Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '09

 
Kategori
Anılar
 

Ayşe bebek

Ayşe bebek
 

Kayseri'nin köyünde çalışıyorum, köy Erciyes'in eteklerinde kıraç bir ovada kurulmuş.Neredeyse hiç ağacın olmadığı, bizim yörenin tabiriyle yazının yüzü bir yer. Kışın kar fırtınaları hiç eksik olmayan, yoksulluğun ve cehaletin hayatın her alanında kendini gösterdiği o köyde bir eğitimci olarak çok zorluklar yaşardık. Köylü ile iletişiminizde, dengeleri korumak göründüğü kadar kolay değildi. Arada çok ince bir ayar vardı, o ayarı tutturamazsanız sorunlar peşpeşe gelirdi. Hem onlardan biri gibi olmalıydınız, hem de eğitimciliğinizi onlara gerektiği zaman ortaya çıkarmalıydınız. Her zaman en kolay yol olan "Allah bilir" in arkasına saklanmış bu insanlara, cehaletten kurtulmaları adına yapabileceğiniz çok şey yoktu.Bizler, öğrencilerimize gücümüz yettiği kadar bilimin ışığını vermeye çalıştık, ebeveynlerinden bir adım ileri geçmeleri adına. Heyhat; görünen o ki bizler yeterince başaramamışız bunu, ülkenin haline bakınca..

Komşum Yaşar ağa vardı, yaz tatiline gittiğimde eşi hamileydi. Eylülde döndüğümde doğum yapmış, topaç gibi ikiz kızları olmuştu. Ayşe ve Fadime bebekler, öyle güzellerdi ki anlatamam. Fadime yanakları elma gibi, mavi yeşil gözleriyle oyuncak bebeklere benziyordu. Ayşe ise nedense hep zayıf kalmıştı. Akşamları sık sık gidip onları severdim, Ayşe bebeğin göğsünde hep hırıltı vardı. Kış yaklaştığında, çocuğun hırıltıları çoğaldı. Ben sık sık çocuğu doktora götürmelerini söylüyordum, ama belirttiğim gibi, her işini Allaha havale etmeyi en kolay yol seçen o cahil adama laf anlatmak kolay değildi. Birkaç kez söyledim, her seferinde : Merak etme hoca, anam ona otlar kaynatıyor. Geçer bişiy olmaz ! cevabını alıyordum. Daha ısrar edersem, biliyordum ki ses yükselecek, karışma artık! ile beraber sıkı bir tatsızlık yaşanacaktı. Bebelerin güzelliğini göremeyecek onları sevemeyecek olmasam, o Yaşar ile kavga benim için çok keyifli olurdu ama ne yapayım? Kar yağmaya başladı artık, Ayşe bebek hep halsiz, iştahsız hep yatıyordu. Bizim müdüre açtım konuyu, ya hocam söyle şu Yaşara çocuğu doktora götürsün! dedim. Tamam dedi müdür, ben de sürekli eşine ve annesine söyledim.

Kasabaya gidiş geliş parasını gereksiz bulan, o para ile bir kilo tütün almayı yeğleyen bu Müslüman adama artık hepimiz yüklendik, baktı olmayacak kabul etti.Ayşeciğim her gittiğimde yattığı yerden beni görünce hemen çırpınır, ellerini uzatırdı bana. Henüz yedi aylık küçücük ellerini yüzüme koyar öylece uyurdu kucağımda. Karısı işin ciddiyetini anladı nihayet, o gamsız gözlerine endişeler yerleşti. Gız Nuran niye dölenmiyo bu döl? diye sormaya başladı sonunda. Ben de iyice kaygılarını artırdım, cuma günü kasaba pazarına gidecek Ayşe bebek, razı oldu Yaşar efendi.

Perşembe günü, benim için yine hayatımın en unutulmaz günlerinden biriydi inanın. O gün okuldan çıktım, evde yemeğimi yedim, hemen gittim Ayşe bebeciğin yanına. Kötüydü, hırıltıları artmış, güçlükle soluk alıyordu. Artık gözüm hiç bir şey görmedi, fırladım çıktım. Köyün minübüscüsü Ahmet vardı, gittim evlerine. Lapa lapa yağıyordu kar, kapıyı çaldım. Hadi arabayı çıkar çocuğu kasabaya götürelim dedim. Yav hocam delirdin mi sen? Havaya baksana, yol kapanmıştır çoktaan! Allah kahretsin, bi dene yahu belki kapanmamıştır! dediysem de dinletemedim. Çaresiz döndüm tekrar, çocuk iyice kötüleştİ. Annesinin, ebesinin, odadaki diğer insanların yüzlerine tek tek baktım, söz ile "siz insan değilsiniz" diyemeyen yüreğim, hepsine gözlerimle teker teker söyledi bunu, onlar da anladılar zaten. Özellikle Yaşar ağanın yüzüne bakmamaya çalıştım, onu orda gebertebilirdim. O iğrenç boyun büküşleri var ya, o numaradan üzüntü halleri, Allaha havale ediş. İşte ona dayanamıyordum, bencilliklerine, çıkarları için masum bir yavruyu feda edişlerine ALLAH'ı da ortak edişleri var ya!..

O gece, yüce Yaradanın bir kez daha büyüklüğüne, sonsuz merhametine şahit olduk o odadaki herkes.Sırt üstü iki yastığın üzerinde yatan Ayşe bebek, bir anda morardı. Sürekli ona bakıyordum, o morartıyı görür görmez fırladım, koltuk altlarından tutup kaldırdııım: Aman Allahım! İnanın, çocuğu kaldırmamla beraber ŞANGIR! ŞANGIR! ŞANGIR! oyuncaklar döküldü yerlere, ortada hiç oyuncak yok. Ama bir sepet oyuncağı ters çevirince nasıl sesler çıkar, işte aynen öyle oyuncaklar döküldü yeminle. Odadaki herkes korku ve şaşkınlıkla birbirimize baktık, çocuğu omuzuma yasladım aynı anda BAŞI YANA DÜŞTÜ..

İnancınız olur, olmaz. Ama yemin ederim, orada Ayşe bebeğin canını oyuncaklarla oyalayarak aldı melekler, ben bunun şahidiyim. Hepimiz çığlık çığlığa, hem bu açıklanamaz olayın korkusu ve şaşkınlığıyla, hem de Ayşe bebeciğin ölümüne ne yapacağımızı bilemedik. Karlar yağarken, küçücük bir köy odasında, oyuncaklarla oynaya oynaya uçtuu gitti bebeciğim..

Bu olayın etkisinden uzun süre kurtulamadım, Yaşar ağa çocuğun ölümünden sonra hayata küstü.Aylarca çıkmadı evinden, sonrasında akli dengesini yitirdi. Aylarca, o küçücük masum bebesine layık görmediği hastanelerde kendisi kaldı, çıkamadı. Onu kahreden vicdan azabı ile sonu ne oldu bilmiyorum, ancak ne olduysa haketmiştir diye düşünüyorum..

 
Toplam blog
: 95
: 736
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Emekli öğretmenim, 52 yıllık hayatımdan amatör mizah, bağlama, sürrealist resimler, yitikler, sev..