Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '16

 
Kategori
Güncel
 

Ayşe Arman'ın "eşsiz"umresi!

Ayşe Arman'ın "eşsiz"umresi!
 

internetten alınmıştır


Hürriyet yazarlarından Ayşe Arman Umre'ye gidiyor ve orada bambaşka bir dünya keşfediyor...Esasen bu keşif kendi açısından; yoksa o dünya orada dünya kurulalı beri duruyor.

Yazar Ayşe Arman, umre anılarını eşşiz duygular olarak nitelemiş...Gerçekten de bir gazeteci olarak değil, bir "kul" olarak gittiği Umre seyahatinde kulluğun tadını varmış...Duygularını da açık ve samimi bir dille kaleme almış.

Buradaki tuhaflık şu: Adı Ayşe olan bir Müslüman kadının Umre ziyaretiyle birlikte "dinini" keşfetmiş olmasıdır...Sanki, Müslüman memleketinden biri olarak değil de Çin'den, Maçin'den gitmiş gibi...

Ayşe Arman'ın Umre ziyaretinde edindiği izlenimler, yaşadığı duygular ve bunları paylaşımı çok güzel elbette...Ama, bu güzellik içinde böyle bir burukluk da taşıyor.

Bu ülke insanının(aydınının) nasıl bir kopuş yaşadığının burukluğudur bu...Adın Ayşe olacak-ki Hz.Ebubekirin kızı ve Peygamberimizin en sevgili eşidir adını taşıdığın Aişe- ama sen dinini ancak bu yaşında bir Umre ziyaretinde keşfedeceksin!!

Bu Ayşe Arman'ın kabahatı da değil...Bu kabahat, ne yazık ki, bu ülke insanını "çağdaşlaşmak" adına dininden uzaklaştıranlarındır...Din ile bilimi aynı kefeye koyamayan kafaların eseridir bu yürek burkan tuhaflık.

Herkes aynı ölçüde dindar olamaz, olmayacaktır...Ama, şu ülkenin gençleri, kızları, erkekleri kendi aidiyetlerinin ne olduğunu bilecek kadar dinlerinden haberdar olacaklar...İşte, son bir kaç asırdır bu mahrumiyeti yaşadı bu ülke...

Amerikalı İslam önderlerinden olan Merhum Malcolm X, Hacca gittikten sonra, gerçek İslamı keşfeder...İslamın, rengi şekli ne olursa olsun bütün insanlığın esenliği için inmiş bir din olduğunu o zaman anlar...Ama onun mazereti vardır:

MalcolmX, Beyaz ırkçılığın köleleştirdiği bir siyah ırkın ahfadıdır...O böyle bir dünyaya doğmuş ve İslamı siyahların dini olarak bir savunma refleksi olarak görmüştür...Amerikada ona, gerçek İslamı tanıtacak bir çevre yoktur...

Oysa, Ayşe Arman bin yıllık bir Müslüman memleketinde yaşamaktadır; bir Müslüman evladıdır...Hem de yüzlerce yıl, İslamın bayraktarlığını yapmış, hoşgörünün ne olduğunu bütün Avrupaya anlatmış bir ecdadın torunudur.

Onun, MalcolmX gibi, İslamı ancak Kabe çevresinde keşfetmesi, kendisi için bir güzellik olsa bile, bu ülkenin yakın tarihi için bir utanç kaynağıdır. Gerçek budur!

Bizi, nereye  varacağı meçhul bir "Batılılaşma" sevdasına düşürüp kendi gerçekliğimizden uzaklaştıranların vebali çok büyük...Ama, bugün hala bu boş sevda peşinde kendi değerlerini çiğneyenlerin vebali daha da büyük...

Umarım ki, Ayşe Arman'ın bu "eşsiz umre" deneyimi, kendi köklerinden uzaklaşmış başkalarına da örnek olsun...

işte Ayşe Arman'ın o yazısı:

Eşsiz Umre

Hayatımın en “eşsiz” deneyimlerinden biriydi.

Tarif edecek başka bir sıfat bulamadım.

“Eşsiz.”

Budur!

Yemin ederim Umre’den dönmek istemedim.

Ama ben, gazeteci gibi gitmedim.

Ayrım şu…

Her hangi bir yere, gazeteci olarak gittiğinde başka bir şeye dönüşüyorsun.

İçinden yaratık çıkıyor, böcek çıkıyor.

Gözlerini hırs bürüyor.

İşin gücün haberi bulmak, çekip almak, süslemek, kotarmak oluyor. Kendini bırakmıyorsun, bırakamıyorsun, direksiyonda oluyorsun ve “Fotoğrafları çekelim, hikayeleri dinleyelim, bilgi alalım, insanlarla konuşalım…”

Normal gazetecilik faaliyetleri yani.

O zaman da beynin sürekli kontrol ediyor, her şeye hakim olmaya çalışıyor.

“Şeklen” yaşıyorsun bir takım şeyleri, “kalben” değil.

Duygularına teslim olamıyorsun.

Oysa, ben Umre’ye öyle gitmedim.

Aklımdan çok kalbim devredeydi, düşüncelerimden çok duygularım.

Bıraktım kendimi.

İstedim, çok istedim, bir tura katıldım ve gittim.

Milyonlarca insan gibi.

Ve teslim oldum!

Akışa, o kalabalığa, o enerjiye ve Allah’a…

Ben orada, normal hayatla bağlantımı kestim.

Zaman durdu.

Her şeyi geride bıraktım.

Sevgilimi ve kızımı bile.

Sanki onlar başka bir hayattaydı, ben başka bir hayatta.

Onlarla telefonla konuşurken bile, istiyordum ki hemen kapatalım ben tekrar bu dünyama döneyim, seccademi kapayım, namaza gideyim…

Bir iç yolculuğa çıktım.

