Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '06

 
Kategori
Tarih
 

Atatürk'ün ölümsüzlüğe kavuşmasının 68.yılında

Atatürk'ün ölümsüzlüğe kavuşmasının 68.yılında
 

Bugün Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüzlüğe kavuşmasının 68. yıl dönümü. Onsuz geçen koskoca bir 68 yıl…

Yokluğunda Türkiye’de neler oldu, neler yaşandı; Türkiye nerelere geldi veya nerelere sürükleniyor. Gerçekten de Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyet” seviyesine ulaştık mı?

Kısaca geçen 68 yılda Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayabildik mi?

68 yıla bir göz attığımızda ne yazık ki Mustafa Kemal ATATÜRK’ ü rozet Atatürkçülüğünün dışında gerçek manâda anladığımızı söylemek pek mümkün görünmüyor.

İşte 68 yılda yaptıklarımız;

Atatürk’ün ölümünden hemen sonra Amerika’nın kucağına atladık. Marshall Yardımı adıyla, halkın deyimiyle mareşal yardımı, kurtlu buğday ve süt tozu ile tanıştık.
Türkiye’yi şeyhlere, müritlere, dervişlere, tarikatlara ve irticaya terk ettik.
IMF, ABD, AB, Dünya Bankası v.s. dostlarımız(!) stratejik müttefiklerimiz oldu.
Batı ve Papaları her fırsatta Dinimize, Muazzez Peygamberimize ve Atatürk’e hakaretler yağdırıyor.
Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) ı delik deşik ettik.
İlim, bilim ve teknolojide muasır medeniyet seviyesine ulaşamadık, beyin göçünü engelleyemedik.
İlim, bilim ve teknoloji adamı yetiştirmek yerine bolca imam yetiştirmeyi tercih ettik.
Nüfus plânlamasını yapamadık.
Çocuklarımıza eğitimde fırsat eşitliği tanıyamadık. Hâlâ okulu olmayan yerler, öğretmeni olmayan okullarımız mevcut.
Ekonomimizi dışa bağımlı hale getirdik.
Kaynağı belli olmayan sıcak paranın her an kaçacağı endişesiyle panik atak yaşar olduk.
Halkı üç haneli enflasyon oranlarıyla darmadağın ettik. Kredi kartı tuzağına düşürdük.
Cumhuriyet döneminde işimizden tırnağımızdan artırarak meydana getirdiğimiz millî değerlerimizi babalar gibi sattık.
Bankalarımızı yabancılara teslim ettik.
İletişim çağında iletişim kurumlarımız yabancıların ellerine geçti.
İnsanımızı “çağ atlatıyoruz” masalıyla uyutarak ithalat bağımlısı haline getirdik.
Ülkeyi iç ve dış borç batağına gömdük, dış ticaret açığına hapsettik.
“Benim köylüm”, “Benim işçim”, diye diye; tarımımızı bitirdik, köylümüzü öldürdük, küçük sanayici can çekişiyor.
Genç nüfusumuzla övündük ancak gençlerimize iş imkânı sağlayamadık.
Ülke yönetimini küresel sermayeye teslim ettik.
Büyüklerimizin “Bir avuç çapulcu” dedikleri 23 yılda başımıza bela oldu, 40 bin insanımızı teröre kurban verdik. İmralı’da bir kıble oluşturulmasına seyirci kaldık.
Bizi etnik ve kültürel olarak bölmeye çalışmalarına sesimizi çıkartmadık. Diyarbakırımız Madamların, Annan’ların âdeta ziyaretgâhı haline geldi.
Misyonerlik faaliyetlerine göz yumduk, ev kiliseler komşularımız oldu.
Topraklarımızdan kovduğumuz Emperyalist ülkelerin kapısında “bizi de aranıza alın” diyerek âdeta yalvarır durumuna düştük.
Onurlu dış politika izleyemedik, temiz alnımıza neredeyse “soykırımcı ülke” damgası yemek üzereyiz.
Kıbrıs elden gitmek üzere.
İstanbul; “Konstantinopol”, Fener; Vatikan, Patrik; Ekümenik” olma yolunda.
Sularımızın ortak paylaşıma açılması gündeme getirildi.
Topraklarımızı yabancılara satıyoruz, tarım arazilerimizi ve ormanlarımızı imara açtık.
İki atom bombası yiyen Japonya ve Türk korkusundan ülkesine boydan boya duvar çeken (Çin Seddi) Çin dünya devi, teknoloji devi oldu. Biz ise türban, lâiklik, Cumhuriyet ve benzeri tartışmalarla zaman öldürdük.
Her an deprem korkusuyla yaşıyoruz. Dere yataklarına, ekilebilecek arazilere, ormanlara, deniz kenarlarına evler, villalar yaptık. Çevreyi katlettik. Yüzlerce gölümüz ya kurudu ya da dolduruldu. Yaşadığımız büyük depremler aklımızı başımıza getirmedi.
Ülkemiz teknoloji çöplüğüne dönüştürüldü. İpini koparan çöpünü ya topraklarımıza ya da denize gömüyor.
Siyaset ahlâkı kalmadı. Köşe dönücüler, iş bitiriciler, ihale soyguncuları, vurguncular, hortumcular Meclis'e girdi.
Dinin siyasete âlet edilmesine göz yumduk.
Halkımızın dinî hassasiyetleri paraya çevrildi.YİMPAŞ’ zedeler, İMAR’ zedeler, İHLAS’ zedeler yarattık.
Ahlâken çöktük, hırsızlık, gasp, yaralama, adam öldürme olayları yaşantımızın bir parçası haline geldi.
Okullarımızdaki çocuklarımıza sahip olamıyoruz. Onları şiddete, uyuşturucuya, seks tuzaklarına, organ mafyasına kaptırıyoruz.
“AB uyum yasaları” adı altında toplum yapımızı düşünmeden kanunlar, yasalar çıkardık. Güvenlik kuvvetlerimizi zayıflattık. Ortalık suçlu kaynıyor.
Televizyonlarımızı magazin programlarına kaptırdık. Ülkece dizi seyrediyoruz.
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türkiye Bilimsel Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) amaçlarını ve işlevlerini kaybetti.
***
Bu liste daha da uzar gider. Şimdi sorabilirsiniz; 68 yılda hiç mi iyi şeyler yapılmadı diye. Elbette yapıldı. Türkiye 68 yılda çok yol aldı. Ancak yapılanlar çağı yakalamamıza yetmedi. Geride kaldık. Son yıllarda uygulanan politikalar nedeniyle de kazanımlarımızı kaybetmek üzereyiz.

Atatürk’ün ölümünün 68. yıl dönümünde her vatandaş şapkasını önüne alıp düşünmelidir; “Biz nerede hata yaptık?”

“Rahat uyu ATA’m” diyemiyorum, çünkü rahat uyumadığını biliyorum.

“ATA’m izindeyiz!” diyemiyorum, çünkü izinden giderken bazen yoldan çıktığımızı biliyorum.

“Cumhuriyeti’nin bekçileriyiz” diyemiyorum. Bu konuda şüphelerim var.

Sadece “Bizi affet ATA’m” diyebiliyorum. Utanarak, başım önümde…

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..