “kafa” ile “kalp” arasındaki bağlantı bir türlü kuramıyor, “kalp”i ön plana çıkarıyorlar.

Niye mi?

“Düşündürme”yi gerektirecek “fikir” olmayınca, “duygular”a seslenme yeğleniyor.

Hem de bilinçli olarak, inatla...

İnat, gerginlik yaratır, olan “fikir”ler de, “fikir”sizlik yüzünden güme gider.

Zaten, “duygulandırma”yı öne çıkaranın amacı da budur.

*****

10 Kasım’da konuşanlar da, Atatürk’ün sözlerine sık sık başvururlar.

Dikkatli olanlar, söz ile söylenenin “kafa yapısı” arasında hemen bir ilişki kurar, kişiyi “samimiyet testi”nden geçirirler.

Sonuca hiç de şaşırılmaz.

*****

Söylevci, söylevin “düşündürme” yönünü yok sayar, “duygulandırma”yı yeğler, destek niyetine Atatürk’ün sözlerine sarılırsa, en hafif deyişle, Atatürk adına ne demeli?

Benim sözlerimi uluorta kullanmayın!