Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

Atatürk'ün izinden

Dünkü Hürriyet Gazetesindeki köşesinde Ahmet Hakan’ın yazdıkları bana bazı konuları düşündürttü ve bu yazıyı yazmama vesile oldu. Ahmet Hakan yazısında Atatürk’e yıllar boyunca duyduğu anlayışsızlığını, takdir edemeyişini, kızmış ya da laf saydırmışlığını itiraf etmiş, her itirafının sonunda da “iyi ki …. yapmışsın, başka da bir şey  demiyorum” demiş.

İyi ki demiş! İster samimi, isterse zamana ayak uydurmak için olsun gerçeğini bilemeyiz; ama samimi olması  dileğiyle  gönlümün ferahlamak istediği nadir zamanlardan birini yaşadığımı da ben itiraf etmeliyim. Dönem herşeyin açığa çıkarıldığı, hakların teslim edildiği bir dönem... Doğruların anlaşılmaya başlandığı bir dönem. Temizliklerin yapıldığı bir dönem.

      Ahmet Hakan’ın bu yazısı gibi, şimdiye kadar ağzından Ata’ya dair cümle duymadığımız, eline bayrak almamış, paylaşan ve sevenlere olumlu bakmamış  kişilerin bu  coşkun duygu  ve kavrayışları  karşısında etkilenmemek  ve sevinmemek  olası  değil. Yıllarca ettiğim duadır Ata’yı gerçekten anlayan nesillerin gelmesi… Bir tek  kişi bile olsa (elbette şu anda dönüşüm için daha çok kişilerin, kitlelerin anlamasına ihtiyaç var) onu gerektiği gibi anlasa, idrak etse, uygulamaya geçirebilse ve ayrıklıktan kurtulunsa herşeye değer. O zaman Atatürk de onu kullanmak isteyen ne  Atatürkçülere ne siyasilere kalır; aksine Atatürkçülük de yerini  Atatürk sevgi ve bilincine sahip olanlara bırakır.

 

      İslam tarihi okumalarım sırasında Taif’de geçen bir olayda Hz. Muhammed’in sözlerinin ve duasının bende yarattığı  etki neyse şu anda da o duyguyu yaşıyorum. Taif’te geçen ve aktarılan olayı  ben de kısaca buradan aktarayım.

      Hz. Muhammed, müşriklerin kötülüklerinin arttığı, amcası ve eşini kaybettiği, İslam’a destek için yardım toplamaya çıktığı bir dönemde Taif’e gider. Eşraftan yardım talep eder. Ancak beklediği desteği bulamadığı gibi taşlarla, sopalarla karşılık görür ve heryeri kan içinde, yara bere içinde kalır. Hatta sonradan kendisine Uhud’dan daha çetin bir olayla karşılaşıp karşılaşmadığı sorulduğunda Taif’i anlatır. O gün başını üzgün bir şekilde kaldırdığında Cebrail’i gördüğünü, Cebrail’in “eğer isterse bu halkı helâk edeceklerini” bildirdiğinde şöyle cevap verdiğini söyler: “Hayır! Ben onların helâk olmalarını istemem. Bilakis, Allah’ın, onların nesillerinden, yalnız Allah’a ibadet edecek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim dedim”.

      Hz. Muhammed’e, rivayetlere, söylenenlerin hepsine hikâye gözüyle bakanlar, inanmayanlar olabilir, bu mümkündür. Ancak bunlardan ne dersler çıkarılacağı, ne öğrenileceği önemlidir. Masallar  çocuklara anlatılır ama hepsinde hayata dair alınması  gereken bir ders vardır. Tarihi kişiliklerin pek çoğu örnek alınması  gereken rol modellerdir. Peygamber gibi olmak, lider gibi olmak, vicdan sahibi olmak, erdemli olmak, her birimizin içinde var olan Resul bilincini harekete geçirmek için öğrenilmeli ve idrak edilmelidir. Bu rol modellerin de, öğretilerin de, kitapların da hepsi bizim kendi  tekâmül yolumuzda örnek almamız, gelişmemiz, büyümemiz içindir; yoksa putlaştırmamız ve anlamadan tapınmamız için değil.