Biliyorum tuhaf geliyor bunlar, inanın bana da öyle geliyor, ama n’apim, olan bu, yukarıda Allah var, ben içimde başka bir ben keşfettim…

Medine’de ayrı, Mekke’de ayrı şeyler hissettim.

Ve çok şaşırdım.

Sizden çok, ben kendime şaşırdım.

Hatta, hayret ettim.

“Bu, ben miyim?” dedim.

Medine’deki Ravza Cami’nin ve Mekke’deki Kabe’nin önünde binlerce insan namaz kılarken kendimden geçtim.

Öyle oluyorsun.

Öyle bir kalabalığın, aynı anda, aynı eylemi yapmasından , büyük bir güce yakarmasından etkileniyorsun, elinde değil…

Orada, birlikte olduğun insanların enerjisi sana yansıyor.

Hepsi iyi niyetlerle gelmiş, temizlenmeye, arınmaya gelmiş…

Oradan bir müthiş bir enerji yayılıyor, olumlu bir enerji. Aksi olsa, oradaki o kadar insan aklından kötülük, haset geçirse nefes alamaz hale gelirsin, öyle bir karanlık basar içine.

İşte kutsal topraklarda tam tersine ben aydınlığı, ışığı hissettim.

Herkesle “bir” oldum.

Kabe’ye çekildim, mıktanıs gibi…

Etrafında tavaf ederken sanki uçan bir halının üzerinde gibiydim.

Kesik, kesik anlatıyorum, kusura bakmayın.

Önce bir dökeyim içimi, sonra gün be gün anlatırım.

Ama sizi uyarıyorum, ben böyle biriyim, duygularımı uçta yaşıyorum, belki de hislerimi abartıyorum, belki başkaları benim gibi hissetmeyebilir…

Ama ben, benim gibi hisseden bir grupla gittim.

Kuantumcu mu istersiniz, şaman mı, cerrah mı, mücevver tasarımcısı mı, iş adamı mı, avukat mı, mimar mı strateji uzmanı mı…

Birbirinden renkli, birbirinden değişik insanlar!

Hepimizin enerjisi tuttu.

Aramızda bir “çıkıntı” yoktu.

Müthiş uyumluyduk.

Ve başımızda iki muazzam hoca vardı.

Biri Hafız Selman Okumuş, diğeri İlahiyatçı Recep Can. Kutsal Topraklar’a onlarla gitmek de bir şanstı.

Düz, duygusuz, sadece bilgi verici açıklamalar yerine, katman katman din tarihi ve kültürü dinledik.

Ben 45 yaşındayım ve şimdiye kadar hiç namaz kılmadım.

Orada 4 gün boyunca, 5 vakit kıldım.

Tanla ve ben, grubun çocuğu gibiydik, onlar da bizim abimiz, ablamız gibiydi.

Bize gösterdiler, duaları öğrettiler.

Tarifi olmayan bir mutluluk içindeydik.

Namaz kılmanın insanı müthiş rahatlatan bir yanı varmış.

Hele secde etmek, inanılmaz bir teslimiyetmiş.

Milyonlarca insanın arasında “hiç kimse” olmak, teslim olmak, kendini oradaki enerjiye bırakmak, bütün hayatımı gözden geçirmeme sebep oldu…

O 4 günü, ben 40 günmüş gibi yaşadım!

Bir de çeneme vurdu, herkese Umre anlatıyorum.

“Mutlaka gidin” diyorum.

Reklama ihtiyacı yok ama Allah’ın evinin reklamını yapıyorum!

“Perşembe-Pazar da olabilir. Önce Medine, sonra Mekke” diye yol yordam anlatıyorum, “Mutlaka bizimki gibi bilgili, hoşgörülü hocalarla gidin” diye bir de akıl veriyorum…

Sevindirik oldum.

Allah affetsin, biraz da görgüsüz oldum.

Çünkü ben o kadar insanla “hiç” olmaya aşık oldum!

Ben orada, o kadar insanla “hiç” olurken, “bir” oldum.

Ben orada kaybolmayı sevdim.

Kimliklerden, sıfatlardan, süslerden, püslerden sıyrılmayı, arınmayı sevdim.

En çok da şunu fark ettiğime sevindim: Orası hepimizinmiş. Kimsenin tekelinde değilmiş. Ne Arapların, ne Suudilerin, ne sofuların, ne koyu dindarların ne de dininin bütün vecibelerini yerine getirenlerin…

Benim gibi getirmeyenlerin de yeriymiş.

Giderken biraz mahcuptum, sanki orada yerim yokmuş gibi hissediyordum, dua ederken ellerimi çekingen bir şekilde kaldırıyordum, Allahü Ekber derken sesimi yükseltmekten utanıyordum…

Sanki bir parmak uzanacakmış, “Senin burada ne işin var!” diyecekmiş gibi…

Gittim, gördüm.

Ve artık biliyorum.

Öyle bir şey yok.

Orası herkesin, hepimizin.

Kalbinizden geçiriyorsanız, gidin arkadaşlar!

Teslim olmaya gidin.

Allah’la buluşmaya gidin.

Haa bundan sonra hayatım değişecek mi?

Bence her deneyim, bizi değiştiriyor, zenginleştiriyor. Ama hayat tarzım, hayata bakışım tabii ki değişmeyecek.

Kapanmayacağım da merak etmeyin!

Fakat ezan yükseldiğinde bir minareden bir an uzaklara dalıyorum, hep etkilenirdim o sesden, şimdi daha çok etkileniyorum.

İşin içine siyaset karıştırmadan ibadetini gerçekleştiren herkese artık sonsuz saygı duyuyorum.

Bekle beni kutsal topraklar, sana yine geleceğim! 

 

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..