Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '07

 
Kategori
Haber
 

Azgelişmişliğimizin nedenleri

Azgelişmişliğimizin nedenleri
 

Azgelişmişliğimizin, bir türlü gelişmiş ülkeler arasına giremeyişimizin sebepleri muhteliftir. Bir çok farklı etken bulunabilir. Fakat ana-temel, en önemli sebep acaba nedir? Bu konu üzerinde fikir ayrılığı bulunduğu muhakkaktır. Kime sorsanız ayrı bir sebep gösterir.

Bazıları az gelişmişliğimizin sebebini yöneticilere bağlar. Kimine göre Bülent Ecevit’tir sebep, kimine göre Süleyman Demirel, Menderes, İsmet İnönü veya Enver Paşa. Hatta, sözde Katerina’nın cazibesine kapılıp Rus ordusunu tarumar etmekten vazgeçen Baltacı Mehmet Paşa’yı müsebbip olarak görenlere bile rastlanır.

Tabii bu kadar geriye gidince Viyana kuşatmasını da unutmamak lazım: Viyana’yı alsaymışız, şimdi Amerika’nın yerinde biz olurmuşuz muş...

Kimi Askeri darbeleri sebep gösterir, kimi Musul ve Kerkük’ü bırakmak zorunda kalışımızı.

Kimi rüşvet ve yolsuzluğu, kimi göçebe kültürü.

Bazıları I. Dünya Savaşını, bazıları II.Dünya savaşını, bazıları ise II.Dünya Savaşına girmemiş olmamızı sebep olarak görür.

Bir türlü demokratikleşememiş olmamızı veya sanayi devrimini ıskalamış olmamızı sebep görenler hiç de az değildir.

Her şeyin müsebbibi olarak Devleti görenlerde ise, azgelişmişliğimizin sebebini de Devlete bağlama eğilimi yüksektir: Devlet izin verse ülke uçacak ama devlet izin vermiyor işte.

Bir de tabii yine her şeyi Amerika’ya bağlayanlar vardır ki, bunlara göre kıçımızda çıkan çıbanın bile müsebbibi Amerika olduğuna göre, azgelişmişliğimiz için de başka bir sebep aramaya gerek bulunmamaktadır.

Azgelişmişliğimizin sebebini İslamiyete bağlayacak kadar gözü dönmüş veya yolunu şaşırmış bazı zavallı ruhlara rastlamak bile mümkündür.

İşte bu şekilde farklı pek çok görüş bulunmakla birlikte, tespitim o ki, azgelişmişliğimizin temelinde eğitim sorunu bulunduğu düşüncesi, makul ve orta görüşteki insanlar tarafından, diğer görüşlerin hepsinden çok kabul görmektedir.

Gerçekten, kişi başına düşen okumuşluk (tahsil) süresinin 4 sene olduğu düşünüldüğünde, bu görüşe katılmamak zordur. İşin acı olan yanı, kişi başına düşen okumuşluk süresinin 4 sene olması, yaşlı nüfusun okumamışlığından değil, bu gün okul çağında olan çocuklarımızın okula gitmemesinden kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanının geçen sene meclis açılışında yaptığı konuşmada verdiği rakamlara göre 14-16 yaş arasındaki çocuklarımızın sadece % 45’i okula devam etmektedir. Yani 10 çocuktan 5’i bile değil. Bu bir kabus tablosudur. Bu, acilen bir şeyler yapılmazsa, bu günkü sorunlarımızın 25 sene sonra da büyük oranda devam ediyor olacağı anlamına geliyor. Bu, önlem alınmazsa, azgelişmişlik zincirinin daha uzun süre kırılamayacağı anlamına geliyor.

Günümüzde gelişmişliği sadece milli gelir veya kişi başına düşen milli gelir vs. gibi rakamlarla ölçmek, yani gelişmişliğin kıstası olarak sadece ekonomik gelişmişliği esas almak mümkün değildir. Buna karşılık gelişmişliğin kıstası olarak sadece ekonomik verileri esas almak, maalesef ülkemizde çok yaygın bir yanlıştır.

Şu tip karşılaştırmaları çok sık duyarız: “Efendim 1975 senesinde İspanya’da (İrlanda’da, Portekiz’de vs.) kişi başına düşen milli gelir şu kadar dolardı, yani Türkiye’den gerideydi, 2005 senesinde ise İspanya’nınki, Türkiye’dekinin altı katı olmuştur”. Ama hiç sorulmaz, 1975 senesinde acaba İspanya’da kişi başına düşen okumuşluk süresi ne kadardı, Türkiye’de ne kadar. İspanya geçen yüzyılda dünya çapında kaç ressam, besteci, yazar vs. çıkarttı, biz kaç tane çıkarttık.

Bu bakımdan gelişmişliği, sadece ekonomik gelişmişliğe göre değil, tüm toplumun ortalama gelişmişlik düzeyine göre değerlendirmek gerekir. Bir toplumda, hayatında bir kere bile dişini fırçalamamış, bir kere bile sinemaya gitmemiş, okuma yazma bilmeyen, bilenleri arasında da bir tane kitap okumamış milyonlarca insan varsa, o toplumda kişi başına düşen milli gelir kırk bin dolar olsa ne olur? Böyle bir toplum gelişmiş toplum sayılır mı?

Tüm toplumun ortalama gelişmişlik düzeyi de, geniş halk kitlesinin, yani o toplumu oluşturan bireylerin kalitesine ve özellikle sosyal, ekonomik, kültürel ve entelektüel açılardan gelişmişlik seviyesine göre tespit edilmek gerekir. Toplumu oluşturan bireylerin kalitesi yüksekse, o toplumun, şu an için fakir bile olsa, kısa zamanda zenginliğe kavuşacağından şüphe duyulmamak gerekir. Tersine, toplumu oluşturan bireylerin kalitesi düşükse, para içinde bile yüzüyor olsa, para muslukları kesildiği anda o toplumun fakirliğin pençesine düşmesi kaçınılmazdır.

İşte Türkiye’nin esas sorunu, bu geniş halk kitlesinin kalitesini en yüksek seviyeye çıkartmaktır. Bu başarıldığı takdirde Türkiye, geri dönülemez şekilde gelişmiş ülkeler arasındaki yerini alacaktır. O zamana kadar ise, azgelişmişlik zincirinin kırılması zor görünmektedir.

Bu kaliteyi yükseltmek üzere, acilen yapılması gereken iki temel gereklilik bulunmaktadır. (1) İstisnasız tüm çocukların eğitimi ve eğitim kalitesinin çağın gereklerine uygun hale getirilmesi (bu konuda bkz. Fahri Karakaş'ın "2023 Türkiyesi'nde eğitim öğretim nasıl olmalı" adlı makalesi, http: //blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx? BlogNo=25110); (2) Eğitim çağında olmayan bireylerin eğitimi.

Eğitim çağında olmayan bireylerin eğitim de son derece önemli bir konu olduğu için bunu, başlı başına ayrı bir yazıda incelemek daha yerinde olacaktır. Fakat şu kadarını söyleyelim, eğitim çağında olmayan bireylerin eğitimi için, kanaat önderlerinin ve kanaat önderi gibi kabul gören kişilerin bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi en başta gelen gerekliliktir.

 
Toplam blog
: 8
: 1462
Kayıt tarihi
: 24.01.07
 
 

Söz uçar, yazı kalır. Düşünüyorum, düşündüklerimi yazmak ve paylaşmak istiyorum. 1975 Ankara doğu..