      Burada, Hz. Muhammed’in şahsında ve yaşadıklarında örneklendiği üzere, bir insanın, bir liderin, insanlığa ışık, sevgi olmak isteyen ve görevlendirilen birinin insan hali (yaşadıklarını yani kuvvetinin zayıflatıldığını, çaresizliğini, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğünü kabul etmiştir), seçimi (iyiliğe ve insana inandığından her ne olursa olsun başkasının helâkini değil, en kötüden en iyiyi çıkarmayı ümid eder ve seçer) ve sorumluluğu (inancı doğrultusunda ora halkına bu hakkı tanır) sözkonusudur.. Bunlar birleştirildiğindeki misyonu (görevi) sözkonusudur. Bağlantılar, öğretiler, anlatılanlar bu şekilde dinlendiğinde, okunduğunda ancak anlamlarını bulacaktır. Birbirimizle itişmek, ayrıklaşmak, savaşmak, yok etmek her insanın içinde taşıdığı nefs için gerekli ve kolay olanlardır. Mazlum olmak acının tepe yaptığı noktada kendine teslim olabilmeyi gerektirir; istek ve iradesini koyduktan sonraki bir teslimiyeti… Üstünlük zenginlik, soyluluk, makamlarla ilgili olmayıp, Allah bilincini içinde canlı tutmakla, takva ve insan olma bilinci ile ilgilidir. Vicdan ile ilgilidir. Kur’an’ın“Biz onların göğsünden kini, öfkeyi söker atarız” [Hicr:47; Araf:43] dediği gibidir. Bu bağlamda herkes şapkasını önüne koyabilmeli, düşünebilmeli, tartışabilmeli, hatasını kabul edip düzeltme yoluna gidebilmelidir.

      Afrika kabilelerinin birinde, içlerinden biri kötü bir şey yaptığında, diğerleri o kişiyi köyün ortasına getirir ve tüm kabile etrafını sarıp, o kişiye iki gün boyunca yaptığı tüm iyi şeyleri hatırlatırmış. Kabile, her insanın dünyaya iyi olarak geldiğine inandığından, sadece güvende olmak, sevgi ve mutluluk istediği ve bunları kaybetmekten korktuğu için hata yaptığını düşündüğünden insanların bu hataların kadar o kişiyi yüceltmek, gerçek doğasıyla yeniden bağdaştırmak, aslında ona kim olduğunu hatırlatmak için bir araya gelirlermiş.

      Ne var ki atı alan Üsküdarı geçmişse yani bazen kötülükler alışkanlık haline gelmiş de iyiler ve iyiliklerin, erdemlerin ne olduğu hatırlanmaz olmuşsa, yanlışlar yaygınlık ya da meşruluk kazanmaya başlamışsa elbette inançlar ve bu uğurdaki kabuller işe yaramayabilecektir. Öyle olunca da her işi iyileştirmeye en temelden başlamak gerekecektir. Zararın neresinden dönülse kârdır. Daha önce yapılan yanlışlar tekrarlanmadan, denge üzerine kurulu seçimler ve politikalar uygulanmak zorundadır. Bir yanlışı ya da zulmü yok etmek için daha büyük zulümlere yol açılmamalıdır. Yaşananlar Atatürk’ün İstiklal Mahkemelerini neden kurduğunun anlaşılması için gerekli olmuş olabilir ama bugün için idamı  istemek insani olmadığı gibi, ülkede yıllardır çözüme ulaştırılmamış konular üzerinden öfkeleri daha artıracaktır diye düşünmekteyim. Bunun aksine geliştirilecek akılcı ve milli politikalar seçilmeli, kadrolar ona göre uygulanmalı, liderlerin kendi  koltukları için vazgeçemedikleri ya da kolayca gözden çıkardıkları değil; ülkenin ortak çıkarları esas alınmalıdır diye düşünmekteyim.

      Ata’mızın söylediği gibi “ Türk milletinin yürümekte olduğu uygarlık ve ilerleme yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir. İlimden ve fenden başka mürşid aramak da cehalettir.” Ortak  paydamız insani değerler, barış, adalet, bilim ve çok çalışmak olmalıdır. Atatürk’ün İz Basarı (onun yolundan gideni) olunacaksa bir lider olarak, bir insan olarak, okuyan, yazan, düşünen, inanan, seven Atatürk her yönüyle öğrenilmelidir. Onun gücünü aldığı Türk Milletinin tarihi ve kökleri iyi bilinmelidir.

      Bu  bağlamda burada iki kitabı  salık  vermeliyim: Birisi Namık Kemal Zeybek’in düzeltmeleriyle yeniden basılacak olan “Atatürk’ün İzi” adlı kitabı, diğeri ise Feyzullah Budak’ın “Atatürk Gücünü Nereden Alıyordu” adlı kitabı.

      Son söz olarak Atatürk sıradan bir izm değildir. Atatürk her bir hikayede, her bir kararda, stratejide, devriminde örnek alınabilirliği olan, örnek alınması gereken bir rol modeldir.. O bir düşünme biçimidir bir kararlılıktır, her haliyle bir aşktır, imandır, ruhtur, inançtır, seçimdir, adanmışlıktır.

 
Toplam blog
: 35
: 155
Kayıt tarihi
: 07.01.14
 
 

Hacettepe Ü. İİBF Yüksek Lisans Ankara Ü. Din Psikolojisi Doktora Araştırmacı- Yazar ..